İstanbul'da kültür faaliyetleri bütün ilçelerde, gerek yerel yönetimler gerekse sivil toplum tarafından yürütülüyor.
İstanbul’da kültür faaliyetleri bütün ilçelerde, gerek yerel yönetimler gerekse sivil toplum tarafından yürütülüyor. Her şey güzel fakat hangi ilçeye baksanız hepsi birbirinin benzeri ya da taklidi diyebileceğimiz çalışmalar gerçekleştiriliyor.
Özgün projeler maalesef istenilen seviyede üretilemiyor. Bunun birçok sebepleri var. Sebeplerin başında belediyelerin, kültür müdürleri ve personelinin kısmı azamının kültürün içinden gelen isimler olmaması. Bazı belediyelerimizdeki kültür müdürlerinin o koltukta oturmasının tek sebebi Başkan’la hemşehri olması. Hemşehrilik bağı olunca kültürden sanattan anlamasına bakılmıyor.
Güzel ülkemizin kötü hastalıklarından birisi maalesef liyakattan uzak isimlerin makamlara getirilmesi. Sivaslı bir başkanın Sivaslı müdürü, Giresunlu bir başkanın Giresunlu bir müdürü seçmesi bir meziyet değil; aksine büyük bir zulüm.
Başında olduğu birimin hakkını veremeyen idareciler maalesef şehirlerimize yazık ediyor. Bazı semtlerde kültürün esamesi bile okunmuyor. Kültüre ayrılan bütçenin başka alanlarda kullanılması da ayrı bir sıkıntı. Çünkü sanata yatırım yapmayı bir ihtiyaç olarak görmeyen yerel yöneticilerimiz var. Bu konuda söyleyecek çok sözümüz var.
İyi örnekler de yok değil. Bizim derdimiz de bu iyi örneklerin çoğalması, bu güzelliklerin bütün ülke sathına yayılması.
İstanbul’da bugünlerde iyi örnek olarak gösterilen, özgün ve özel bir kültür organizasyonu gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin en büyük ve derinlikli edebiyat organizasyonu olan İstanbul Edebiyat Festivali, Pazartesi günü kapılarını sanatseverlere açtı.
Aktörü edebiyat, sahnesi edebiyat olan bir festival, İstanbul Edebiyat Festivali.
Şehirlerin edebiyatla ilişkisine baktığımızda edebiyatın en çok İstanbul’a yakıştığını görmekteyiz. Çünkü İstanbul, şiirin şehir haline gelmiş şeklidir. Bu festival ile Türk edebiyatı en güzel mevsimlerinden birini yaşamaktadır. Edebiyat Festivali’nin başlamasıyla mevsimler edebiyat mevsimine dönüşür. Şehrin gündemine edebiyat esaslı bir şekilde girer.
Gündemi edebiyat olan şehirler ve ülkeler ebedî güzelliği yakalamış demektir. Bir hafta boyunca sürecek Festival şehre dokuzuncu selamını vermekte. Gelişi heyecan veren, gidişi hüzünlendiren Festival’de farklı sesler, farklı renkler, farklı görüşler edebî bir uyum içerisinde sanatseverlerle buluşturacak bütün ayrıştırma araçlarına karşı kültürün birleştiriciliği, bizi bir kez daha bir ve beraber kılıyor.
Kültürel şölen havasında geçen İstanbul Edebiyat Festivali, tarih ve kültürün kesiştiği yer olan Sultanahmet’te Mimar Sinan eseri olan Kızlarağası Medresesi’nde gerçekleşiyor.
Her yıl bir tema etrafında hazırlanan festivalin bu yılki teması “Sinema ve Edebiyat”.
Sinema birçok sanat dalıyla iletişim halindedir. Ama en güçlü irtibatını edebiyatla kurmuştur. Edebiyat ve Sinema insanlara ulaşmada, estetik zevk ve bakış açısı geliştirmede iki önemli araçtır.
Sinema ve edebiyatın, insanlara seslenirken farklı araçları kullansalar da benzer amaçları olduğunu görürüz. Roman ve hikâye başta olmak üzerek birçok edebî ürün senaryoya çevrilerek beyaz perdeye aktarılmıştır. Gerek ülkemizde gerekse dünyada edebiyattan sinemaya uyarlanan çok başarılı yapıtlar bulunmakta.
9. İstanbul Edebiyat Festivali vesilesiyle sinema ve edebiyat dünyasından yüze yakın isim onlarca oturumda sinema-edebiyat ilişkisini etraflı bir şekilde irdeliyor. Bütün oturumlara yoğun ilgi var. Özellikle oturum sonlarında sorularını konuşmacılara yönelten kültür taliplerinin heyecanı görülmeye değer.
Sinema ve Edebiyat Festivali ilk üç günkü performansıyla kültür dünyamızın duayen isimlerinden tam not aldı. Çünkü edebiyat ve sinema ilişkisi ilk defa bu kadar ayrıntılı şekilde konuşuluyor.
Festivalde sadece konuşmalar yok. Müzik dinletileri, film gösterimleri ve sergilerle organizasyon tam bir kültür şöleni içinde geçmekte. Festival başlayınca yıllık iznine ayrılan memurlardan, imtihandan çıkınca koşarak festivale gelen üniversite öğrencilerine kadar herkeste bir coşku, yüzlerde edebiyattan gelen mutluluklar var. Kültür sanat faaliyetlerinin iyi hazırlandığında, taliplerinin de o oranda artacağının en güzel örneğini vermekte İstanbul Edebiyat Festivali.
Festivalde bu yıl Onur Konuğu ünlü yönetmen Semih Kaplanoğlu. Kaplanoğlu bütün filmlerinde yeni bir söz söyleme çabasında olan başarılı bir yönetmen. Ülkemizi uluslararası arenada hakkıyla temsil etmekte. Özellikle Buğday filmi sinemamızın başyapıtlarından birisi olacak kalitede ve güzellikte.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirilen özel galaya katıldım. Filmi izlerken Türkiye’de böylesine kaliteli nitelikli filmler yapılması göğsümüzü kabarttı. Ünlü Yazar Leyla İpekçi’nin de senaryosuna katkı verdiği Buğday filmi, yarınlara umutla bakmamıza vesile oldu. Cumhurbaşkanımızın Semih Kaplanoğlu ve Leyla İpekçi’ye yakın ilgisi görülmeye değerdi.
Şimdi bize düşen bütün dostlarımızı da davet ederek sinemalarda bu muhteşem filmi yalnız bırakmamak. Milli Eğitim öğrencilerini, sivil toplum gönüllüleri Buğday filmine mutlaka götürmeli ve bu güzelliği tanımalarına vesile olmalı.
Semih Kaplanoğlu ile İstanbul Edebiyat Festivali kapsamında cumartesi günü özel bir söyleşimiz olacak. Söyleşi sonrası düzenlenecek törenle Festival Özel Ödülü Sayın Kaplanoğlu’na takdim edilecek.
Değerli okuyucularımızı 2 Aralık akşamına kadar devam edecek olan festival coşkusunu yaşamak için Sultanahmet’e davet ediyoruz efendim. Gelin tanış olalım. Bu heyecanı birlikte yaşayalım.