Dünya uzun zamandır kaotik bir dönemden geçiyor.
SEFERDEYİZ
Çok çalışmalıyız ama çok. Durmadan, şikâyet etmeden. Gayretten hız kesmeden. Tevekkül ile yanlışla, kötüyle savaşarak çalışmalıyız. Dünyanın ne dediğine bakmadan barış için insanlık için çalışmalıyız. Üretmeliyiz ama sadece maddi şeyler değil; bilgi, fikir, iyilik de üretmeliyiz. Evet bu bir yolculuk. Sefer zamanında insan en sevdiğinden verir. Asker canından vazgeçer. Anne, çocukları için tüm keyfinden vazgeçer. Baba yorulsa da bağımsızlık için gönlündekinden vazgeçer. Millet yediğinden, içtiğinden vazgeçer. Aşık sevdiğinden vazgeçer; kavuşmayı ahirete bırakır. Barış fedakârlık ister. Sefer insana azla yetinmeyi öğretir. Sefer kinleri, hasetleri, şımarıklıkları törpüler. Ne yazık ki böyle öğrenir insan. Seyrüseferde olmakla insan, insan olmayı tekrar anlar. Zira unuttuklarımızı ancak seferdeyken hatırlarız.
SAVAŞ VE BARIŞ
Dünya uzun zamandır kaotik bir dönemden geçiyor. Egemen sömürgeci güçler öncelikle ellerindeki medyatik araçlarla bir kültürel emperyalizm oluşturdular. İnsanları, toplumları uyuşturdular. Küresel bir anlayıştan dem vurdular yıllarca. Küresel markalar, küresel lisan ve nihayetinde küresel düşünce ve hayat.
İnsanlar sinsice öldürülüyor. Egemen güçler kendini ateşe atmak yerine menfaatleri doğrultusunda piyonlarını, beslemelerini kullanıyor. Terör örgütlerini silahlandırıyor ülkeleri kaosa sokuyor. Milyonlarca insan ölüyor, göç ediyor ve insanlık ölüyor. Savaş güçlünün haklı, haklının güçsüz olduğu bir anlayışla sürüyor. Buna dur demek insanlık onuru ve adaleti temin edebilecek asil milletlere görev düşüyor. İşte yaşadığımız çağ da bunu bekliyor.
Yer yüzünde fitne çıkaranlar
Habil ve Kabil’den beri yer yüzünde savaş ve barış ikisi hep var olmuştur. Fitne ateşini yakanlar ve bu ateşi söndürenlerin kıyasıya mücadelesi bu dünyada sürecek olan bir şehadet mertebesidir. Herkes kendince Hak’kın gerçekliğine şahitlik ettiğini söyleyecek ve bu şahitliğe göre davranacaktır. Fitne insanlık için bir imtihandır. Fitne aslında iyiyi kötüden ayırandır. Yani iyiliğin değerini anlamak için bize verilmiş olan bir ayraçtır. Ülkelerin de bu yönde özellikleri vardır. Bazı ülkeler fitne çıkarırlar dünyanın altını üstüne getirirler. Bazı ülkeler de bu fitneyi def etmekle uğraşırlar.
Barışın tesisi görevi
Türklerin yaşam anlayışı olarak da adlandırabileceğimiz törenin esas gayesi yer yüzünde barışı yerleştirmek ve yaşatmaktı. Eski Türklerdeki töre dediğimiz hikmet bilgisine kanun, hukuk, din de desek aslında amaç insanlığın aynı gökyüzüne baktığımız aynı toprak parçasına bastığımız bir ömürlük hayatta adaleti, eşitliği, insanlığa hizmeti esas alan bir yapının genel bir adı olarak kabul edebiliriz. Dr. Sait Başer de bu minvalde açıklıyor törenin ana amacını. Bugün Türkiye tarihinden aldığı ilhamla ona verilen insani görevi yeniden anlamaya ve insanlık adına nizamı sağlamaya adaydır. Bu Türk milletine verilmiş sadece bu millete atfedilmiş bir kutsiyet değildir. İnsan olmanın bir gereğidir barışı istemek. İnsanlık bu milletten doğuyorsa bunu da okumak, anlamak lazım.
Savaş Hak’tır.
