Muhalefet partileri demokrasilerde önemlidir, hem de çok önemlidir.
Muhalefet partileri demokrasilerde önemlidir, hem de çok önemlidir. Özellikle iktidarı denetlemek ve onlara itekleyici güç oluşturmak açısından muhalefet partilerinin en az iktidarlar kadar değeri vardır. Demokrasi çok kullanışlı bir kelime olsa da seçilme meşruiyeti hususunda muhalefet partileriyle iktidar partisi arasında pek bir fark yoktur.
Elbette bizim ülkede durum biraz farklı. Önceleri muhalefet partilerinin iktidar partisinden gelen her şeye “hayır” demesini eleştirirdik. Şimdi de muhalefet partilerinin ülke aleyhtarlığı konusunda elinden gelen her şeyi yaptıklarını söylüyoruz. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Demokraside muhalefet partilerinin görevleri arasında da böyle bir meşru hak yok. Ve ne acıdır ki bunun başını da Cumhuriyet Halk Partisi çekiyor.
ABD Büyükelçiliğinin Türkiye’ye yönelik vize kısıtlamasından sonra CHP kanadından da tepkiler geldi. Bu tepkilere geleceğiz ama asıl skandal tepkinin CHP milletvekili Barış Yarkadaş’tan geldiği söylenebilir. Yarkadaş aynen şöyle diyor: “Vize engeli çok ağır ve haksız bir yaptırımdır. AKP'nin yanlışlarının bedelini Türkiye'ye ödetemezsiniz. Türkiye AKP'den ibaret değildir.” ABD’ye yalvarır derecesine söylenen bu sözlerin cumhuriyetin kurucu partisinin bir milletvekilinden gelmesi ne acı.
CHP kendisinin sol bir parti olduğunu iddia ediyor. Laf aramızda solun ne demek olduğunu bilen ve dünya üzerinde her sol hareketi az çok inceleyen biri olarak söylüyorum ki bu değil sol, hiçbir dünya görüşüne sığacak bir açıklama değil. Milletvekili olduğun bir ülkeye apaçık bir şekilde aleyhtarlık yapmak hiçbir ideolojiyle örtüşmez. Bunun adı bambaşka bir şeydir. Ben dünya üzerinde hiçbir sol düşüncenin sömürgeci ülkeleri savunduğunu görmedim, duymadım. Hele Türkiye’de sol düşünce “6. Filo Defol!” gibi bir sözü ABD’ye karşı klişe haline getirmişse şimdi ABD’ye öfke kusarmış gibi yapıp ülke düşmanlığına soyunmak da neyin nesidir?
ABD’nin bu kararı neden aldığı belli. Türkiye’nin İdlib’e yaptığı operasyon, büyükelçilikte çalışan FETÖ’cü Metin Topuz’un tutuklanması ve geçen yazımda da belirttiğim gibi geçen sene İzmir’de tutuklanan Trump’ın serbest bırakılmasını istediği FETÖ’cü papaz Brunson. Tüm bunlar ortadayken Türkiye’nin ABD’ye karşı net ve kararlı tutumuna karşı çıkmak ve bu noktada AK Parti’yi sorumlu tutmak bu ülkenin muhalefet partisine yakışmaz. Bu ancak en hafif bir ifadeyle müstemleke bir zihniyete yakışır.
Tüm bunlara ek olarak CHP’nin kurumsal açıklaması da facia. Bülent Tezcan’ın vize maliyetinin 63 milyar dolar olduğunu söyleyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklenmesi kabul edilebilir bir şey değil. Madem Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını bu kadar düşünüyordunuz, Gezi olayları ve 17-25 Aralık darbesinde Türkiye’nin ne kadar zarar ettiği konusunda neden sustunuz? Nitekim CHP ülke aleyhtarlığı konusunda elinden gelen her şeyi yaptığı gibi bu olayda da yine ülke menfaatlerinin karşısında yer aldı. Böyle bir partiye muhalefet partisi demek, demokrasiden bahsetmek zulüm gerçekten…
Bir Vucic kadar olamadınız!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sırbistan ziyareti olumlu geçti. İki ülke liderinin yapmış olduğu ortak basın toplantısında da Sırp Cumhurbaşkanı Vucic Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan övgüyle söz etti: “Bugüne kadar hiçbir konuğumun, kendisine Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar yoğun bir program yaptığını, onun gibi 24 saat boyunca çalışacak enerji ve güce sahip olduğunu görmedim. Siz Türk halkına çağrım, buna saygı duymayı bilmenizdir.”
Bu sözleri Vucic’ten duyunca aklıma bizim ülkede gözü “Erdoğan nefretinden” başka bir şey görmeyen müzmin muhalifler geldi. Yaz günü kar yağsa suçu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atacak bazı gözü dönmüşlerin elin adamı kadar bile olamadıklarını tecrübe ettik. Böyle acı tecrübelerle insan gelişiyor ama artık bu tarz kişilere ne kızıyor ne de öfkeleniyorum, sadece acıyorum.
John Bass’in küstahlığı!
Eski ABD Büyükelçisi John Bass giderayak yaptığı açıklamada aynen şu cümleyi kuruyor: “IŞİD Türkiye'de 9 aydır eylem yapamıyor, bunun nedeni ABD-Türkiye işbirliği”
Sizin de fark ettiğiniz gibi bu cümle alenen tehdit cümlesi. John Bass tarihe en kötü ABD Büyükelçisi olarak geçtiği gibi mevcut olduğu görev içerisinde bir büyükelçiye sığmayacak erdemsizliklerle de hatırlanacak. Bass’in böyle bir cümle kurmasının amacı güya Türkiye’ye aba altından sopa göstermek.
Pek tabi ikide bir sosyal medyadan Mustafa Kemal’in “bağımsızlık benim karakterimdir” sözünü paylaşanlar Bass’e iki çift laf edemedi. “Erdoğan’a zarar gelsin de nasıl gelirse gelsin” noktasında hastalıklı bir zihniyete sahip olanların değil iki laf, tek bir kelime etmesini bile beklemiyorduk. Ama bu küstahlıktan sonra Bass’le selfie çektirmekten pek hoşlanan Aslı Aydıntaşbaş ne der bilemem. Bizim durduğumuz yer ise belli… Güle Güle Bass, hiç özlenmeyeceksin!