Seçimlere artık bir sene var. Bu sebeple siyaset sahnesi de ısınmaya başladı.

Seçimlere artık bir sene var. Bu sebeple siyaset sahnesi de ısınmaya başladı. Türkiye yirmi senelik bir AK Parti ve Erdoğan iktidarına tamam mı yoksa devam mı diyecek? Önümüzdeki süreçte giderek daha sıklıkla bu konulara değineceğim. Ama bugün istedim ki, sizlerle Eylül 2021’den beri uygulanan politikaları, bunların siyasi hedeflerini, Hükümetin ne yapmak istediğini, vatandaşın ne talep ettiğini ve muhalefetin de ne önerdiğini tartışayım. Bu da iki yazı alacak genişlikte bir konu. Bu yüzden bugünkü yazının devamı Pazartesi olacak.

TÜRKİYE EKONOMİ MODELİ NEYDİ, NEYE DÖNÜŞTÜ?

Eylül 2021’e girdiğimizde manzara-i umumiye şuydu: Yüzde 13 dar tanımlı yüzde 26 geniş tanımlı işsizlik, yüzde 16 enflasyon, negatife düşmüş Merkez Bankası döviz rezervleri, yüksek dış borç ve yüksek cari açık, pandemiden kalan ekonomik hasar, dolar kuru 8,5 TL seviyesinde ve 375 baz puan CDS primi bulunmaktaydı. Tek sağlam taraf Bütçe Dengesi gibi gözükmekteydi. Siyasi açıdan da durum şuydu: Anket sonuçlarına göre AK Parti ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı ile CHP ve İYİ Parti’den oluşan Millet İttifakı yüzde 40’larda kafa kafaya durumdaydılar. Hükümet her siyasi oluşum gibi iktidarı kaybetmemeyi amaçlamaktaydı. Ancak iktidarı kaybetmemek için ekonomiyi de düzeltmek zorundaydı. Ancak karşılarında bulundukları problem (ki bu problemde ta 2018’den beri uyguladıkları sağ popülist politikaların da büyük payı vardı, DMD) eş anlı yüksek enflasyon ve yüksek işsizlikti. Dünyanın her yanında bir hükümet bu problemle karşı karşıya kaldığında bir seçim yapmak zorundadır: Ya enflasyonu düşürüp işsizliği arttırmak ya da enflasyonu boş verip işsizliği düşürmek. Türk ekonomisi 2018-19 krizini atlatamadan bir de 2020-21 arasında pandemi etkisiyle iyice hasar almıştı. Esnaf, KOBİ’ler ve çiftçiler teslim bayrağını çekti çekecek durumdaydılar. Bu ortamda yüzde 16’lık enflasyonu hedeflenen yüzde 5’e çekmek için bir istikrar politikası uygulansa, parasal sıkılaştırma ardından gelecek kredi daralması zaten zor durumdaki bu kesimlerin çökmesine yol açacaktı. Cumhur İttifakı beyaz yakalılardan, şehirdeki nitelikli işgücünden çok esnaf, KOBİ’ler, çiftçiler ve serbest meslek sahiplerinden oy almaktaydı. Enflasyonu düşürmek en başta Cumhur İttifakı seçmenini vuracaktı. Bu yüzden dümeni diğer tarafa kırdılar.

İlk önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın dillendirdiği şekilde “Faiz sebeptir, enflasyon netice!” sloganı ile Yeni Ekonomik Model adı altında bir model ortaya kondu. Sonra bunun adı Çin Modeli, Kore Modeli olarak yeniden düzenlendi, en son da Sayın Nebati’nin göreve gelmesi ile Türkiye Ekonomi Modeli adında karar kılındı. Bu modelin özü Merkez Bankası’nın faiz indirmesi (ki yüzde 19’dan yüzde 14’e yüzde 5’lik bir indirim Eylül, Ekim ve Kasım aylarında hayata geçti, DMD) ve bunun sonucu olarak da açıktan para basmasıydı. Gerekirse bu genişlemeci para politikası genişlemeci maliye politikası ile de takviye edilecekti.

Bu politikada belirlenen hedefler şunlardı: düşük faiz ve yüksek döviz kuru, hızlı milli gelir büyümesi ve cari işlemler fazlası. Bu politikanın sonucunda enflasyonun artacağı bilinmekteydi ama bu kadar hızlı artacağı da tahmin edilmemişti. Hatta programın başında açıktan para basarak enflasyonun düşeceği de yüksek sesle telaffuz edilmekteydi. Dilerseniz rakam da verelim: Çeşitli kulislerden duyduğum kadarıyla Hükümet para basarak ve kamu harcamalarını arttırarak enflasyonu 2022 sonunda yüzde 10’a indirmeyi, büyüme oranını yüzde10’un üstünde tutmayı, geniş tanımlı işsizliği yüzde 14-15’e çekmeyi ve dolar kurunda da 16-17 TL’yi hedeflemekteydi.

İktisat bilimi bu politikanın sonuçları hakkında ne söylüyordu: İlk önce faizler düşecek ve kurlar artacaktı. Bu da hem yatırım hem de ihracat artışı demekti. Akabinde enflasyon beklentisi artarken büyüme oranı da artacaktı. Ancak enflasyonda ki artış gecikmeyle gelecek ve kur artışının da üstüne çıkacaktı. Bu yüzden uzun vadede faizler yükselirken reel kur düşecek ve yatırım ile ihracattaki artış duracak hatta geriye dönecekti. Sonuç olarak 6-9 aylık bir zamanda iç talep büyüyecek (ki bu Haziran 2022 tarihine denk gelmekteydi) sene sonunda ise ekonomide büyüme duracak ve enflasyon beklenenin üstünde bir artış gösterecekti. Yani işsizlik aynı kalırken enflasyon daha da artacaktı. Cari fazla vermek bir yana cari açığın artması da beklenmeliydi.

