Toplumların en temel birliği olan aile başta olmak üzere, her türlü kurumların devamlılığı için kurallar gereklidir.
Toplumların en temel birliği olan aile başta olmak üzere, her türlü kurumların devamlılığı için kurallar gereklidir. Sağlıklı iki insan arasında bir arkadaşlığın yürümesi için bile bu böyledir. Okulda sınıfa girerken bile bir nizama uyarak hazır ve nazır oluruz. Hiçbir öğretmen, öğrenci elini kolunu sallaya sallaya sınıfa girmez, bağıra çağıra sınıf içinde konuşmaz. Kurallar toplumun kendiliğinden koyduğu ve çoğumuzun uyduğu, toplumu bir arada tutan trafik ışıkları gibidir. Trafik ışıklarının ortadan kalktığında yaşanacak karmaşayı bir düşünün!.. Karmaşa ise, bir toz bulutu gibidir. Bu toz bulutunun içinde kuralsızlık alır başını gider. Amerikan filmlerindeki vahşi batı kasabalarındaki kuralsız yerlere benzer; ne birlik ne de dirlik sağlanır. Herkes kendi kuralını koyar ve toplumda huzur kalmaz.
Liderin önemi
Elbette her kurumda bir yönetici lider, yürütücü bir ekip başı veya ailede kuralları koyanlar vardır. Kurumlarda çoğu kurallar yazılı kanunlara göre işler ancak ailede ve arkadaşlık gibi daha samimi ortamlarda kurallar kendi doğallığında oluşur. Ama yine de hepsinde en önemli kural baştan her şeyin belli olması ve ona göre hareket edilmesidir. Kuralsızlığı yapanlar veya yapmaya tenezzül edenler, kanunlar nezdinde ceza almalılar ki, haksızlık ve adaletsizlik ortaya çıkmasın. Bununla birlikte, işini düzgün yapanla, riyakâr olanlar birbirinden ayırt edilsin, insanlar arasında hak doğmasın ve toplumun birliği bozulmasın. Bu yüzden her türlü topluluklarda liderlere büyük iş düşmektedir. Lider herkese eşit mesafede açık ve anlaşılır bir dil kullanmalıdır. Lider kendisini özel tanımlamanın içine sokmadan kendi karizmasıyla insanları yönlendirmelidir. Bir liderdeki en büyük özellik hak ve hakkaniyet konusunda gösterdiği hassasiyettir. Liderler toplumları ancak bu özelliği ile peşinden sürükleyebilir. Liderler veya karizmatik kişiler hiçbir zaman onlara atfedilen ruhani özellik ya da birilerinin yücelttiği tanımlamalarla lider olmazlar. Lideri lider yapan birikimiyle, adaleti ve ahlakıyla dengeli duruşlarıdır. Ancak o zaman lider, gerçek bir lider olur.
Birlikte dirlik vardır
Kuralların esnetilmesi bazı durumlarda mümkün olabilir ama, bu ancak toplumu bütünüyle zarara uğratacak cinsten olmayan özel durumlardır. Özellikle aile içinde zaman zaman kurallar karşılıklı anlayış prensibine göre esnetilebilir. Veya bir öğrenci ile ilgili özel durumundan dolayı kurallar esnetilebilir. İletişimin en önemli unsuru hep dediğimiz gibi samimiyettir. Toplumda ilişkileri düzenleyen esas kaide, yasalar, doğru uygulananan gelenekler, inanç ve ahlaki kurallardır. Ahlak, toplumda kişilerin kendi huzuru ve toplum barışı adına vicdanı ve iradesidir. Bize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi bizim de başkasına yapmamamız demektir. Ancak insanlar çalıştıkları ortamda doğru davranamayabilirler. İşte bu noktada ya yaptırımlar ya da liderlerin kararları önemlidir. Liderler farklı kişileri ve kişilikleri bir arada tutmayı bilirler ve birlikte hareket etmeyi de sağlarlar.
