Durum öyle değil ki, bu kadar ölüm vakaları ile karşı karşıyayız.
Yaz mevsimi geldi. Sıcakların dozuna göre serinleme ihtiyacı da hasıl oluyor. İnsanlarda bu amaçla denize, göle, nehre, çaya, dereye ve hatta Çukurova‘da sulama kanallarına bile giriyorlar. Deniz ortamında cankurtaranlar veya yüzme bilen insanlar iç-içe olduğu için boğulma kaynaklı ölümler fazlaca olmuyor.
Lakin nehirlerde, göllerde, barajlarda durum aynı değil. Ve de sulama kanallarında. Maalesef buralarda ölüm vakaları daha çok. Daha birkaç gün önce iki vatandaşımız serinleme amaçlı girdikleri suda boğularak öldüler. Sanıyorum nehir ya da gölde. Bu tür olaylar her sene yaz mevsimi geldiğinde gözümüze iyice ilişir oldu. Halbuki etrafımız deniz, yani bu ülkede herkesin yüzmeyi az-çok bilmesi doğal bir hale gelmeli. Getirilmeli.
Durum öyle değil ki, bu kadar ölüm vakaları ile karşı karşıyayız. Bu işe de bir el atmalı. Boğulma kaynaklı ölenlerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Düşünün ki her yıl bu tür boğulmalar neticesinde 1000 civarında insanımız hayatını kaybediyor. İstatistikler bir yıl önce bu civardaydı. Yazık değil mi? Üstelik bunların çoğunluğu gençler ve çocuklar.
Özellikle Çukurova’da; Adana, Osmaniye, Antalya, Kahramanmaraş ve Hatay civarında sulama kanallarında boğularak ölenlerin sayısı hayli yüksek. Diğer yerlerde oluyor bu türden vakalar ama ağırlıklı olarak buralarda gözümüze çarpıyor. Ben de yukarıda adlarını zikrettiğim illerden birinde doğduğum için bu tür olayları iyi biliyorum. Özellikle o sulama kanalları konusunda gençler ve çocuklar çok iyi bilinçlendirilmeli. Yaz tatilleri için büyük şehirlerden köylerine dönen çocuklar oradaki arkadaşlarıyla birlikte özellikle bu aylarda sulama kanallarına serinlemek amaçlı giriyorlar.
Tehlikeyi köyde, kasabada sürekli yaşayanlar kısmen bilse de şehirden gelen arkadaşları ya da yakın akrabaları pek bilmiyor. Debisi yüksek o su kanallarından birine serinlemek amaçlı girdiğinizde eliniz kaydığı an tabiri caizse, ‘hapı yutarsınız‘ Alim Allah! Çünkü o kanalın içi suların akışı dolayısıyla yosunumsu bir hal almıştır, kayganlaşmıştır.
Sabunumsu ya da jelimsi bir tabaka ile kaplanmıştır. Tutunmak isteseniz de, suyun debisi ve o kayganlık sizin dengenizi sağlamanızı, sağdan-soldan tutunmanızı engeller. Hele bu arada ağzınıza, burnunuza su da kaçarsa -ki bu da olağan- hiç şansınız kalmaz. Kendinizi en fazla 300-500 metre sonra bir su deposunun (battı-çıktı da denir buna) içinde bulursunuz. Bunlar köşeli de yuvarlakta olabilir. Orasının derinliği de; 2 ile 5 metre arasında değişebilir. İşte siz kurtulmak için bir yandan çırpınırken saniyeler sonra, kaşla göz arasında kendinizi o battı-çıktı‘nın içinde bulursunuz. Risk daha da yükselir. Yüksek debili o su bu sefer tepenize vurmaya başlar, sürekli suya batar çıkarsınız. Etrafta tutunacak bir şeyde yoktur. Gerçi bir kısmına son zamanlarda merdiven konmuş ama siz onu görebilirseniz ne ala, o panik içinde! Hasıla iş, bu hadde kadar geldiğinde suyun debisi çok yüksek ise muhtemelen boğulma olayı burada gerçekleşir. Ha, sizi orada bir arkadaşınız ya da tarlalarda çalışan birileri görmüşse, kurtulma ihtimaliniz, şansınız vardır. Yoksa geçmiş ola…
Geçmişte yaz aylarında, memlekette kendimize ait, pamuk, yer fıstığı, karpuz tarlalarında bizzat bende tarla sulama işi yaptığım için, bu tür olayları iyi biliyorum. Şahit olduğum olaylar oldu. Ucundan, azıcıkta olsa benim de yaşadığım bu türden bazı küçük maceralar da! İnsan gençlik heyecanıyla, tecrübesizlik kaynaklı veya ergenlik psikolojisiyle bu tür maceralara, maalesef kalkışabiliyor.
Diyeceğim o ki; özellikle metropollerden köylere, kasabalara tatile gelen gençler, çocuklar ailelerinden habersizce, serinleme amaçlı bu tür yollara başvurabiliyorlar. Onun için ailelerin, özellikle bu yaz aylarında çocuklarına sıkıca bu riskleri işaret etmeleri, buralardaki tehlikeleri ciddi olarak anlatmaları lazım. Bununla da yetinmeyerek, bu tür yerlere tatile gelen aileler özellikle bu sıcak aylarda çocuklarına gözlemci olmalılar. Aksi halde tatil bir katile dönüşür!
Anadolu’da birçok yerlerde DSİ var (Devlet Su İşleri). Kasaba ve köylerde etkin bir kurum. Özellikle Çukurova’da. Hemen hemen her yerde varlar bildiğim kadarıyla. Özellikle yaz aylarında, bu kuruma bağlı birimlerin boğulma vakalarının önüne geçebilmek için, denetimleri ve önleyici tedbirleri daha bir artırması, bu tür risklere karşı diğer kolluk kuvvetleri ya da o yörelerde bulunan sivil toplum kuruluşlarıyla kollektif çalışmalar yapması çok faydalı olur kanaatimce. Yetkisi olmasa bile düzenleme yapılarak yetkilendirilebilirler. Nerede su kanalı var vb. bilgilere fazlasıyla hakimler. Zaten köylerde, tarım arazilerine su dağıtımını da o boğulmaların yaşandığı kanallar vasıtasıyla bu kuruma bağlı birimler yapıyor. Ve onlar döşüyor tarım arazilerine bu sulama kanallarını.
Artı, köy muhtarları, okul öğretmenleri ve cami imamlarının bu yörelerde bu tür olayların önüne geçmek için katkı sunabilirler. Gene, DSİ ya da diğer etkin ve bu işlerle ilgili kurumlar özellikle yaz aylarında gölleri, nehirleri, barajları günün belli saatlerinde daha sık denetleyebilirler. Bilinçlendirme önemli, para cezaları vesaire yetmez! 'Buraya girilmez, yasaktır' vb. gibi sloganik tabelalarla da bu iş olmuyor. Sağlıcakla kalın.