Altın Kelebek Ödülleri verildi… Kimse ne ödüllerden, ne adaylardan, ne de aylardır hazırlığı yapılan geceden bahsediyor. Maşallah Pınar Deniz'in konuşması herkesi, her şeyi solladı.
Altın Kelebek Ödülleri verildi… Kimse ne ödüllerden, ne adaylardan, ne de aylardır hazırlığı yapılan geceden bahsediyor. Maşallah Pınar Deniz’in konuşması herkesi, her şeyi solladı. Hoş, bu artık bir Kelebek klasiği oldu. Geçen yıl Melis Sezen… Ondan önceki senelerde Meryem Uzerli… Şimdi de Pınar Deniz! İlginçtir, hepsi oyuncu ve hepsi de birbirinden güzel saçmaladı. Düşünüyorum da bu bir mesleki deformasyon olabilir mi? Netice de oyunculara konuşacakları hep yazılı veriliyor… Verilmeyince, bazıları saçmalayıp ne konuşacağını bilemiyor olabilir. Belki Pınar da saçmalamaktan korkmuştur. Kendince böyle bir çare bulmuştur. Farkındayım yazdıklarım ağır ama anlam veremiyorum yaptığına… Şu dönemde dört duvar arasında, iki kişinin yaptığı gizli kalmıyor. Rihanna’nın konuşmasını araklayan Pınar, kendini efsunlu mu sanıyor? Bu kadar lafı azcık empati yapmadan tabi ki yazmıyorum… Onları da anlıyorum. Ülkede doğru düzgün ödül töreni kalmadı. Siz deyin bir, ben diyeyim üç tane ya var ya yok… Türkiye’nin en iyi ödül törenlerinden birinden ödül alacağımı bilsem, heyecandan benim de tersim düzüme dönerdi. Fakat günler önce, bu ödülü alacağım da belli… Bir hazırlık yapardım. Belki düşer, belki kekelerdim. Heyecandan ne diyeceğimi unutur, bir teşekkür de zar zor edebilirdim… Ama kimsenin, hele Rihanna’nın konuşmasını araklamazdım.
Kararsızım!
Netflix’e “Sıcak Kafa” diye, bir dizi düştü. İzleyen var mı? İzlemeyenler, hemen izlesin! Zira ben işin içinden çıkamıyorum. Hayatımda ilk defa, seyrettiğim diziyle ilgili ne yazacağımı bilemiyorum. Sevdim mi, nefret mi ettim? Çözemiyorum! Kastın geneli, sevdiğim oyunculardan oluşuyor. Zaten en büyük zaafım Haluk Bilginer… Bir Tom Hanks, iki Haluk Bilginer… Adlarını gördüğüm her yapımı izliyorum. Henüz kötü bir işlerine denk gelmedim. Denk gelmek de istemem. Sıcak Kafa’nın çekimleri fena değil, sahne, dekor iyi… Dizi akıyor ama arada sıkıyor da... Bol diyaloglu, ama bazı konuşmaları anlamak dikkat istiyor... Hikaye ilginç ama deli saçması gibi de. Dünyayı ele geçiren bulaşıcı hastalık, insanlara sesle bulaşıyor. Ondan mütevellit herkes kulak tıkacı, kulaklıkla geziyorlar. Ve bu hastalığın adı ABUKLAMA! Bu olsa olsa bir çeviri hatası, senarist şakası veya gülelim yapımcı jesti olabilir.
Sarıyoruz…
İşin aslı astarı; tuhaf zamanlardan geçtik, geçiyoruz… Salgın, ekonomik kriz, savaş, deprem, yangın yok yok maşallah. Günlük yaşam, trafik, çoluk çocuk derdi. İş stresi, işsizlik… Aşk, ihanet… Sayfalarca yazarım, yazarız… Dert çok! Bunca dertten kaçmak, korunmak, belki de küçücük bir ışığı umut aramak için de sardık. Bazı cengaverlerimiz de “Neden?” sorusuna cevap bulmak için sardı. Velhasıl kelam o veya bu sebepten hepimiz bir şeylere sardık. Bakın bakalım etrafınıza, hala sarmamış biri kalmış mı? Astroloji, feng-shui, meditasyon, numeroloji, aile dizilimi, Esma-ül Hüsna, falcılar, temizlik, ağır spor, olumla çalışmaları, tarot kartları... Ve bunlara her geçen gün yenisi, daha garipleri ekleniyor.