Samimi gayretlerle nitelikli çalışmalara imza atan Mirasımız Derneği'nin davetlisi olarak beş gün boyunca Kudüs'teydik.

Daha önce de iki defa gitmiş olmama rağmen Ramazan’ın bereketiyle de olsa gerek bu seyahat bambaşkaydı.

KUDÜS RUHU

Dolu dolu geçen gün ve gecelerimizde, kutlu beldenin yüksek derecedeki manevi heyecanını iliklerimize kadar yaşadık. Ruhumuzun kanatlandığını hissedip Miraç’ın sırrını daha iyi anladık. Okunanların yazılanların dışında Hakkel yakin olmanın tarifsiz zevkini tattık. Mekke ve Medine’yi hariç tutarak söylemek gerekirse hiçbir şehirde görülmeyecek ruhu burada bir kez daha gördük.

Attığımız her adımda, girdiğimiz her sokakta, secdeye vardığımız her mabede, gölgesinde serinlediğimiz her ağaçta, kucaklaştığımız her Müslüman’da sanki binlerce yıldan beri buradaymışız hissiyatını yaşadık. Elleri tetikte bekleyen korkak işgalcilerin ve onların destekçisi zalimlerin dışında her şey bizden bizim rengimizdendi. Hz. İbrahim, Hz. Yuşa, Hz. İshak, Hz. Yakup gibi nice peygamberin şereflendirdiği topraklarda uluların asırlar öncesinden bize yolladıkları selamı capcanlı duyduk.

ŞİFA SUNAN ŞEHİR

Zahirde teselli vermemiz gereken ama onları tanımakla teselli bulduğumuz, çağın en dirençli, en mütevekkil ve sabırlı halkından tam inanmış insanın nasıl olunabileceğini öğrendik. Yaralarımız onların bakışıyla sarıldı çağın hastalıklarını taşıyan yanlarımız iyileşti. Hasta geldik, tedavi olduk. Yorgun geldik, dinginlik bulduk. Kalbini kalbimize değdirdiğimiz her Kudüslüden, tıbbın tanımlayamayacağı bir şifa bulduk. Hırslarımızın anlamsızlığına, kavgalarımızın sebepsizliğine, telaşımızın gereksizliğine, dünya kaygımızın fazlalığına burada çare bulduk.

Hayatı iman ve cihad olarak gören, davası için ölecek çocuklar doğuran kavi yürekli müminlerin yüzlerine bakınca yüzsüzlüğümüze yandık. Bir yanda bizim savrulmuşluklarımız bir yanda onların destansı duruşları…

BÜYÜK İMTİHANIMIZ

Kudüs bize mürşidlik yaptı. Sarsılmamız gereken yerlerden sarstı. Müslüman olmamızın sorumluluğunu, dünyadaki vazifemizin büyüklüğünü fısıldadı kulaklarımıza. Kulaklarımıza giren korsan bildirileri temizleyerek Hakk’ın kelamına yer açtı. Sanal bir âlemin sahteliğinde fer döken gözlerimize, hakikatin yakıcı yanlarını gösterdi.

Kudüs taşlamış yüreklerimizi eritti. Bir eli yağda bir eli balda dünyevileşmiş hallerimizi, varlık içindeyken bile halimize şükürsüzlüğümüzü gözler önüne serdi. Bir akşam iş dönüşü evinin Yahudiler tarafından işgal edildiğini gören amcanın çaresiz bakışları, silahlara sıkılı yumruğuyla karşılık veren yaşlı teyzenin cesareti, “Buradayız, her şeye rağmen burada kalacağız” diyen çocukları hapse atılmış babanın metaneti dağ gibi büyüttü imtihanımızı.

ZAHİRDEN BATINA…

Namazı namaz gibi kılmamızı hatırlatarak secdelerde dökülen gözyaşlarının metafizik ürpertisini yaşattı yeniden. Nefsimizle olan savaşı kazanmadan Siyonist’le olan savaşı kazanamayacağımızı, yüreklerde fethi gerçekleştirmeden kendisinin fethine memur olamayacağımızı hal diliyle aktardı durmadan. Ne çok şey öğrendik kısa sürede…

TÜRKİYE ÇİÇEKLERİ

Kudüs, haritada sıradan bir şehir değil. Dünün ve bugünün, savaşın ve barışın, sonunda mutlaka galip gelecek olan güzelliğin merkezi. Türk görünce yüzünde tebessümden Türkiye çiçekleri açan savaşçı çocukların aziz yurdu. “Mukabele sonunda mutlaka Anadolu’ya dua gönderiyorum” diyen kahraman kadınların memleketi. Türk bayrağını dükkânın girişine asarak Yahudi’ye “Bakın, ‘biz sahipsiz değiliz’ mesajı veriyorum” diyen sade esnafın; “Osmanlı gitti, huzur gitti. Osmanlı gelecek, huzur yeniden gelecek” diye inanıp, Türkiye’den gelen her ziyaretçiyi Osmanlı’dan bir parça görüp umuda sarılır gibi sarılan samimi insanların yurdu.

Ah onlardaki karşılığımız!

Ah Osmanlı’nın aziz hatıralarına bile kayıtsızlığımız!

Ah Misak-ı Milli içine sıkıştırılmış zihin yapımız!

Ah Kudüs! Bin Ah Kudüs!

BİN AH KUDÜS!

Huzuru ve hüznü senden daha kuvvetli hangi şehir yaşatır ki insana… Seni görünce içimize ateş gibi düşen “Ah!”tan başka neyimiz var ki… Sana umut olmaya layık olabilmek için üzerimizdeki ağırlıkları nasıl atacağız bilmem ki… Kendi derdine düşmüş ümmetin evlatlarının gündemine seni nasıl yerleştireceğiz bilmem ki…

Ah Kudüs! İslam milleti ne kadar kayıtsızsa sen de o kadar yalnızsın.

Ah Kudüs! Mescid-i Aksa’ya kirli postallarıyla girip terör estiren zalimlere ne kadar daha dayanacaksın? İslam’ın örnek adaletini üzerinde yaşayan herkese, her kesime, her ırka, her din mensubuna gösteren sen, kendisinden olmayanı insan olarak bile görmeyen kirli öfkeyi ne kadar daha taşıyabileceksin?

Ah Kudüs! Biz ah etsek de sen ah etme, aman Kudüs! Senin ahın yeryüzünü yakar kavurur ey Kudüs!..