Türkiye artık yıllardır süren adaletsizlikle gelen zulmü, ayrıştırmayı, insanlıktan uzak bu dünyaya hâkim olan düzene barışı gösterecektir. İnsanlık uyanacaktır. Nasibinde olanlar eğer şehadet ederlerse bunu görüp barışa diz çökecekler ya da kendi nefislerine zulüm etmeye devam edecekler. Bütün dinlerin temeli de zaten insanın önce kendi içindeki adaleti inşa etmesidir. Kur’an bu konuda da bize yol göstericidir. İnsan kendi nefsiyle de bir savaşa girer, mücadele eder. Ülkeler sınırında kendisine kasteden saldırganlarla, fitnecilerle de savaşır. Bu savaş zaruridir ve bu savaş Hak’tır.
Can suyu
Televizyon kanallarındaki haberlerde görüntülerden terörden temizlenen bölgedeki halkın sevinç gözyaşlarına şahit oluyoruz. O gözyaşları barış pınarlarına dönüşüyor. O pınarlardan taşacak coşkun sular inşallah askerlerimiz sayesinde kalıcı bir huzura kavuşacak. Can suyu misali yeniden yeşerecek olan topraklarda filizlenecek olan ağaçların dallarından adalet tomurcukları yeşerecek. Ne garip; Allah’ın düzeni bu. Bir barış bir savaş. Bir iyi bir kötü. Buradaki sır bizim safımızı belli etmemizdir. Ya bir pınar olur nehre, ırmağa karışır oradan da denizlere taşırız barışı, ya da kuruturuz ruhumuzu çorak çöller gibi çatlayıp eririz sanki hiç var olmamış gibi. Bizim seçimimiz barıştan ve dirlik düzenlikten yana. Ayrıca bütün insanlığın huzuru ve barışı adına “Nush ile uslanmayanı etmeli tektir; tektir ile uslanmayanın hakkı kötektir” vesselam.
SONBAHAR HÜZNÜ
Önce ağaçlar filizlenir; dallar, yapraklarla yeşillenir. Mevsim döngüsüdür bu; sonra yapraklar kızıl renge bürünür, sararıp solup kara toprağa düşer. Bu bir döngüdür ve bu bir ömürdür. Sonbahar dedikleri budur işte; hazan mevsimidir içimizdeki yanan kor ateş. Dumanı yok, külü yok, hatırası çok!.. Siyah beyaz fotoğraflar gibi hüznü çok; bırak yansın ziyanı yok!.. Artık takvim yaprakları geride kaldı; zamanı yok, vakti yok, saati, dakikası yok. Ânı yok! Günler sararıyor birer birer; mazisi yok, hali yok, muzarisi yok; yeter ki istikbalden haber ver!.. Geride bıraktığın acı tatlı anıların şurada dursun; deli gönül uslansın!.. Sen ikinci bahardan söz et!. Aşktan, sevdadan ve tutkulardan!.. Biraz sevgi, biraz şefkat ve biraz merhamet!.. Başka sözkonusu ne varki!.. Kara bulutlar yağmur olsa da sağnak sağnak yağsa toprağa. Toprak kokusu, çam ardıç kokusu. Elit ve meşe kokusu... Derken sonsuzluğa yolculuk başlamıştır artık. Seni omuzlarında taşıyacak dört adam bul şimdiden; kolları güçlü, omuzları güçlü ve her şeyden önemlisi imanları güçlü. Gül kokusu adamlar arkandan gelsin; seni alıp götürürlerken!.. Hakikat güneşi doğsun ve batmasın. Dolunay doğsun ve yıldızlar parlasın. Yıldızlar bir bir kayarken, ömürler bir bir tükenirken; sararan yapraklar bir bir düşer. Son nefeste ömür biter. Asker cephede şehit düşer; cennete girer, Peygamber aguşunu açmış şehitlerini bekler!..
DÜNYA MEDYASI
Barış Pınarı Harekatı’nın sürdüğü şu günlerde özellikle batı medyasında tamamen Türkiye aleyhine bir dezenformasyon yürütülüyor. Satılmış sözde Kürt gruplar meydanlarda Türkiye aleyhine öldürülüyoruz diye çığırtkanlık yapıyorlar. Aynel Arab yerine Kobane deniliyor. Özel oluşturulmuş veya farklı nedenlerle tarih belirtilmeden Suriye’den çekilmiş videolar servis ediliyor. Gerçi bu yeni bir durum değil. Abdülhamit Han’dan beri devam eden Türk düşmanlığıdır bu. Ne zaman Türkler ayağa kalksa iç ve dış düşmanlardan ses çıkıyor. Bu zaman diliminde birlik ve beraberlik içinde olmamız gerekirken her kafadan farklı seslerin çıkması çok tuhaf oluyor. Özellikle terör örgütü Asala’dan beri bu topraklara rahat verilmedi. Yaklaşık elli yıldır öldürülmedik diplomatlarımız masum vatandaşlarımız kalmadı. Kürt dediler öldürdüler, Türk dediler öldürdüler. Bunu bir zamanlar beyaz Toroslarla Jitem adına yaptılar ama yaptılar. Kürt- Türk düşmanlığını alevlendirmek için Siyonistler her şeyi yaptılar. Hala da devam ediyorlar. Uyanık olmamız gerekiyor. Bakınız yanlı ve demokrasi dersi veren batının manşetlerine. Bu manşetlerde Türkiye güya yalnız bırakılıyor. Arap halkı değil ama Siyonist Arap birliği Türkiye’yi kınıyor. Ama biz dimdik ayaktayız. Biz bize yeteriz.