Sonuçlar ne oldu? İlk üç ayın sonunda enflasyon yüzde 16’dan yüzde 30’lu oranlara çıktı. Ama kurlardaki artış beklenenin çok üstündeydi: Aralık 2021’in ilk on beş gününde dolar kuru 11 TL’den 18 TL’ye kadar çıktı. Hükümet panikledi ve 20 Aralık’ta el frenini çekti: Kur Korumalı Mevduat Hesabı. Bunun sonucunda dolar kuru 10 TL civarını indi ve Şubat ayı gibi 13 TL civarında dengeye geldi. Böylece programda ilk revizyon yapılmış oldu. Artık sadece faizi değil kuru da baskılamaya karar vermişlerdi. Bu durum iktisatta “imkânsız üçlü” denen durumu çağrıştırıyordu: Dışa açık bir ekonomide hükümet aynı anda döviz kurları, faiz oranları ve sermaye hareketlerinden yalnızca birini kontrol edebilir. İkisini veya üçünü aynı anda kontrol edemez. Bizim Türkiye Ekonomi Modeli işte bu hipotezin yanlışlığını iddia etmekte ve ispat edeceğini de deklare etmekteydi. 9 ay sonunda geldiğimiz durum şudur: Büyüme 2021’de yüzde 11, 2022 ilk çeyreğinde yüzde 7,3 oranında gerçekleşti. Enflasyon Mayıs ayı itibarıyla yüzde 73,5’tir. Dolar kuru KKM hesaplarına rağmen 16,5 TL düzeyine demir atmış vaziyette. Geniş tanımlı işsizlik yüzde 22, dar tanımlı işsizlik yüzde 11’dir. Son açıklanan rakamlarla ilk beş ayın dış ticaret açığı 43 milyar dolardır. Böyle giderse sene sonu cari açığın 50-60 milyar dolar civarında gerçekleşmesi beklenir. 2022 sonu tahmini cari GSMH dolar cinsinden 712 milyar dolar olacağı öngörüldüğüne göre cari açığın milli gelirin yüzde 7-8’i civarında olacağı tahmin edilmektedir. Ülkenin CDS primi de 735 baz puana sıçramıştır. Özetle söyleyecek olursak, 9 ayda işsizlik yüzde 26’dan yüzde 22’ye düşmüş, enflasyon oranı dört katına dolar kuru iki katına çıkmış, CDS primi de ikiye katlanmıştır. Dış ticaret açığı ve takiben cari açık da kapanacağına daha da artmaktadır. Ülkenin tek sağlam politika dayanağı olan Bütçe Dengesi (uygulanan sağ popülist politika nedeniyle) gittikçe bozulmaktadır. Tutturulan tek hedefin yüksek büyüme olduğu söylenebilir. Ancak bu büyüme istihdam yaratmamaktadır.

BU POLİTİKANIN SİYASİ ANLAMI NEDİR?

Hükümet siyasi sebeplerden enflasyonu düşürecek bir politikayı göze alamazdı, şimdi (en önemli iktisadi sorun enflasyon olduğu halde) hiç göze alamaz. Çünkü böyle bir politikayı seçime bir sene kala uygularsanız seçimi kesin olarak kaybedersiniz. Hükümetin tek çaresi ekonomideki para akışını devam ettirmek, ekonomiyi canlı tutmak ve 2001 benzeri bir krize uğramadan seçimlere bu şekilde gidebilmeyi sağlamaktır. Böyle bir politikayla (yandaş muhalefetin de katkısıyla) Cumhur İttifakının seçimleri bir kez daha kazanma ihtimali vardır. Ancak bu hiç de kolay değildir. Eğer Rusya-Ukrayna Savaşı devam eder ve olumsuz etkileri artarsa, beklenen turizm geliri elde edilemezse, enflasyondaki çılgın yükseliş gemlenemezse, dış dünyada sıkılaştırma etkileri artar ve meta fiyatları yükselmeye devam ederse Ekim – Kasım ayları gibi CDS primleri 900 baz puan üstüne çıkar. Bu durumda mevcut politikanın patlama ihtimali yüksektir. Bunun sonucu kredi genişlemesi durur ve kredi arzı daralır. Özellikle KOBİ’ler ve esnafın iflas etme ihtimali artar. Bu ise 2001 benzeri bir krize işaret eder. Bu durumda doların nereye yükseleceğini ben tahmin edememekteyim. Benzeri bir durum Ocak-Şubat aylarında da gerçekleşebilir. Böyle bir kriz neticesinde Hükümet seçimleri kazanamaz.

SONUÇ:

Eğer Hükümet seçime kadar enflasyon oranına (diyelim ki yüzde 70-80 arası) bir istikrar kazandırırsa ve ekonomiyi bir kazaya uğratmadan seçime götürürse seçimi kazanma ihtimali vardır. Diğer durumlarda seçimi kaybeder. Bu yüzden enflasyon korumalı tahviller ve benzeri enstrümanları önümüzdeki günlerde hayata geçirebilir. “Tamam, Hocam! Hükümeti anladık, bıçak sırtı dengesinde cambazlık yapmaya çalışıyor. Pekiyi, muhalefet ne yapıyor? Nasıl kazanır? Kazanabilir mi?” Eğer muhalefet güzellik uykusundan uyanırsa kazanabilir! Nasıl mı? O da Pazartesi’ye kalsın.