Uzun yolculuklar yapmak yol arkadaşlığı için önemlidir. Yol hali neler getirir, nelerle karşılaştırır, neleri yaşatır, nelerle tecrübe ettirir bilinmez.
Uzun yolculuklar yapmak yol arkadaşlığı için önemlidir. Yol hali neler getirir, nelerle karşılaştırır, neleri yaşatır, nelerle tecrübe ettirir bilinmez. İnsan karakterini belirleyici unsurlardan biridir yol. Yol deyince hafife almamak icap eder. Evinizden barkınızdan, eşiniz ve dostlarınızdan ayrılıp bir yolculuğa çıktığınızda nelerle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Dolayısıyla çetin sınavlara tabi tutulabilir her yolcu.
Sadettin Kaplan'la böylesi yolculuklarımız oldu. Uzun yollara hükümler giymiş gibi birlikte karayoluyla, havayoluyla yolculuklar yaptık. Aynı şehrin insanlarına, gençlerine konuşmalar yapıp şiirler okuduk. Birlikte aynı konaklarda, otellerde kalıp gece geç vakitlere değin şiiri, sanatı, kitabı, dostluğu, yarenliği konuşup kahvenin, çayın, muhabbetin sonsuzluğunu tattık. Örneğin Kütahya'ya karayoluyla, Kayseri'ye havayoluyla gidip döndük. Yol haliyle yorulup, konakladık, vakit namazları için karlı kış günlerinde abdestlerimizi alıp namazlarımızı kılıp dualar ettik. Bu ve benzeri yolculukların en lirik yönü kuşkusuz şiirdi. Bolca şiirlerle hayata dair fıkralar anlatılır yolun nasıl kat edildiğinin farkına varmazdık.
Kimi zaman İstanbul'da Gebze'den yola çıkarken arayarak hadi gel Cağaloğlu yokuşunu birlikte arşınlayalım, birkaç dostumuzu selamlayıp geri dönelim derdi. Zaman olur Eyüpsultan'da soluklanır, gideceğimiz kitap evlerine öyle uğrardık. Kitabevi, Alioğlu, Yazarlar Birliği, Türk Ocağı, Milli Türk Talebe Birliği, Türk Edebiyatı bunlardan bir kaçıydı. Bazen Timaş'ın bulunduğu kitap-kahve bölümünde hem kitapları gözden geçirir, hem de sohbetimize çayı, şiiri, kitabı eşlik ettirirdik.
Malatya, Sivas, Erzurum, Ağrı ve Doğubayazıt yolları ne de özgün anılarımızla dopdoluydu. Şuaranın birlikte yaptığı yolculuklar normalin ötesinde sürüp giden şelaleleri andıran bir coşkunluğu peşinde sürüklerdi. Türk şiirinin önemli isimlerinden biri olan Sadettin Kaplan; sessiz ve sedasız bir şairin kayboluşuna örnek olsun kabilinden dünyamızdan sıyrılıp ukbaya yola çıkışının üzerinden altı yıl geçti. Benim kadim ağabeyim, dostum ve yoldaşım olan Şairin bu sessizliği içimde hiç eksilmedi. Bilakis giderek yokluğunun büyüdüğünü, şiirimizin boynunun büküklüğünü ifade edebilirim. Abdurrahim ve Bahattin Karakoç'ların, Erdem Bayazıt ve Alaeddin Özdenören'nin de aramızdan çekip gidişleri nasıl bir yoksunluğu üzerimize yüklemişse öylesi bir yoksunluk içimizde sürüp gidiyor. Bu gidişler kuşku yok ki vakti gelende devam edip gidecek. "Asıl aile, fikir ailesidir, insan için" diyor "Gün Saati"nde rahmetli Sezai Karakoç üstadımızda bizleri bırakarak ebedi yurda intikal ettiler. Medeniyeti inşa eden düşüncedir, sanattır, edebiyat ve şiirdir elbette. Bunlar olmadan medeniyetten bahsedilemez. Çağları aşarak gelen divan şairlerimizin izlerini sürdürmek, hece şiirimizin göğ ekinleriyle sulanmak bu toprakların çocuklarının vaz geçmeyeceği kıymettedir. Sadettin Kaplan bu şairler içinde hece şiirini ve bu yolda emek vermiş şairleri bizlere aktarabilmek için yeri gelmiş masallarla, atasözlerinin öykülerini yazma becerileriyle, eleştirel bakışını asla ihmal etmeden hassas dokunuşlarıyla yüreklerde kalmayı bilmiş bildiğim kadarıyla 120'nin üzerinde eser yazmış kalemlerimizdendir. Beyitler halinde yazdığı ve hafızaları süsleyen esmaların çocukların gönlünde kök salması için dilin zenginliğinden alabildiğine okuyucusuna ikram etmiş bir kalemdir.
