Gerek görsel medyada gerekse yazılı medyada târih konusunun ön plâna çıktığına şâhid oluyoruz.
Gerek görsel medyada gerekse yazılı medyada târih konusunun ön plâna çıktığına şâhid oluyoruz. Târih kitaplarının ve târih dergilerinin sayısı her geçen gün artıyor. Dahası târih filmleri ve târih dizileri en çok gişe yapan ve en çok izlenme oranına ulaşan yapımlar arasında.
Önce radyo ve televizyonlarda târih programları çoğalmaya başladı. Târihe olan merak ile okullardaki ezberci târih derslerinin iticiliği arasında kalan halkımız, bu programlara ilgi gösterdi. Daha sonra, uzun yıllar muhafazakâr kesimin yayınlaya geldiği târih kitaplarına, târihi “İnkılâp târihi” ile sınırlayan sol, Kemalist ve hatta Batıcı kesimin yayınları katıldı. Târih dergileri, gazete bâyilerinde çoğaldı. Derken kimisinin ilk hedefi çarpıtarak karalamak ya da para kazanmak olsa da, târih dizileri seyircileri ekran başına kilitlemeye başladı. Târih dizileri siyâsî gündem oldu.
18 Mart Çanakkale Zaferi için yapılan baştan savma törenlerin yerini, âdeta millî bayram ciddiyetiyle yapılan kutlamalar aldı. Kut’ul-Amare gibi unutturulmuş zaferler hatırlanıp kutlanır oldu. Âdeta gazetesiyle, dergisiyle, sineması ve televizyonuyla bütün medya târih okulu açmış gibi bir hâle geldi.
Gün geçmiyor ki, târihimize gönderme yapılmayan bir konu gündem olmasın. En son, Kutsal Emânetler konusu gündeme geldi. Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE), “petrol şımarığı” bir bakan müsveddesi, dedeleri henüz deve çobanlığı yaparken gerçekleşmiş bir olayı, çarpıtarak kendince Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirip Amerikalı efendilerine şirin görünme sevdâsına düştü.
“Çöl Kaplanı” lakaplı Fahreddin Paşa üzerinden prim yapmaya kalkan bu müfteri petrol şımarığına Türkiye olarak en üst makamda ve en üst perdeden gerekli cevap verildi. Ayrıca diplomatik yollar da kullanılarak kulakları çekildi.
Allâh’ın Hikmeti
Allâh’ın işi işte… Onlar akıllarınca saldırıp bizi zayıflatmaya çalıştıkça, biz güçleniyoruz. İktidârıyla muhalefetiyle, bütün medyamızla bu konuda aynı duruşu takındık. Onlar Fahreddin Paşa’ya, Sultan II. Abdülhamid’e, Fâtih Sultan Mehmed’e, Yavuz Sultan Selim’e saldırdıkça biz de, bize unutturulmaya çalışılan târihimizi hatırlıyor ve gerçekleri öğrenmek için araştırıyoruz, tartışıyoruz. Kim derdi ki, Fox Haber’de Fatih Portakal, Medine Müdâfii Fahreddin Paşa için “ecdad” kelimesini kullansın. Onlar vurdukça çıkan ses, bizi târih uykumuzdan uyandırıyor.
Böyle hayra sebep olacaksa, her türlü şerre râzıdır bu millet!
MEB’e Bir Teklif Var!
Târih bilincimizin uyanması ve geliştirilmesi için düşmanın hamlelerini beklemek yerine, yapmamız gereken şeyler var. Bu konuda sorumluluğun hepsini medya taşıyamaz, taşımamalıdır. Burada en büyük sorumluluk, Millî Eğitim Bakanlığı’mıza düşmektedir.
Târih derslerinin içeriğinde yapılan değişikliklerle yetinilmemelidir. Hemen her gün önemli bir olayın veya zaferin olduğu târihimizle ilgili müfredat, okul binâlarımızın ve sınıfların dışında da güncellenmelidir. Bu konuda yakın dostum, sosyolog-târihçi Haldun Sönmezer’in pratik bir teklifi var. Haldun Sönmezer kendi sosyal medya hesabından “Bir Teklifim Var” başlığı ile paylaştığı aşağıdaki metni, Millî Eğitim Bakanlığı dikkate sunarak kamuoyuyla paylaşmak istiyorum:
“Yakın târihimizin her biri birer fedakârlık ve ferâgat âbidesi olan bu kahramanlarını nesillerimize daha kesin ve net çizgilerle tanıtmak zorundayız. İlk ve orta öğretim kurumlarında, bâzı Türk büyüklerinin resimleri okul koridorlarını süslemektedir. Peki, yakın târihimizin her biri birer nümûne-i imtisâl olan bu yiğitlerinin onlardan ne farkı var? MEB, en kısa zamanda içlerinde Fahreddin Paşa’nın da olduğu bu ferâgat ve kahramanlık timsâli örnek şahsiyetlerinin büyük boy resimlerini de okul koridorlarına asmalıdır. Ve bir kişininkini daha… Açtığı okullar ve yüksek maarif hizmetiyle onların yetişmesini sağlayan Sultan Abdülhamid'inkini de…
Ayrıca yeni yapılan havalimanına da Peygamber aşkının yakın târihimizdeki şâhikası Fahreddin Paşa’nın adı verilebilir. Böyle bir tercih her şeyden önce bizi Efendimiz’in rûhâniyetiyle de buluşturur. Ayrıca Körfez ülkeleri ve Suud da, her uçak indirip kaldırdıklarında, adını altın harflerle gönüllere yazdırmış olan kahramanların isimlerinin iftirâ ile târihten silinemeyeceğini belki o zaman öğrenirler.”
Ben de, Sultan Abdülhamid ve Fahreddin Paşa’nın yanına İşkodra Müdâfii Hasan Rıza Paşa’yı, Edirne Müdâfii Şükrü Paşa’yı ve Teşkilât-ı Mahsûsa’nın efsâne ismi Kuşçu Eşref’i, Millî Mücâdele’nin önemli isimleri Rauf Orbay, Refet Bele’yi eklemek isterim. Eminim ve umarım ki, bu yazıyı okuyan sizler daha nice kahramanımızın adını ekleyerek bu listeye uzatacaksınız!