Etki ve tepki
Malumunuz iyilik de, kötülük de saridir. “Ne yaparsan elinle o gider seninle”. Yaptığımız her şeyin, iyi ya da kötü sonuçları olan bir karşılığı vardır. Bir Arap atasözü “Men dakka, dukka” yani; çalma kapıyı, çalarlar kapını şeklinde dikkate alacağımız bir öğüttür aslında. Evren durduğu yerde duruyor, bir gezegen yörüngesinden çıksa, bir sarhoş gibi sağa sola savrulsa halimiz ne olur acaba! Dünyamız da böyle, felaketler, afetler, savaşlar, kıtlıklar, susuzluklar ve savaşlar, bulaşıcı hastalıklar sürüyor. O halde İslami, insani ve vicdani bir zihniyet gerek. Bizim kültürümüz ve medeniyetimiz insanı esas alan huzur ve mutluluktur. Bunu temin etmek inancımız, kültürümüz ve medeniyetimizdir. Kurallar bizim sorumluluğumuzu diri tutar, disipline eder ve bizi birbirimizin değerini öğretir. Varlığımızı birbirimizin varlığıyla ilişkilendirir. Bu da ancak kurallar, sorumluluklar ve özümsediğimiz, tutku haline getirdiğimiz bir insanlık mefkûresidir.
NE OKUYORUZ, NEDEN OKUYORUZ?
Kim ne okuyor ne okumuyor? Gerçekten böyle bir araştırmaya ihtiyacımız var. Ancak derinlikli sosyolojik katmanları ile birlikte iyi bir tahlil görmek isterim. Çünkü afaki konuşuyoruz. Gençler okumuyor ile başlayan cümlelerimizi nereye oturtacağımızı da bilmiyoruz. Orta yaşlılar da zaten okumazdı. Gazeteyi kim okuyordu eskiden? Şimdi sadece elektronik gazeteye bakılıyor, okunmuyor. Sosyal medyada dolaşılıyor, başlıklara göz atılıyor. Evet! Hepsi doğru ama hepsi de tam doğru değil. O yüzden sadece yayınevlerinin işine yarayacak ve reklam verenlere hitap edecek araştırmalar değil insanlarımızın okumaktan neyi anladıklarını ölçümleyecek bir araştırmaya ihtiyacımız var. Bugün münevver, aydın, entelektüel dediğimiz insanlar neyi okuyor, önemsiyorlar? Okumaktan neyi kastettiğimizi göreceğiz böylece. Bu araştırmalar neticesinde de özellikle eğitimde atılması gereken adımlar için bir tablo çıkacak ortaya. Çünkü ben okuduğumuzu anlayamayan bir millet olduğumuzu düşünüyorum. Ne kadar çok okursanız okuyun, okuduklarınızı tartışacak fikir alışverişinde bulunacak bir ortamınız yoksa binlerce sayfayı okusanız da boştur. O yüzden neden okuduğumuzu veya neden okumadığımızı anlayacak bir tahlilin yapılması lazım.
İSTANBUL’DA KAR VAR ÖLÜRKEN
Üç bardak çay; üç arkadaş, üç insan yudumlarken çayları, usulca yağmaya başladı kar. Coşku ile yerinden kalktı biri ve ellerini açtı semaya, dileklerini sundu kar tanelerine. Diğeri de elindeki ince belli bardağı kenara bıraktı ve sevinçle haykırdı mutluluğunu. Üçüncü arkadaş tesadüfen karşılaşmıştı diğer ikisiyle, o da bunda var bir hayır dedi kendince. İstanbul’da beklenen kar yağmaya başladı işte. Sahilde insanlar sevinçli; çocuklar, gençler kardan oyunlar oynayacaktı. Daha yaşlılar umutlanacaktı karın bereketiyle. Kar İstanbul’u örttü bir zaman sonra. Çay bardağında dondurmaca. Yerler buzdan kaydırak. Binalarda sarkıtlar kılıç. İstanbul beyaz bir kartpostalda yaldızlı, ışıklı; gözümüz beyaza büründü, göremedi ölen insanı kıyıda köşede. Biz sevinçle kartopu atarken, çığ gibi sessizlik vardı donan adamın cesedinde. Bir adam için kefen oldu bembeyaz kar. Bardaktaki son damla çay içilmeden bırakılmış. O evsiz adam öldü, İstanbul’da kar yağarken. Belki onun da içi ısınacaktı, içince bir bardak sıcak çaydan.