Vefat haberini bir gün sonra duyduğumda Gebze'deki evinde soluğu almış taziyede bulunmuştum. Kızı Çiğdem Kaplan son anları için şöyle ifade etmişlerdi;
“Babam son birkaç aydır bizden, kimseden hiçbir talepte bulunmadığı gibi, bir isteğinin olup olmadığını on beş-yirmi dakikada bir sorduğumuzda canının daraldığını gözlemliyorduk. Talepleri sanki bitmiş ya da kimseye yük olmamak gibi özen göstermesi söz konusuydu. Sanırsınız ki sessizce kalkıp gidecek kimselerin haberi olmadan kabre girip üstüne toprağı çekiverecek hissini ben de uyandırıyordu. Öyle de oldu. Kimselere söylettirmeden, sessizce, güzel bir ölümle gözlerini kapadı. Yüzündeki hal, renk ve yansıyıştaki letafeti insan arzu ediyor, imreniyor bir bakıma”. Şairce ölümü örnekleyen yeni bir örneği böylece yakalatmak istemiş olmalıydı Şair. Tıpkı Necip Fazıl'ın son anlarında ufku tarayan gözleriyle dudaklarından dökülen şu cümle gibi; "İşte böyle ölünürmüş" ifadelerine benzetmiştim. Merhum Mehmet Akif'in; "Rahmetle anılmak ebediyet budur amma/Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?” ifadeleri unutulmaz mısralara dönüşüyor. Nüktedanlıkta oldukça mahir olan Kaplan, hoş sohbette sonsuz zevkle kendisini dinletirken bir yandan da fark ettirmeden hicivleriyle kişileri ikaz etmesini bilen bir karakterin de sahibi olduğunu ifade etmek lazım. Tiyatro'dan, sinemaya, senaryo çalışmalarından radyo oyunlarına ve televizyon dizilerine kadar her alanda kalem sahibidir. Yalnızca şiirde güçlü değildir Sadettin Kaplan, ürettiği diğer alanlarda da Türkiye'nin her kesiminden okuyuculara sahiptir.
Türkçeyi kullanmada son derece dikkatlidir şair. Roman, hikaye, masal, deneme, tahlil, gazete yazarlığı ve şiir bütün bu alanlarda Türkçeyi incitmeden kullanır. Denemedeki hakimiyeti şiirinde tezahür ederken oturumlarda ve söyleşilerdeki üslubunda da bu hakimiyetin daima mevcut olduğu bilinir. Dostluk ve yol arkadaşlığını, dünyevi tercihlere bakarak seçmez asaletli, vakur, kimlik, kişilik, dava, ideal, inanç ve ülkü birliğine dikkat ederek seçer. Duruş sahibi olup olmadığına bakar. Edebi niteliğiyle edepli olup olmadığını önemseyerek Türkçedeki hassasiyetin bayrakla, imanla, Allah ve peygamber duygusuyla şahsiyetin ete kemiğe bürünmüş olanını tercih eder. Bayağılıktan, insanı küçülten hallerden, riyakarlıklardan, dedikodulardan, yüz kızartan durumlardan uzak durduğu gibi dostlarının da bu konularda hassasiyet sahibi olmalarını önemser. Sadettin Kaplan, hece şiirinin zirve isimlerinden biridir. Şiiri dünde bırakmayıp bugüne taşıyan gelecek için yollar ve yöntemler deneyen, felsefesini bilen bir şairdir. Şiirini yazarken geleceğe dair işaret taşları döşemeyi ihmal etmez. Üslubunda bulunan hicvin, zengin bir kültürel mirasın aktarılmasında nüktelere, kıssalara dönüştüğünü görmekteyiz. Kelimeler saf saf dizilmiş gibi varlıklarından haberdar eder mısralarda. Zuhurat hali her an mevcuttur. Bir çıkış yoluna muhtaç olduğunuzda dörtlükler halinde şiirin dünyası siz büyüleyiverir. Ağır ağır çıktığımız Sirkeci'den Cağaloğlu yokuşu çok şey söyletir. Geçip giden onlarca yıl ne çok şeyi alıp yok etmiş, evirip çevirmiş, kadir ve kıymet bilmez insan yığınları içinden sessizliğin bulvarları şairlerin sığınağı olmuştur. Edeple söz söyler, öyle davranır, kimliğinden asla ödün vermez, bildiğini saklamaz, kimselere yük olmak istemezdi. 11 Haziran 2016 yılında aramızdan ayrıldı. Ruhu şad makamı ali, mekanı cennet olsun.