Bir Ponzi Oyunu yeni yatırımcılardan para toplayıp eski yatırımcıların kârlarını ödeme esasına dayalı bir tür dolandırıcılıktır.

Son haftalarda yaygın TV kanallarından birinde yeni başlayan bir TV dizisinde Ponzi Oyunu gündeme geldi. Kısaca dizinin konusu şöyle: Özel üniversitelerden birinde çalışan bir iktisat profesörü ihaleye fesat karıştırma iddiası ile okuldan atılır. Aynı şekilde bankadaki hesapları da bloke edilir. Bu arada profesörün oğlunun beyninde tümör olduğu ortaya çıkar. Tedavisini yalnızca ABD’de uzman bir doktorun yapacağı söylenir. İhtiyaç duyulan para ise tamı tamına bir milyon dolardır. Profesör hayatı boyunca hep üçkâğıtçılıkla geçinmiş bir çocukluk arkadaşı vasıtasıyla bu durumdan kurtulmak için bir tezgâh kurar. Venezuella’da körelmiş bir altın madeni satın alınır. Bu altın madeni sanki çok büyük bir rezerve sahipmiş gibi büyük bir lansman toplantısıyla tanıtılır. Her ortak olana ayda yüzde on getiri vaat edilir. Aslında madenin hiçbir değeri yoktur. İşin özü, sisteme her defasında daha fazla para getirecek enayi bulmakta yatar. Dolayısıyla yeni ortaklar girdikçe eski ortakların getirileri ödenir. Bu tür tezgâhlara “saadet zinciri” adı verilir ve yeni ortaklar gelmediği anda sistem çöker. Üçkâğıtçılara ise parayı alıp kaçmak kalır.

PONZİ OYUNU NEDİR?

Bir Ponzi Oyunu yeni yatırımcılardan para toplayıp eski yatırımcıların kârlarını ödeme esasına dayalı bir tür dolandırıcılıktır. Ponzi Oyunu’nu tezgâhlayanlar yatırımcıları dağıtılan kârların düzenli bir girişimden elde edilen satış gelirlerine dayandığına inandırırlar. Bu yüzden sisteme her gelen yeni yatırımcı elde edilen kârların diğer yatırımcılardan toplanan paraya bağlı olduğunun farkında olmazlar. Bir Ponzi Oyunu “sürdürülebilir bir işletmenin faaliyetlerine bağlı olduğu” aldatmacasını sisteme yeni yatırımcılar girdiği ve çok sayıda yatırımcının bütün parasını sistemden çekmediği müddetçe devam ettirir. Öyle ki, sistem devam ettiği sürece yatırımcılar gerçekte olmayan varlıkların sahipleri olduğuna inanmaya devam eder.

Ponzi Oyunu’nun ana fikri “Ali’ye ödemek için Veli’yi soy!” şeklinde özetlenebilir. Başlangıçta tezgâhı kuran üçkâğıtçı piyasanın çok üstünde getiri vererek yeni yatırımcıları/enayileri çekmeyi ve aynı zamanda eski yatırımcıların da daha fazla para yatırmasını sağlamayı amaçlar. Yeni yatırımcılar sisteme girdikçe üçkâğıtçının elindeki fonlar kartopu etkisiyle hızla büyür, yeni gelenlerin parasının bir kısmıyla da eski yatırımcıların faizleri ödenir.

Sisteme yeni oyuncu girmesi kadar eski oyuncuların da sistemden çıkmaması önemlidir. Bu yüzden sistemi tezgâhlayan üçkâğıtçı herkese ne kadar para kazandırdığına dair sürekli raporlar gönderir, gösterişli ve lüks mahallerde toplantılar yaparak göz boyar, sistemden çıkmak isteyenler için bunu zorlaştıracak koşullar getirir, hatta paranın 3-4 ay boyunca çekilmemesi şartıyla daha fazla getiri vaat eder.