KONUK YAZAR
YARIYIL TATİLİNDE KÜTÜPHANEYE GİTMEYİ DÜŞÜNMEK
DOÇ. DR. IŞIL İLKNUR SERT
Hayatında kütüphanenin k’si bile olmayan insanlara kütüphanenin yararlarından bahsetmek nasıl mümkün olabilir? Bunu anlayabileceklerini düşünmek bir hayal midir? Bunun için Beyazıt Devlet Kütüphanesi içindeki asırlık duvarlarda hala yankılanan okuma fısıltılarından mı bahsetmeli, İstanbul Fatih’teki Millet Kütüphanesi kurucusu olan Ali Emiri Efendi’nin, meşhur Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü nasıl bir okuma aşkıyla sahaf sahaf dolaşırken bulduğundan mı? Ankara’daki Milli Kütüphane raflarında yıllardır adeta birbiriyle sohbet eden roman kahramanlarından mı söz açmalı yoksa yurdumuzun herhangi bir ilçesindeki halk kütüphanesinde bulunan çocuk kitaplarının çokluğundan, renginden, biçiminden, kokusundan mı dem vurmalı?
Yarıyıl tatilinde kim bir kütüphaneyi ya da bir müzeyi ziyaret etmek ister? Pandemiyi bahane etmeden, orada da her türlü temizlik şartlarının sağlandığını bilerek, kim geçmişe ve geleceğe doğru bugünden başlayan bir yolculuğa çıkmak ister? Şu anda kütüphaneler de müzeler de belli saatler dahilinde açık ve hizmet veriyor. Bu haftanın sonunda öğrencilerimiz çevrim içi derslerden başlarını kaldıracaklar ve yarıyıl tatiline girecekler. Devamlı ekrana bakmaktan, ödev yapmaktan yorulmuş gözlerini ve beyinlerini kitapların dünyasında dinlendirmesinler mi? Kütüphanecilerimiz orada, çocuklarımızı dört gözle bekliyor olacaklar. Pandemi geçince, kütüphanede yapacakları etkinliklere tıpkı pandemi öncesinde olduğu gibi devam edecekler. Şu anda bile çok sayıda etkinlik var kütüphanelerde, hangisinden haberdarsınız?
Mesela Van İl Halk Kütüphanesi, okuyucuları için maske, magnet ve bez çanta hazırlatmış. Bazı kütüphanelerimizde hemen her zaman sunulan bez çanta gibi eşyalara pandemi nedeniyle maskelerin eklenmesi ne kadar güzel bir hediyeleşmeye vesile olmuş. Hepsine de kütüphanenin logosu konmuş, mesela bundan haberiniz var mı? Yine aynı kütüphanede çevrim içi Kütüphane Kitap Tahlil Grubu oluşturulmuş. Gençler İçin İlham Veren Konferanslar adı altında yine çevrim içi olan etkinlikler düzenlenmekte... Düzce İl Halk Kütüphanesi, sık sık sosyal medya üzerinden “kütüphaneciden kitap önerileri” diyerek paylaşımlar yapıyor. Kartal İlçe Halk Kütüphanesi gibi pek çok kütüphanemizin kitap sterilizasyon makineleri var, ödünç alınan kitaplar orada temizleniyor. Refahiye İlçe Halk Kütüphanesi, “Erzincan Evde Okuyor” etkinliğine katkı sunuyor ve hemen her gün sosyal medya üzerinden bir özlü söz paylaşıyor, bir yazar tanıtımı yapıyor. Lüleburgaz Gazi İlçe Halk Kütüphanesi her perşembe çevrim içi masal saati düzenliyor. Tekirdağ İl Halk Kütüphanesi ve Kocaeli Gölcük İlçe Halk Kütüphanesi hemen her gün sosyal medya hesaplarından yeni bilgiler sunuyor. Çine İlçe Halk Kütüphanesi kullanıcılarına kitap hediye ediyor. Hatta Mudanya İlçe Halk Kütüphanesi, Spotify üzerinde “Masal Evi” kurmuş, masalları paylaşıyor, her ay kitap kurtları seçip onları sosyal medya aracılığı ile duyuruyor. Hele ki Youtube üzerinde “Etkin Kütüphane” başlığıyla birçok halk kütüphanemizin çevrim içi etkinlikler gerçekleştirdiğini bir kez daha söylemeden durmak olmaz.
