"Neo klasik ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu temsil eden, heteredoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan; davranışsal ekonomi ve nöro ekonomiyle daha fazla önem kazanmaktadır."

Bir önceki Maliye Bakanımız Sayın Nebati’ye göre Türkiye Ekonomi Modeli yüzyılların birikimi yanlış politikalardan bir dönüşü temsil etmekteydi. Hatırlarsınız şu sözlerle görüşlerine teorik bir alt yapı sunmuştu:

“Neo klasik ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu temsil eden, heteredoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan; davranışsal ekonomi ve nöro ekonomiyle daha fazla önem kazanmaktadır.”

Tabii ki, Sayın Bakanımızın sosyal medyada viral olan “gözlerinin ışıl ışıl olduğu”, “altı ay uykuya dalsa altı ay sonra cennete uyanacağı” gibi veciz ifadeleri de vardı. Bu köşede, derslerimde ve TV yorumlarımda defalarca söylediğim gibi Türkiye Ekonomi Modeli pandemi sonrası şartlarında oluşan yüksek işsizlik ve yüksek enflasyon sorununa karşı yaklaşan seçimlerin de verdiği ilhamla bulunmuş bir popülist bir politikaydı. Amacı enflasyonu çılgınca arttırmak pahasına işsizliği düşürmek ya da en azından arttırmamaktı. Bu sayede seçimlerde AK Parti’nin en çok oy aldığı küçük orta boy işletme sahipleri, esnaflar, tasarrufunu faizde değil döviz ve altında istifleyen mütedeyyin vatandaşlar rahatlayacak ve oylarını değiştirmeyeceklerdi. Zaten düşük oy aldığı beyaz yakalı çalışanlar bu politikadan kaybetse de oylarına çok etki etmeyeceğini de biliyorlardı. Ancak bu politika önemli bir kısmı AK Parti seçmeni olmayan zengin rantiye azınlığın da servetini katlayarak arttıracaktı. Ehh, o kadar kusur kadı kızında da bulunurdu. Böylece yüksek enflasyonu azdıracak parasal genişleme ve kredi patlaması yaşandı. Pandemi sürecinde batık hale gelmiş firmaların borçları sıfırlandı, altın ve döviz istifçileri servet üstüne servet yaptılar, rantiyeler ve zengin azınlık âbad oldu, canlı ekonomi sebebiyle işini kaybetmeyen ve zaten düşük bir hayat beklentisi içinde düşük gelir grubu çalışanlar da bu gidişten rahatsız olmadı… Sonuçta, kıl payıyla da olsa seçim kazanıldı. Her popülist politika gibi bu politika da siyasi hedefe ulaştığında bırakılacaktı. Dün TCMB PPK’sının aldığı kararla politika faizinin %7,5 düzeyine çıkarılması bu sürecin başladığının bir göstergesidir.

POLİTİKA FAİZİNİ ARTTIRMAK NE ANLAMA GELİR?

Merkez Bankası’nın bankalar arası piyasada ihtiyaç duyan bankalara borç verme faizi politika faizidir. Merkez Bankası’nın bankalara borç olarak verdiği her kuruş parasal tabanı arttırır. Doğal olarak politika faizi arttırıldığında bankaların maliyeti artacağı için TCMB’dan daha az borçlanacakları umut edilir. Ancak bu garanti değildir. Çünkü her faiz düzeyinde TCMB’nın bankalara ne kadar borç para vereceği sadece politika faizine değil ama bankaların nakit ihtiyaçlarına da bağlıdır. Örneğin TCMB faizi arttırsa bile bankaların nakit ihtiyaçları başka farklı sebeplerden artmışsa faiz artırımının etkisi az olabilir veya hiç olmayabilir. Rezerv talebi bankacılık sisteminde ve ekonomide aşırı belirsizlik olduğu durumda, bankalar likidite sıkıntısı içine girdiğinde ve zorunlu karşılık oranları arttığında artar, tersi durumda da azalır. Bu anlattığım Merkez Bankasının politika faizinin parasal taban üzerindeki etkisidir. Diğer bütün etkenler sabitken ve bankaların rezerv talebi yüksekken Merkez Bankası politika faizini arttırdığında parasal tabanın artış oranı yavaşlar. Etkinin tam olarak para arzı büyüme hızına yansıması yaklaşık altı ay, enflasyona yansıması ise yaklaşık bir senedir.

Politika faizinin kısa dönemde etkisi ise enflasyon beklentileri ve döviz kurları üzerindedir. Politika faizini arttırdığınızda ileriye yönelik enflasyon beklentileri ve güncel kur düşer, düşürdüğünüzde ise ileriye yönelik enflasyon beklentileri ve güncel kur artar. Bu iki değişken güncel enflasyon üzerinde daha kısa sürede etkili olur. Mevcut sistemde (yani politika aracı olarak politika faizinin kullanıldığı enflasyon ve faiz hedeflemesi rejiminde) TCMB’nin politika faizini arttırması enflasyonu düşürmeye yönelik bir politikadır. Ama şunu hemen belirtelim ki, yüzde 1’lik faiz artışının önce parasal genişleme oranını, sonra iç talebin büyüme oranını ve nihayet enflasyon oranını ne kadar düşüreceğini bilememekteyiz. Bu yüzden ben her zaman faiz veya enflasyon hedeflemesi yerine parasal hedeflemeyi savunmaktayım. Ancak bu konunun tartışılması günümüz için pratik değildir.