Bugün internette opsiyon ticareti, bitcoin yatırımı, ikili ticaret adı altında insanları sistemlerine çekmek isteyen bir sürü yatırımcı/üçkâğıtçı türemiştir. Bunların çoğu aslında yukarıda anlattığım mekanizmayı işletmektedir. Bu yüzden internette olur olmadık yerde karşınıza çıkan “Aylık gelirinizin 40 bin dolar olmasını ister misiniz?” benzeri reklamlara aldanmayın. Bunların çoğu üçkâğıtçıdır…

TÜRKİYE TARİHİNDE PONZİ OYUNU ÖRNEKLERİ

Türkiye tarihinin her döneminde bu tür üçkâğıtçılar çıkmıştır. Özellikle son 30 yılda arka arkaya bunun birçok örneği gördük. Bunların en eskisi 1980-82 arası Banker Skandalıdır. 1990’lı yıllarda Kenan Şaranoğlu tam bir saadet zinciri olan Titan’ı kurmuş ve enayilerin paralarını toplamıştı. Son dönemde oluşan Ponzi Oyunları ise yerli ve milli sosuyla, hatta utanmaz bir şekilde, yüce dinimiz kullanılarak kotarılmıştır. Kombassan Holding, İhlas Finans vurgunları gibi sözde İslami finansmana dayandığı söylenen üçkâğıtçı şebekeleri gariban halkın altın bileziklerinden çeyizlik eşyalarına, yaşlı ninelerin kefen paralarından dindar vatandaşların zekâtlarına kadar toplamış, sonra da paraları batırmışlardır. Son dönemin, bu konuda en yetkin şahsiyeti, Jet Fadıl’dır. Bu arkadaş benim bildiğim en az dört ayrı zamanda dört ayrı iş adı altında milletten para toplamıştır. En son bu alanda ümit vaat eden uyanık ise kamuoyunda Tosuncuk olarak bilinen arkadaştır. Milleti olmayan çiftliğine ortak etmiş, olmayan çiftliğin tesislerini dualar, Mehter Marşları ve bölgenin siyasetçileri eşliğinde açmıştı. En son, bildiğim kadarıyla, garibanlardan tokatladığı milyon dolarlarla Güney Amerika’da gününü gün etmektedir.

DİZİDEKİ YANLIŞ NE?

Dizideki iktisat profesörü oğlunu kurtarmak için “zenginleri soymayı” amaçlamaktadır. Dolayısıyla, dizide verilen ana mesaj bu tür üçkâğıtçıların çok parası olan zengin ve şımarık insanlardan ihtiyaç sahibi insanlara para aktardığı şeklindedir. Gerçekte böyle midir, pekiyi? Hayır, parası olan servet sahibi zenginleri dolandırabilen üçkâğıtçı daha anasının karnından doğmamıştır. Çünkü servet sahibi zenginler hem para yönetimini bilir, hem de böyle riskli işlere girmemeyi tercih ederler. Aksine, paraya ihtiyacı olan, kısa yoldan zenginleşmek, çalışmadan para kazanmak isteyenler genelde garibanlar arasından çıkar. Bu tür şebekeler genelde orta ve orta alt gelir grubu insanlardan para toplarlar. Dini kisve altında olan Ponzi şebekelerinin ise daha avantajlı oldukları aşikârdır: Gariban insanlar biriktirdikleri üç – beş kuruşu da haram diye bankacılık sistemine yatıramadıkları için bu üçkâğıtçılara vermektedirler. Dolayısıyla dini kisveli Ponzi şebekelerinin dolandırdıkları para hacminin diğerlerine göre daha fazla olması doğaldır. Yani ezcümle, dizide üçkâğıtçılar kahramanlaştırılmaktadır. Sanki Köroğlu gibi zenginden alıp fakire vermektedirler. Hâlbuki tam tersidir. Bugüne kadar Ponzi şebekelerinde dolandırılanlar hep garibanlardır.

KAPİTALİZM BİR PONZİ OYUNU MUDUR?

Ponzi Oyunu ile kapitalist sistemin işleyişi arasında belli benzerlikler vardır. Kapitalist sistemin yaşayabilmesi için genelde milli ekonominin, özelde ise işletmelerin sürekli büyümesi gerekir. Ponzi şebekelerinin de sürekli yeni yatırımlarla büyümesi gerekir. Öte yandan modern bankacılık sistemi de sahip olduğu nakit mevduatın 8-10 misli kaydi mevduat yaratan bir sistemdir. Dolayısıyla bütün mudiler parasını çekmek isterse bankacılık sistemi çöker. Tıpkı Ponzi şebekesi gibi. Ancak arada temel bir fark vardır. Kapitalist sistem temelde üretim sistemidir. Yani dağıtılan getirinin arkasında gerçek bir üretim vardır. Öte yandan Ponzi şebekesini kuran üçkâğıtçılar aslında hiçbir şey üretmemektedirler.

SON SÖZ

Çaba sarf etmeden para kazanmak isteyenler sonunda servetlerini de kaybeder.