Ama siz, bu etkinliklerden kaç tanesini duydunuz? Duyup da “şu kütüphaneyi bir de yakından göreyim” diye yarıyıl tatili planlarınız arasına bir kütüphane ziyaretini yazıverdiniz?
Kütüphanelerimizin eksiklerinden biri, güzel çalışmalarını tanıtamıyor oluşu. Siz bu etkinlikleri duymadıysanız, kütüphaneciler yeterince seslerini çıkaramıyor demektir. O nedenle kütüphaneci arkadaşlarıma bir tavsiyem var. Gerçi “umut kaynağı kütüphaneler” diye bir hareket başlatalım dediğimde kimler duydu? Olsun, ben söylemeden duramayacağım yine de… Yerel medya ya da ajanslar aracılığı ile hatta sosyal medya üzerinden bu yarıyılda kütüphanenizde yapacağınız etkinlikleri lütfen duyurun. Tabii bunun öncesinde böyle etkinlikler yapmayı planlayın. Hep derim ya iğneyi kendimize, çuvaldızı başkalarına batıralım. Birkaç kütüphaneci güzel işler yapıyor ama bu işler duyurulmuyorsa, başkaları tarafından desteklenmiyorsa hatta o arkadaşlar bazı engellerle karşılaşıyorlarsa, bu durumdan hepimiz sorumluyuz. Ülkede bilim ilerlemiyor, halk kitap okumuyor, kütüphanelerde yeterli kullanıcı sayısına ulaşılmıyor demek çok kolay. Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi öyle güzel çalışmalar var ki… Ama bir de daha çok desteklenseler, ne güzel olacak. Sözüm meslektaşlarıma: klavye başında etiketlerle kadro isteme devri geçti. Şu anda yaptığınız işi halka tanıtmak, kurumunuzun faydasını değil ülkeye dünyaya duyurmak zorundasınız. Yoksa daha çok kadro ister dururuz mezunlarımız için… Acaba mezun olup atanan arkadaşlar şu anda ne yapıyorlar derseniz işte örnekler yukarıda. Onlar pandemi döneminde bile boş durmuyor ve üretiyorlar. Ama yukarıdaki örneklerin bile yeterli olmadığını biliyorlar ve manevi destek bekliyorlar.
En büyük manevi destek, daha çok sayıda insanın kütüphanenin kapısından içeri girmesini sağlamaktır. Müzeye gitmeden müze turları düzenleniyor, kütüphaneye gitmeden çevrim içi kitap okunabiliyor diyenlerdenseniz, sözüm size değil. Yaşayarak görmek, anı mekânda anlamaya çalışmak, oradakilerle hemhal olmak isteyenler için bu yarıyıl tatilinde kütüphaneler sizi bekliyor.
DOĞUM GÜNÜ SEPETİ
Kalp kazanmak gönül yapmak çok da zor değildir. Tüm dünyamızı bir anda değiştiren, tılsım gibi hayatımıza dokunan anlar vardır. Bir de bu anları yaratan sevgi dolu insanlar vardır. Hayatını insanları mutlu etmeye adamış kendiyle barışık güzel insanlar varsa etrafınızda her şey bambaşka oluverir bir anda. İçten bir gülümseme ile selam vermek kadar arkadaşını, komşusunu unutmayıp bu karantina günlerinde minik ama etkisi büyük sürprizler yapan insanlar; iyi ki varlar. Çok sevgili arkadaşımın doğum günüydü. Herkes evdeyken kimse birbirine bir buçuk metreden fazla yaklaşamazken yukarıdaki daireden bir sepet uzanırsa pencerenize ve bu doğum gününüzde olursa nasıl da mutlu olunur değil mi? Bir de içinden doğum günün kutlu olsun, iyi ki varsın anlamlarına gelebilecek sevimli bir pasta çıkarsa daha ne olsun demez miyiz? Hayata, insana dair umutlarımız daha da yeşermez mi? İyi ki insana kendini hissettiren insanlar var.