Kısaca özetleyecek olursam politika faizini en azından mevcut düzende beklenen ve Merkez Bankası’nın hedeflediği enflasyon oranına eşit olarak belirlemek gerekir. Son iki senedir TCMB yönetimleri bunun tam tersini yaptı. Bu yüzden ne koyduğu enflasyon hedeflerine ulaşabildi ne de açıkladığı raporlar ciddiye alınır oldu. Bu da Merkez Bankası’nın güvenilirliğinin azalmasına yol açtı.

TCMB DÜN YAPTI?

Her şeyden önce dün TCMB faizleri olması gereken düzeye doğru arttıracağı beklentisini yarattı. Bu düzey nedir? Merkez Bankası 2024 yıl sonu için yüzde 33 enflasyon hedefini koymaktadır. Bu da eğer enflasyonu düşürmek istiyorlarsa, politika faizini yıl sonunda yüzde 33-35 arasına çıkarmaları anlamına gelir. Şu anda yüzde 25 olan politika faizini Aralık 2023’te yüzde 35’e çıkarmak için Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında 250 baz puan artışlara gitmesi gerekir. Önden yükleme yapılacaksa Eylül’de 500, Ekim ve Kasım’da 200’er ve Aralık’ta da 100 baz puan artışı da düşünülebilir. Ancak bu durumda bile politika faizi ancak enflasyon artışını durduracak düzeye gelecektir. Enflasyonu düşürmek için ise mevcut şartlarda enflasyon hedefinin üzerinde bir politika faizi uygulanmalıdır, örneğin yüzde 40 gibi. Bu düzeye Nisan 2024 gibi ulaşılacağını düşünmekteyim.

İkincisi içine para politikası ile alakası olmayan bilgiler eklenmemiş, sade, basit ve anlaşılır şekilde yazılmış ve TCMB’nin kararlılığını samimiyetle vurgulayan bir politika metni dağıtıldı. Buradaki önem şuradan kaynaklanmaktadır: TCMB politikasını oluştururken ulaşılabilecek hedefler (2023 sonu için yüzde 58, 2024 sonu için yüzde 33 ve 2025 sonu için yüzde 15 gibi) koyar, bu hedeflere uygun bir şekilde politika araçlarını kullanırsa (politika faizini 2023 sonunda yüzde 35’e çekmek gibi), o takdirde piyasadaki aktörlerde TCMB’nin hedefleri ve politikalarında kararlı olduğuna ikna olurlar. Bu da enflasyon beklentilerini TCMB hedeflerine ve hatta altına indirebilir. Yani dün itibariyle TCMB kendi güvenilirliğini yeniden kazanmak ve enflasyon beklentilerini düşürmek için önemli bir adım atmıştır.

Pekiyi sadece dünkü karar yeterli midir? Hayır. TCMB bu kararın devamı olan kararları alabilmeli kendi çizdiği üç yıllık hedefler çerçevesinde ayrılmayacak şekilde kararlarını almalı ve bunları açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşmalıdır. Bu da yetmez. Para politikasının kapsamlı bir istikrar programı ile desteklenmesi gerekir.

ANTİ ENFLASYONİST İSTİKRAR PROGRAMI NASIL OLUR?

Her şeyden önce uygulanan istikrar politikasının kambiyo rejimiyle uyumlu olması gerekir. Türkiye mevcut şartlarda sermaye kontrollerine gidemez. O yüzden sermaye tam hareketli olmalıdır. Hükümetin ve ekonomi bürokrasisinin sabit kur rejimi istemedikleri de biliniyor. O yüzden bu, dalgalı kur rejimiyle devam edeceğiz, anlamına gelmektedir. Bu şartlarda istikrar programının temeli sıkı para politikası olması gerekir. Maliye politikası da sıkı olmakla birlikte para politikasını destekleyici mahiyette olmalıdır. Bu bilgileri de kafadan sallamıyorum. Geçenlerde kaybettiğimiz merhum Robert Mundell’a Nobel iktisat ödülünü kazandıran ünlü Mundell Flemming Modeli’nin basit sonuçlarıdır yazdıklarım.

Sıkı para politikasını destekleyen sıkı maliye politikası kabaca vergilerin arttırılması ve harcamaların kısılması anlamına gelir. Burada önemli olan hangi vergilerin arttırılacağı ve hangi harcamaların kısılacağıdır. Çünkü bu kararlar sınıfsal kararlardır. Hükümet bu kararlarla rantiye ve zenginleri mi yoksa üretici ve emekçileri mi destekleyeceğini bildirecektir.

Vergi ve harcama politikalarının bazıları bir seneden uzun vadede tamamlanır. Bu yüzden Eylül ayında açıklanması beklenen Orta Vadeli Program’ı beklemek durumundayız. Aynı zamanda Orta Vadeli Programla uyumlu olması gereken 2024 yılı Bütçesi de Aralık ayında tamamlanacaktır. Bunları gördükten sonra Hükümetin enflasyonun maliyetini hangi kesimlere ödeteceğini tekrar yorumlarız.

Gelelim başlıktaki soruya: Türkiye Ekonomi Modeli bitti mi? Bitti, bitti… Ama dün değil, Sayın Kılıçdaroğlu’nun da katkısıyla 28 Mayıs 2023 tarihinde, seçim süreci bittiğinde bitmişti… Sadece bazıları yeni anladı programın bittiğini.

Pazartesi görüşmek üzere…