Savaşları trajedi haline getiren faktör, savaşma niyetine sahip olmayan karar-alıcıların eylemde savaşmak zorunda kalmalarıdır.

Savaşları trajedi haline getiren faktör, savaşma niyetine sahip olmayan karar-alıcıların eylemde savaşmak zorunda kalmalarıdır. 1951 yılında savaşları tradeji olarak nitleeyen Butterfield’e göre, bireyler daimi bir biçimde diğerlerinin kendilerine zarar verebileceği korkusu içinde yaşarlar. Bu “Hobbesvari korku” çok “şiddetli” bir biçimde hissedilir ve bireyleri kendilerini korumaya yönelik önlemler almaya iter. Ancak diğer bireyler, bu “iyi niyetli” önlemleri, kendilerine zarar vermek için uygulanan politikalar olarak algılayabilirler, çünkü onlar da “Hobbesvari korku” içinde yaşarlar ve diğerlerinin önlemlerine cevap verme ihtiyacı hissederler. Bu karşılıklı korku ve iyi niyetlerden emin olamama durumu, bireyleri artan bir biçimde yeni önlemler almaya iter ve aslında savaş niyeti taşımayan bireyleri bir savaşa sürekler.Aynı dönemde Herz, bu durumu “güvenlik ikilemi” olarak tanımlamıştır.

Herz’in çalışmasının Butterfield’in çalışmasından en temel farkı “güvenlik ikilemi”ni güçlü bir biçimde uluslararası sistemin anarşik yapısına bağlamasındadır. Herz’e göre, düzenin ve bir egemenin bulunmadığı uluslararası sistemde, başka birimlerin saldırısı endişesi ile yaşayan birimler bir güç edinme yarışına girerler, çünkü böyle bir anarşik düzende birimler diğerlerinin niyetleri hakkında “en kötüsünü farz etmek” zorundadır. Bunu yapmamak yok oluşu getirebilir.Bu fikirleri temel alarak, 1951’de, Herz güvenlik ikilemini şöyle tanımlar: “öldür ya da yok ol, ya önce saldır ya da yok olma riskini göze al”.

GÜVENLİK İKİLEMİ

Rusya, güvenlik ikilemini her hali ile sahada yaşamakta ve yaşatmaktadır. Herz’in ortaya koyduğu “önce saldır ya da yok ol” ilkesini açık bir şekilde savaşın öncesinde uygulamaya koyacağını, Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilmesini bekasına bir tehdit olarak algılayacağını açıklamıştır. Batının bu konuda geri adım atmaması üzerine Rusya, Herz’in ilkesini bütün baskı ve tehditlere rağmen uygulamaya koymuştur. Aslında savaşı başlatan ve savaş için her türlü koşulu olgunlaştıran, askeri ve maddi yardımlar ile Ukrayna’yı ateş hattında tutmak için elinden geleni yapan Batı ve dolayısı ABD’dir. ABD’nin girişimleri adeta Rusya’yı güvenlik ikilemini uygulamaya davet etmiştir.

Savaş, Batı’nın Ukrayna’ya her türlü desteği ile karşılıklı olarak tırmanmaya devam ediyor ve savaş şiddetleniyor. Savaş alanı sınırsız savaşın uygulama alanına dönüşüyor. Rusya, sürekli üstünlük sağlayacak ve batıyı açmaza sürükleyecek, fay hatlarını genişletecek hamlelerine devam ediyor. Nükleer alarm seviyesini artırması, nükleer denizaltılar ile tatbikatlar yapması ve son olarak denediği RS-28 Sarmat/Şatan -2 füzesi ile batının ve özellikle batılı ülke kamuoylarının endişelerini arttırmayı hedeflediği değerlendirilmektedir.

“SATAN 2”

Putin’in sahaya sürdüğü 10 bin kilometre menzile sahip "Satan 2" termonükleer füzesi saniyede 7 kilometre hızla uçabilmektedir. ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombalarından 2000 kez daha güçlü olan füze Fransa büyüklüğünde bir kara parçasını kül edebilme yeteneğine sahip olduğu belirtilmektedir. 16 nükleer başlık taşıma kapasitesinde olan ve radara yakalanmayan füze Moskova merkezli olarak atıldığında Londra’yı vurabilmektedir.

