Türkiye'de muhalefet meselesi uzun zamandır tartışılıyor.
Özellikle AK Parti iktidarında daha fazla tartışılan bir mesele oldu. Bu tartışmalarda hep iktidara itici güç çerçevesinde yapılan yorumları destekledim. Çünkü güçlü bir demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri muhalefettir. Özellikle temel hak ve özgürlükler konusunda muhalefet iktidara yol gösteren olmalıdır.
Bu bahsettiklerimizin tam tersi de AK Parti iktidarı döneminde gerçekleşti. Erdoğan liderliğindeki AK Parti temel hak ve özgürlükleri genişletip demokratik açılımlar yaptıkça CHP’nin hep hedefi haline geldi. Muhalefet özgürlük kısıtlamalarını gündeme getirirken AK Parti toplumun tüm katmanlarını eşit hale getirerek daha özgür bir toplum yaratmayı başardı. Tüm bunların hepsi CHP’nin köstek olmasına rağmen gerçekleşti.
Özellikle Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye genel başkan olmasından sonra CHP bildiğimiz o ulusalcı çizgisini geride bırakarak FETÖ, PKK ve DHKP-C gibi terör örgütlerinin avukatlığına soyunan, onların destekçilerini içinde barındıran ve Türkiye’nin içinden geçtiği bu kritik dönemde terörle mücadeleye destek vermeyen bir parti haline geldi. Bu CHP’yi kendi kimliğinden de kopararak küreselcilerle aynı çizgiye itti. Tüm bunlara “özgürlük” kisvesinde yaklaşan CHP muhalefeti bu zannederek sadece belli bir kesimin bir partisi olmaya ve bundan ziyade oynamış olduğu kulvarı değiştirmeye başladı.
***
Geçen hafta CHP kurultayı gerçekleşti. Kemal Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçildi. Anlayacağınız herhangi bir sürpriz yok. Muharrem İnce de gelse CHP’de herhangi bir değişiklik olmayacaktı. Hamasi sözlerle bir yere varılamayacağı açık. Belli bir kesimi kapsayan politikalarla da halkın desteğini almak neredeyse imkânsız.
Kılıçdaroğlu’ndan parti tabanının ve seçmenin rahatsız olduğu aşikâr. Çünkü ne yaparsa yapsın Erdoğan’ın karizmasının yanına bile yaklaşamıyor. Yürütmüş olduğu muhalefetle de toplum adına değil, bağlı bulunduğu küresel merkez adına konuşuyor. İşte burada Kılıçdaroğlu’nu gülünç bulanlarla ayrılıyoruz, çünkü Kılıçdaroğlu bunların hiçbirini bilmeyerek yapmıyor, bilerek yapıyor.
Demek istediğim şu ki… CHP tabanının arzuladığı gibi Kılıçdaroğlu’nun iktidar alternatifi olma gibi bir derdi yok. O kendisine verilen görevi yerine getiriyor. O kurultaylarda değil, gizli kapılar ardında değerlendiriliyor ve buna göre başarı skalası ölçülüyor. Gerçekleştirdiği gündem değiştirmelerle ve birilerinin adına sözcülüğe soyunmasıyla ölçülüyor, sandıkla değil. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu ne gülünç, ne de komik. Toplum aleyhine gerçekleştirmiş olduğu tüm cümleler ise ciddi bir tehlike içeriyor.
İşte bu noktada Türkiye’nin bir muhalefet sorunun olmadığı CHP sorununun olduğu konusunda hemfikir olabiliriz. Şimdilerde başarılı bir şekilde yürüyen ve içinden geçtiğimiz bu kritik dönemde önemli bir rol üstlenen MHP’nin tutumu bize çok şey anlatabilir. Baktığınızda o da muhalefet partisi ama ülke konusundaki tutumu kendisini AK Parti’yle ittifaka itti. Bu durum güçlü bir demokrasi için önemli bir gelişme. Bu da ülkenin birlik ve beraberliğini sağlıyor. Erdoğan’ın da bu konudaki çabaları önemli. İşte bazılarının anlamak istemediği de bu, muhalefet demek her şeye karşı olmak ya da sadece kurultay salonlarında seçilmekle sağlanacak bir şey değil, toplumu iyi okumak, onun yanında olmak ve gizli kapılar ardındaki başarı skalalarıyla ölçülmemek demek. Bunu CHP’nin anlamasını beklemek ise hayal olur, böyle geldiler, böyle giderler…
Vatandaşın rahatsız olduğu şeyler…
· Benzin fiyatları… Geçenlerde her ne kadar 16 kuruşluk bir indirim yapılsa da hala fiyatlar çok yüksek.
· Okulların başlamasıyla İstanbul’da yaşanan trafik… Okullar hiç başlamasaydı keşke demeyeceğim ama acaba şu trafiğe çözüm bulunacak günleri görür müyüz?
· Televizyonda kanal kanal dolaşan “uzmanlarımız”… Artık resmen gına geldi millete!
· E-Devlet’in yeni uygulaması olan soy ağacı… Hele bir de girebilsek siteye süper olacak.
Metropolden doğaya…
Hatırlar mısınız bilmiyorum, Into The Wild filmi vardı. Başarılı bir öğrenci olan Christopher metropolden kendini vahşi doğaya atarak doğada yaşamaya başlıyordu. Son zamanlarda insanların evlerini bırakarak doğada yaşamaya başladığına rastlıyorum.
Elbette o filmdeki gibi vahşi doğada yaşanan maceralar dönmüyor ama evlerini bırakan kişiler bir karavanı kendilerine ev edinerek orada yaşamaya başlıyorlar. Yurtdışında daha çok görülen bir yaşam tarzı bizim ülkemize de sıçrar mı bilinmez ama şunu biliyorum artık her tarafı binalarla dolu olan şehirlerden sıkılmaya başladık, bence bu bunun göstergesi, üzerinde düşünelim derim…