Bu masalı Saraybosna'da Saliha Sağır'dan dinledim ve kaleme almak için müsaade istedim. Saliha 8 yaşında ve tüm bunları bana tanıştığımız saatlerde anlattı.

Saraybosna tepelerinden birinde Cercelez Ali’nin konağının bahçesindeydik. Orada o kadar meyve dolu bir armut ağacı varmış ki şaşırırsınız. Konağın bahçesine kendisi de ağaç dikmiş ama henüz onlar küçük. Daha önce dikilen armut ağacı yazları meyveyle dolup taşıyormuş. Dallarının bağılarının kırıldığını bile söyledi. Saliha yine armut mevsiminde bir kargayla karşılaşmış. Bu karga diğerleri gibi armutları didiklemekle kalmıyormuş. Onu uzunca süre izlemiş ve özenle armudun için oyduğunu görmüş. Biraz daha izleyince uzaktaki bir ceviz ağacından bir cevizi gagasında taşıdığını fark etmiş. Cevizi kırıp meyvesini çıkarmış. Sonra özenle oyduğu armudun içine yerleştirmiş. Afiyetle yiyecek derken bir çam ağacının yanına gidip reçinelerini taşımış. Armut ağacının boş dallarından birine cevizli armudu reçineyle tutturmuş. Diğer kargalar onun yaptığı bu davranışlara anlam verememişler. Kargaların ancak armut didikleyebileceklerini düşünüyorlarmış çünkü. Armut ağacında bir süre daha duran cevizli armut olgunlaşınca bir çocuğun eline geçmiş. Çocuk içinde ceviz olan bu meyveyi tatlı niyetine iştahla yemiş. Tarifini merak etmiş ve karganın gelmesini beklemiş. Karga ona tüm tarifleri birer birer anlatmış. Çocuk kargadan öğrendiği bu tarifle bir meyve pastanesi açmış ve insanları bu lezzetle tanıştırmış.

Çocuğun meyve pastanesi açması benim fikrim. Diğer taraflarını Saliha anlattı. Tüm bu masalı büyük bir heyecanla anlattı. Sanki görmüş, sanki yaşamış. Onun heyecanını sizinle paylaşmak istedim. Bu masalı çizmek için bana söz verdi. Ben de onun masalının kaybolmaması için kaleme alacağıma söz verdim. Başçarşı’ya geldiğimizde kargaları bırakıp güvercinlerle ilgilenmeye başladık. Mısır alıp onlara atmaya başladık. Avcumuzu açsak oraya kadar gelen uysal güvercinler. Çok güzellerdi ama onlar ancak fotoğraf çektirebileceğimiz Saraybosnalılardı. Yaramaz kargalar öyle mi? Nerede ağaç görseler türlü oyunlarla oraya hareket getiriyorlar. Saliha’nın Sebil’in önündeki fotoğrafını çekip gazeteye göndereceğime söz verdim. Umarım gazetedeki editörlerimiz bu masalı beğenir ve onun da fotoğrafını yayınlar.

Tüm bunları neden anlattım? Ortak masallar üretebilmek için birlikte yürümeye ihtiyacımız var. Saliha, Türk bir ailenin çocuğu olarak Saraybosna’da doğmuş ve şimdiden üç dili konuşabiliyor. Konuştuğu dördüncü dil ise gönül dili ve en güzel onu konuşuyor. Türkiye eğer dünyanın bir yerlerinde kök salmak istiyorsa Saliha’ya ve onun gibi çocuklara ihtiyacı var. Yaşadığı toprakları masallarını üretecek kadar özümsemiş ve gönül gözüyle bakan cevherlere ihtiyacı var. Dünyanın tatlı tarifi geliştiren ilk kargası Saliha’nın muhayyilesinden çıktı.

Kaçımız yaşadığımız yerleri bir masal üretecek kadar çok seviyoruz? Deneyelim. Eminim Saliha yalnız değildir. Bu köşede masallarınızı dinlemeye ve paylaşmaya hazırım. Sokağa çıkıp yaşadığımız yerin farkına varmak gibisi yok.