Rusya’nın elinde hala ne tür kartlar olduğunu tam bilemiyoruz. Ancak, 6 binin üzerindeki nükleer başlık ve hipersonik füzelerin yeteri kadar caydırıcılık sağladığı düşünülmektedir. Moskova kruvazörünün vurulma veya yangın sonucu batması savaşı hızlandırmış ve şiddetlendirmiştir. Ukrayna’ya silah ve malzeme yardımlarının askeri hedef kapsamında vurulacağını açıklayan Rusya için artık her yer bu maksatlı hedef kategorisine alınmakta ve süratle gereği yapılmaktadır. Zelenskiy, Rusya sadece Ukrayna ile durmayacak ifadesi ile Rusya karşısında safları sıklaştırma mesajları vermeye devam etmektedir. Artık Rusya’yı durdurabilecek güç kalmadığı düşünülmektedir.

“STRATEJİK HATA”

Savaşın başında, savaşı Ukrayna geneline yayarak askeri planlama açısından stratejik hata yaptığı düşünülen Rusya gerçekten bu hamleyi başka bir planın bir parçası olarak uygulayıp uygulamadığı konusu ayrıca incelenmelidir. Bu konu tartışmalıdır. Harp prensiplerine göre değerlendirdiğinizde evet hatalı planlama yapıldığı ve uygulandığı sonucuna ulaşabiliyoruz. Ancak, Rusya’nın bu kadar yanlış bir tehdit değerlendirmesi üzerine planlama yaptığı açıkça ifade edilebilir mi? sorusuna cevap verebilmek için henüz erken. Ancak, hibrit savaş kavramını güvenlik literatürüne dahil eden Rusya, yeni bir strateji üretmiş olabilir mi? sorusuna cevap aranılmalıdır.

Nitekim Rusya savaşı giderek yaygınlaştırıyor. Mariopul’ü kontrol altına alarak Kırım ile kara bağlantısını sağlayan ve Azak denizini iç deniz haline getiren, Sivastopol limanını kontrol eden, Rusya, Mariopul’den batıya doğru yönelmiştir. Karadeniz kıyısında nihai hedef olan Odessa’nın ele geçirilmesi ve Ukrayna’nın Karadeniz ile bağlantısının kesilmesi, Ukrayna’nın tamamen kara devleti haline getirilmesi ilk hedef olarak görülmektedir.

Donbass ile birlikte Karadeniz kıyısı tam olarak kontrol altına alındığında, eğer mevcut Hükümetin düşmemesi halinde Kiev-Odessa hattının doğusunu tam olarak kontrol altına amaçlı olarak harekatın 3’üncü safhasının başlayacağı değerlendirilmektedir. Bu safhada, Belarus’un da savaş iştirak edebileceği, Transdinyester, Donbas ve Güney Osetya’nın Rusya’ya bağlanma konusunda referanduma gidebilecekleri öngörülmektedir.

ABD ve İngiltere’nin tehdit ve yaptırım şantajlarının tam bir sonuç üretmediği görülmektedir. Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinin çoğu Rusya’yı desteklemeye devam etmektedir. Almanya ve yeniden seçimi kazanan Macron Fransa’sının Avrupa güvenlik mimarisinin Rusya olmadan gerçekleşemeyeceği söylemleri, ABD’nin savaşın başlarında enerji tedariki konusunda Avrupa ülkelerine verdiği umudun giderek sönmekte olduğunu dikkate alındığında özellikle kış mevsimine kadar yeni kaynaklar bulunamaması halinde Avrupa ülkelerinin Rusya ile ilişkilerinin yavaş yavaş yeniden başlayabileceği, Rusya’nın hedeflerini ele geçirse bile düşük yoğunluklu çatışmalar ile kış mevsimi başlarına kadar savaşı sürdürebileceği değerlendirilmektedir.