ARTI – EKSİ
Artı
115 Çorap
Yalova’da yüz yaşını aşmış Zeliha nine askerlerimize bu kış gününde üşümesinler diye 115 adet çorap örmüş. Ninemizin oğlu Milli Savunma Bakanlığına ulaşarak annesinin ördüğü çorapları ulaştırmak istediklerini bildirmiş. Notu alan bakanlık yetkilileri tarafından görevlendirilen Kara Kuvvetleri başkanlığındaki heyet ninemizi ziyarete gelmiş. Gençliğinden beri çorap ördüğünü söyleyen ninemiz çorapların renklerinin tutmamış olabileceğini de sözlerine eklemiş bu ziyaret esnasında. Onca yaşına rağmen elini eteğini hayattan çekmemiş bir Türk kadını olarak ninemizi örnek almalıyız. Bu ninemizin ağrısı, sızı yok mudur? Dertlenecek bir şeyleri yok mudur? Ama o şikâyet edeceğine çalışmayı ve iyilik üretmeyi seçmiş bir bilgedir. Haliyle, tavrıyla bizlere çok şey anlatıyor. Türk’ün millet, devlet, asker ayrımı yapmadığını tüm âleme gösterdiği gibi el ele olduğumuzun mesajını da veriyor.
Eksi
Müşteri dedikodusu
Pazarda bir tezgâhtan mantar aldıktan sonra ilerlemeye devam ederken mantar aldığım tezgâhın sahibi yanındaki tezgâhın sahibine şöyle diyordu; “Diyorlar ki müşteri bir yere alışırsa orayı bırakmaz hep aynı yerden alışveriş yapar. Yalanın en büyüğü bu. Müşteri seni elli kuruşa satar kardeş. Öyle değil mi?” Diğeri de kesinlikle öyle derken arkadaşını destekliyordu. Bir yandan da müşteriye güvenilmeyeceğini söylüyordu. Tesadüfen kulak misafiri olmuş olduğum bu tezgâhtan tekrar ben alışveriş yapar mıyım? Veli nimetin arkasından konuşulur mu? Ortada belirli bir kişi olmasa dahi müşteriye bu anlayışla bakan birinin tezgâhında bereket olur mu? Müşteriyi, satıcının kendisi alıştıracak; güler yüzü ve sevecenliği ile iletişim kurmasını bilecek. Kendine güveni olmayan, başkasını karalayan yapıdaki bir insanın malına rağbet edilmez ancak orası mundar olur. Benim mantarlar da bitmeden çürüdü gitti zaten.
SARILMA ODASI
İtalya’da bir yaşlı bakımevinde aylardır yakınlarına sarılamayanlar için bir sarılma odası yapılmış. Plastikten şişme bir odanın içinde iki ayrı bölmeyi şeffaf perde ayırırken sarılmak için kolların geçirilebileceği sarılma imkânı sağlayan bir mekanizma yapılmış. Böylelikle yaşlı bakım evinde kalan yakınlarını ziyarete gidenler koruyucu giysi giyiyorlar ve yakınları ile bu şekilde sarılıp, el ele tutuşabiliyorlar. Bir zamanlar birbirimize sonsuz sarılma imkânı varken bir gün dünyayı saran bir hastalık yüzünden birbirimize sarılamayacağımızı kim düşünebilirdi? Elimizdeyken değerini bilemediğimiz şeylerin bir gün gerçekten alınacağını yaşamadan bilemiyoruz. Bilsek de her an o idrakle yaşayabilmek insanoğlu için mümkün olamıyor. On koca ayı geride bıraktığımız bunca zaman içinde sarılamadığımız, elini tutamadığımız hep bir mesafeden gözlerimizin içine baktığımız arkadaşlarımız dostlarımız var. Hatta annesinin, babasının, en yakınının elini tutamadan kaybeden nice insanlar ve yaşanan trajediler var. Sarılmak bile ne büyük bir nimetmiş diyoruz şimdi. Acaba daha ne büyük nimetler içindeyiz de hâlâ şikâyet edebiliyoruz. Maazallah onlar da elimizden alınmadan şükrümüzü idrake çevirebilmek için her birimizin farkındalığı artsın diye dua ediyorum.