Cadı kazanına ilk önce, bir önceki seçimde "Gel bakalım" diye kürsüye çağrılan Muharrem İnce atıldı.
2023 seçimleri gerçekten ak koyun ile kara koyunun ayrıştığı bir seçim olacak. “Yıpranmaması için”, kız evinin naz yapması gibi son güne kadar cumhurbaşkanı adayını çıkarmayan 6’lı Masa’nın adayı belli olduktan ve YSK seçime girecek cumhurbaşkanı adayları ilân ettikten sonra sosyal medya tam bir cadı kazanına döndü.
Cadı kazanına ilk önce, bir önceki seçimde “Gel bakalım” diye kürsüye çağrılan Muharrem İnce atıldı. O da, gönül almak ve adaylıktan vazgeçirmek ya da en azından züğürt tesellisiyle ikinci turda desteğini almak için yapılan nezâket ziyâretinde “Hoşgeldiniz, güle güle” diyerek beş yıldır içinde tuttuğu uhdesinden kurtuldu.
Masadan önce kalkıp sonra “iki yedek cumhurbaşkanı yardımcısı” ile geri dönen Meral Akşener de kazandaki nefret iksirinden nasibini almadı değil. “Büyük” sanatçılarımız Kılıçdaroğlu’na çok majör bir makamdan akıl verircesine Meral Akşener için “sifon çekilecek” nesne muamelesi yaptı.
Seçimler takviminde son düzlüğe girilmiş olmasına rağmen, AK Parti’nin aldığı karar ile, mitingsiz, gürültüsüz patırtısız geçen propaganda sürecini somut icraat ve eylem tarzında devam ettiriyor.
Ancak sosyal medyadaki cadı kazanının altındaki ateşe atılan odunlar gün geçtikçe daha da kalınlaşıyor. Her ne kadar son yirmi yıldaki mesnetsiz bir rahatlık ve mantıksız bir özgüvenle - sanki yine - kazanacaklarını düşünenler, “Ama bu sefer gidecekler” havasına çoktan girseler de, bunun gerçekleşmesi için ortaya konulması gereken plan, proje ve hedefleri hâlâ göremiyoruz. Ama gözümüze sokulurcasına gördüğümüz ve kulağımızı delercesine duyduğumuz ve servis edilmişçesine aynı ağızdan tekrarlanan bâzı ifâdeler var.
Bu ifâdeleri en net özetleyen cümle, “İyi de SİHAlar karın doyurmuyor ki”. Bu cümledeki şablonu yollar, tüneller, köprüler, hastaneler, yerli otomobil, havaalanları için kullanıyorlar. Ama son bir senede 3.500 TL’den 8.500 TL’ye yükselen asgarî ücret hatırlatılınca “Yapacak tabi, işi ne’” deniyor ve bu artışın karın doyurmakla alâkası görmezden geliniyor. Çeşme musluğu, çekirdek yiyen eşek heykelini icraat olarak kabul edenlerin, “tuvalet terliği”ne oy vermeye râazı olanların böyle düşünmesi pek de anormal değil.
Ama sayıları az olsa da, sesleri çok çıkan bu “Karın doyurmuyor”cular, acaba şunu düşünüyorlar mı? Elbette SİHAlar, İHAlar, millî savaş uçağı, uçak gemisi, tanklar ve daha bilinmeyen nice yerli yapım ürün ve silah yenilemez ve içilemez; karnımızı doyuramaz. Ama yüz yıl önce bu vatanı kurtarıp bu devleti kuranlar, “bağımsızlık karın doyurmuyor” veya “Ay yıldızlık bayrak karın doyurmuyor” deselerdi ne olurdu?!
“SİHAlar karın doyurmuyor” diyenler şunu mu demek istiyor acaba?:
“Ben bağımsızlık, özgürlük falan anlamam. Vatanı bölmek isteyen terör örgütlerine karşı verilen mücâdele beni ilgilendirmez. Göklerde hangi bayrağın dalgalandığı beni ilgilendirmez. 23 Nisan, 19 Mayıs hatta 29 Ekim’de kutlama yapmasak da olur, İstiklâl Marşı okumasak da olur. Bunlar da karın doyurmuyor. Aç karnına bağımsızlığı ne yapayım! Ben her ayın başında bankadaki hesaba yatan paraya bakarım. Bu parayı kimin yatırdığı önemli değil. En çok parayı kim yatıracaksa ben onun seçmeniyim. Hatta bankadaki paramın Türk Lirası olup olmaması da sorun değil. Dolar olsun, Sterlin olsun. Benim Atatürkçülüğün lafta, paranın üstünde Atatürk olmuş, kraliçe veya kral olmuş, George Washington olmuş; fark etmez.”
Mesele buysa, açık açık söylesinler. Konuyu önce Erdoğan nefreti, depremden sonrada devlet nefreti seviyesine getirmelerine gerek yok. “Türkiye’de mühendis olmaktansa, İsviçre’de bir klozette dışkı olmaya râzıyım” diyecek kadar açık konuşabilenler, neden dertlerin açık açık söylemiyorlar. Neden millî bayramlarda bayrak sallayıp başları sıkışınca banka ATMlerine koşanlar, kim daha çok kemik atarsa onun tasmasına râzı olacaklarını itiraf etmiyorlar.
Elbette bu iş o kadar
ucuz değil. Bu dava artık ne hor ne de öksüz. Tüm derdi karnını doyurmak, banka
hesaplarındaki miktarı görmek olan “ehl-i kubur” şunu bilmelidir ki, Türk
demokrasinin sandığı İzmir Körfezi’nden daha büyük ve derindir.