The New York Times:
Türkler Suriyeli Kürtleri yok ederken Dünya neyi kaybediyor
The Washington Post:
Esad’a bağlı Suriye Birlikleri Türkiye sınırına yakın şehre giriyor.
Frankfurter Allgemeine: Washington derhal ateşkes istiyor.
Berliner Zeitung:
Trump Türkiye’ye yönelik yaptırımları açıkladı.
HAYDAR ALİ
Tel-Abyad’da operasyondaki Türk askeri terörden kurtardıkları bölgeye giriyor. Ellerindeki yiyecekleri paylaşıyor. Köşede bir çocuk sessiz duruyor o yemiyor. Asker sokuluyor çocuğun yanına soruyor. “Sevmez misin verdiklerimizi.” Adı Haydar Ali olan 12 yaşındaki çocuk “severim” diyor. Neden yemiyorsun dendiğinde de öyle bir cevap veriyor ki orada bulunan tüm askerlerin gözleri yaşarıyor. Haydar Ali “siz Resulullah’ın ordususunuz. Açlıktan ölüp Allah’ın huzuruna gitsem, çocuğum Allah bana ceza vermez. Ama siz bir karış geri kalsanız bunun vebalini ödeyemem” diyor. Asker elleri titreyerek çocuğun yanaklarını tutuyor ve “Ye Haydar Ali. Ye büyü ki sen de bu orduya nefer ol!” diyor. Haydar Ali “helal edin” diyor. Bütün Tim bir ağızdan mevtaya hakkını verir gibi helal olsun diye haykırıyor.
Şuncacık çocuk helali, haramı bu hassasiyetle bize gösterirken içimizdeki insanların Barış Pınar’ı Harekâtı ile ilgili Millilikten uzak sosyal medya paylaşımlarıyla sınav veriyorlar. İnsanlar barışa susamışlar. Yıllardır çektikleri acıların son bulmasını isteyerek Türk askerine sevinçle sarılıyorlar. Her yere adaleti götüren Türk askeri ile gururlanın ve olumsuz tuhaf anlamsız paylaşımlardan da uzak durun. Çünkü çok itici oluyor ve sicilinize yazılıyor.
İNFİAL YAZILAR
İsim vermeye kalksam buraya sığdıramam sonra da isim vermediklerime ayıp olur. Haber sitelerinden birinde gözüme çarptığı için söylüyorum bir köşe yazarı öyle bir Türkiye tablosu çizmiş gibi akıllara zarar verir şekildeydi. Sorumlu yayıncılıktan zerre bilgisi olmayanların ulu orta dedikodu ve kendi yorumlarına dayalı haber, yazı yazmalarının topluma hiçbir faydası yoktur. Bir kereden bir şey olmaz diyen bir dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının sözünü başlığına taşıyarak sıralamış isimleri alt alta yazmış. Belli bir siyasi grubu, anlayışı, dini merkeze koyarak kim kime tecavüz, taciz etmiş nerede kaç kişi istismara uğramış! Mantık var akıl var diyeceğim ama boşuna çünkü bunu yazmanın topluma ne yararı olacağını sorsam doğru dürüst cevap veremeyecekler. Toplum bu şekilde mi bilinçlenecek! Tecavüz, taciz tüm bu ahlaksız fiiller ilk defa mı oluyor? İllegal hayatlar, cinsel tercihler medeniyet çatısı altına giriyor bu konuda bir laf edilemiyor. Samimiyetten uzak ve dedikodu ile infiale, toplum sağlığını olumsuz etkileyecek bu sansasyonlara yer vermek yerine gidin bir sivil toplum kurumunda bunlarla mücadele edin. Dizilerin, pop yıldızlarının hayatları ve toplumdaki etkilerini görün. Bu köşe yazarlığı değildir.