Sağ kesimin sanatta istenilen noktaya gelmemesi uzun süreden beri tartışılıyor ve bu gidişle de tartışılmaya devam edecek.
Sağ kesimin sanatta istenilen noktaya gelmemesi uzun süreden beri tartışılıyor ve bu gidişle de tartışılmaya devam edecek. Sağın sanatla olan imtihanı yeni değil. Bu konu uzun yazı meselesi olduğu için hızlıca geçmek istiyorum.
Sağ muhafazakar kesimin cenah olarak topyekun bir çıkış yapamamasına rağmen şartları bireysel manada zorlayan kültür kahramanları olmuştur. Bunlardan biri tiyatro alanında ömrünü bu sanata vakfeden merhum Hasan Nail Canat’tır. Canat davasını tiyatro cephesinde diri tutmak için adeta çırpınmış destansı bir mücadele vermiştir. Girdiği yoldan geri dönmeyi hiç düşünmemiştir. Çünkü dava adına söylenilecek sözleri verilecek mesajları vardır.
Sanat için sanat yapacak kadar lüks bir dönem sunmamıştır kendisine sevgili ülkemiz. Köklü değerlere vurulan darbeler, yüzyıllık modernleşme çabalarının yanlış sonuçları, inancıyla arasına duvarlar örülen nesiller onu dava için sanat üretmeye dert için tiyatro yapmaya sevk etmiştir. Yüzüstü çok sürünen Sakarya’yı ayağa kaldırmak için son nefesine kadar sahnelerde gür sesle haykırmış inancının doğrultusunda oyunlar oynamıştır. Memleketi karış karış dolaşarak türküsünü söylemeye çalışmış sahnesi olmayan salonlara sahne kurmuş tiyatro kültürü olmayan büyük kesime bir tiyatro geleneği oluşturmaya çalışmıştır. Tek başına okul olmuş sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Yokluk görmesine yoksulluk çekmesine rağmen kutsal inadından vazgeçmemiş cepheyi terk etmemiştir. Çünkü idealleri ona kazanmayı değil kazandırmayı öğütlemiştir. Sahnenin sınırları derdinin büyüklüğünü anlatmaya yetmediğinde kaleme sarılmış kitaplar yazmıştır. Toplumun okumaya soğuk durduğunu görüp radyolarda programlar yapmış gençlerin kalbine dokunmaya çalışmıştır. Çok yönlü bir sanatçı olması hasebiyle sinemada da müthiş oyunculuk sergilemiştir. Fakat pergelin ucunu sanatın diğer alanlarında dolaştırmasına rağmen diğer ucunu her zaman tiyatroda sabitlemiştir.
Kahraman Oyuncu
Hasan Nail Canat’ı, kendine has mütevazı duruşu, babacan tavırları, yüzünde daim zarif bir nükte gibi taşıdığı tebessümü ve tatlı bir mizah ve zekâ ışıltısıyla parlayan keskin nazarlarıyla tanıdık. Onu tiyatro sahnelerinde, radyo mikrofonlarında, sinema filmlerinde hep hak davanın kahraman oyuncusu olarak gördük. Kendisini, bir tek nefesini boşa harcamamış adam olarak bildik ve sevdik.
Razılık
Hayatının her karesinde asil olmanın önemini vurguluyor, her fotoğrafında, çetin ve zorlu bir hayatın içinden yeni çıkmış gibi duruyordu. Sanki hayat rolünü ustalıkla oynaması, gülü incitmeden yaprağına aşk yazmayı öğrenmesi için, sarp dağlara tırmanması, derin sulara dalması, susuz vadilerde konaklaması yazılmıştı; böyle kararlaştırılmıştı. Ömür gülünün yaprağına razılık vezninde bir hayat şiiri nasıl yazılabilirdi; bunu gösterecekti insan kardeşlerine.
Dua Almıştı
Kibirsiz riyasız sahih bir ömür özlemiyle küçük bir çocuk kadar masum, bütün büyükler kadar derin yaşadı hayatı. Üzerinden benlik kılıfı alınmış, yerine safiyet samimiyet tülünden bir kostüm giydirilmiş gibiydi. Belki de her şey o bilinmezliklerle dolu İzmir kaçağı sırasında olmuştu.. Bilinmez! Bilinen o ki farklı bir şeyler olmuştu. Farklı bir kostüm dokunmuş, farklı bir dekor kurulmuştu. Hasan Nail, belki isminin de güzel tecellisiyle Hasaneyn sırrına çok erken yaşlarda nail olmuştu. Dualar almış uluların nazarına nail olmuştu.
“Rol” yapmadı
Rolünü başarıyla gerçekleştirmesine rağmen ince zarif bir kişi olması hasebiyle ticarileşen hayatta sahnedeki kadar başarılı değildi. Hesap kitap işlerinde mahir olmayan bütün dava adamları gibi hesapsızdı. Parayla olan ilişkisini cepten kalbe taşımamıştı. O yüzden hırs sahibi de değildi. İmkansızlıklar içinde kıvranmayı imtihan olarak kabul ediyor, yorulduğu her seferinde ya Hak diyordu. Yoksullukları vefasızlıkları iliklerine kadar yaşamasına rağmen halinden şikayet etmemesi asil bir neslin temsilcisi olduğunu apaçık gösteriyordu.
Boşluğu dolmadı
Bıraktığı büyük boşluk doldurulabildi mi? Elbette hayır! Tiyatroda hala öksüz, sinemada garibiz. Onun daim yanında taşıdığı rabbani heyecanı gençlere aktarmak gerek. Uzun yıllar karınca olduğuna inandırılmaya çalışılan, imanını göğsünde muska gibi taşıyan bütün genç ve dinç yürek sahiplerine, küllerinden yeni Hasan Nail Canatlar doğabilmesi için, Albatrosların destansı hikâyelerini anlatmak gerek. Ve anlatmak gerek başkalarının acılarına ağlayan adamların yürek yangınlarını! Ve unutturmamak gerek bitimsiz bir tebessümü beraberce paylaşabilmek adına incinen ama incinmeyen güzel insanları.
Vefatının 13. yılında Merhum Hasan Nail Canat’ı rahmetle özlemle anıyorum.