Mesele bu milletin ve devletin hayrı olunca, parmaklarını kıpırdatmamak için bin dereden su getiren bu ünlülerin varlık sebebi, yapılan hayır ve hizmeti de örtmektedir.
Medyanın, yerini kimsenin tam olarak bilmediği ama bir o kadar çok basılan düğmesi vardır. O düğmeye basan her kim olursa, onun istediği konu, bir anda gündem olur. Gazeteler, dergiler yazmadan duramaz, televizyondaki tartışma programları o konuyu konuşmadan edemez. Farz-ı kiyâfe bile değildir düğmeye basılıp gündem yapılan konuya değinmek; birileri yapınca, başka birilerinin görevi yerine getirilmiş olmaz. O düğmenin santraline veya trafosuna bağlı kim varsa, görevini emir-komuta ciddiyetinde yapmaktan kaçınamaz. Tabi bu santral veya trafonun abonesi olan "ünlüler taburu" da topuk selâmını kıskandıran bağlılıkla bu farz için sosyal medyada saf tutarlar.
Burada "ünlü" kelimesini hem "meşhur" hem de "sesi çok çıkan" anlamında kullanıyorum. Zira bunların ünlü olması, yaptıkları işlerin kalitesine değil, fakat çok ses çıkarmalarına bağlıdır. Hatta çoğunun çıkardığı ses bile değildir. Bâzılarının kalitesi gürültü seviyesine bile yakalayamaz. Düğmeye basılıp da görev emrini aldıklarında ise bir ağızdan bağırıp ortalığı yaygaraya verirler. Yoksa düğmenin bağlı olduğu santral veya trafo ile bağları kesilir. Onlar da kısa süre içinde "ünlü" olma vasfını ve (fiyat) etiketlerini kaybederler. Yaşadıkları şaşalı ve gösterişli hayat birden biter. Işıltılı hayatları kısa sürede karanlığa gömülür. Alıştıkları hayat standardından vazgeçecek kumaşta olmadıkları için emri yerine getirirler.
SMA yaygaracıları
Bu düğme ve "ünlü" ilişkisi sebebiyle, medyada zıpçıktı gibi gündem olan her konuya ihtiyatla yaklaşmışımdır. Tıpkı Gezi Parkı ayaklanmasının düğmesine basanlarda gördüğümüz gibi, bu "ünlüler", bayram değil seyran değil dedirtircesine, birden SMA konulu sosyal medya paylaşımları yapmaya başladı. Hatta yılbaşı piyangosundan Varlık Fonu’na devredilen yetmiş beş milyon liraya bile yol gösterip SMA için harcanması konusunda olmayan akıllarını harcadılar. Ama niyetleri üzüm yemek olmadığı için, yine hedeflerinde AK Parti'ye endeksledikleri devlet ve Sağlık Bakanlığı vardı. Küresel salgına karşı verilen mücâdele ve örnek kriz yönetimi sebebiyle, nefretlerini kusmuk yapıp yuttukları için, insanlık suçu işleme damarları iyice tahrik olmuştu. Kendi nefretlerinde boğulmamak için bekledikleri emri, gol pası almış gibi hiç kaçırmadılar. Zaten düğmeye de basılmıştı. Oysa Sağlık Bakanlığı, SMA hastalığı için milyarlarca lirayı çoktan harcamıştı. Ama bu yaygaracıların niyeti, çocukları kobay olarak kullanmak isteyenlerin değirmenine su taşımaktı.
Ne hayırlarını gördük ki!
Mesele bu milletin ve devletin hayrı olunca, parmaklarını kıpırdatmamak için bin dereden su getiren bu ünlülerin varlık sebebi, yapılan hayır ve hizmeti de örtmektedir. Yaralı parmağa bevletmeyi zûl gören bu "düğme memurları", devletin senelerdir verdiği sağlık hizmetini görmezden gelip, küçümsedikleri milletin gözünün içine baka baka, utanmadan, sıkılmadan yalan paylaşım yaptılar. Sözüm ona sosyal sorumluluklarını yerine getirip hem kendilerini tatmin ettiler hem sâdık birer memur (emir alan) oldukları ispat ettiler.
İcraat özürlü siyasî muhalefet de, mal bulmuş Magribî gibi, bu kervana katılmakta hiç tereddüt etmedi. Taciz skandalları ve heykel açmaktan ne zaman fırsat bulsalar, ya kendi paylaşımlarını yaptılar ya da yapılmış paylaşımları tekrar paylaştılar.
TRT Sağlık kanalı lâzım
Burada Sağlık Bakanlığımızın iyi niyetli bir ihmâli olduğunu belirtmeliyiz. Vatandaş olarak sağlık hizmetlerinden haberdar değiliz. Hasta olup hastaneye gidene kadar da haberdar olmuyoruz. İyilik yap denize at; balik bilmezse Hâlik bilir tavrı, tevekkül açısından kabûl edilse de, devletin selâmeti açısından yetersiz kalmaktadır. Bu iyi niyetli ihmâl, meydanı boş bulan kötü niyetli, "vatansever foyalılar"a malzeme çıkarmaktadır. Türkiye’de şehir hastanelerinden başka sağlık yatırımları ve sağlık hizmetleri de vardır. Nâcizâne önerim, TRT’nin bir sağlık kanalı açıp hem sağlık hizmetleri konusunda bilgilendirici hem de sağlık bilinci oluşturacak programlar yayınlamasıdır.
Bunlar tiner değil darbe bağımlısı
Nefsine ve arzularına hâkim olamayan ve sigara, içki içen, yemek yiyen, kumar oynayan, sosyal medyada saatler geçirenlere bağımlı denir. Tedâvi edilmezlerse kendilerine ve etraflarına zarar verirler. Sokaklarda tiner döktükleri kumaşları koklayarak dolaşan, beyinleri uyuşmuş bağımlıları hepimiz görmüşüzdür.
Bir de Türkiye’ye has, endemik olan darbe bağımlıları vardır. Eskiden on yılda bir yapılan darbeler, bu endemik canlı türünü tatmin ediyordu. Şimdi ise "darbe" kelimesini sayıklayarak kendilerini teselli ediyorlar. Hiçbir şey bulamazlarsa başörtüsüne duydukları nefretlerini ara öğün olarak kullanıyorlar. Türk ordusunu, kendi milletine dipçik göstermek şartıyla seven, TSK darbe yapmak yerine terörle mücâdele edince sevmeyen bu darbe bağımlılarının, klinik psikoloji biliminde bir tedâvi yöntemi var mı, bilmiyorum. Olsa bile, bunların tedâvi olmak isteyeceklerini sanmıyorum. Çünkü bu darbe bağımlısı canlı türünün kimlik oluşumu, teorik ve pratik olarak darbe etrâfında kurgulanmıştır. Evlerinde bir duvara koskoca "DARBE" yazıp mutat olarak önünde secde ettikleri görsem hiç şaşırmam.