Krizi yenebilmek için teşhis etmek, teşhis etmek için de ülkede ekonomik kriz olduğunu kabul etmek gerekir.
Krizler kapitalist ekonomide sık aralıklarla rastlanan ve iktisadi faaliyet düzeyinde (genel üretim düzeyi, GSYİH, milli paranın değeri ve istihdam düzeyi) dikkate değer bir düşüşe yol açan makro iktisadi sorunlardır. Krizler ekonomi yönetiminde olağanüstü hâl ilanını ve bir istikrar programının uygulanmasını zorunlu kılar. Bir hükümetin iktisadi krize çözüm üretebilmesi için, tıpkı bir doktorun hastalığı tedavi edebilmesi gibi, öncelikle krizin sebepleri, bileşenleri ve yol açtığı etkilerin teşhis edilmesi gerekir. Bu ekonomik sorunun teşhis safhasıdır. Teşhis safhası akabinde krizin niteliği, bileşenleri ve yol açacağı etkilere göre uygun bir istikrar programının hazırlanıp uygulanması gerekir. Bu da tedavi safhasıdır. İlk önce teşhis safhasını anlatalım.
TEŞHİS SAFHASI
Krizi yenebilmek için teşhis etmek, teşhis etmek için de ülkede ekonomik kriz olduğunu kabul etmek gerekir. Bu, tabii ki, ülkeyi yöneten siyasi kadronun krizin varlığını kabul etmesi demektir. İktidardaki birçok siyasetçi ekonomik kriz olduğunu kabul etmeye yanaşmaz, çünkü bu aynı zamanda, kendi uyguladıkları politikanın da yanlış olduğunu, politika hataları yapıldığını da kabul etmektir. Bu ise, siyasi anlamda, iktidar partisinin aleyhinde bir gelişme olur. Binaenaleyh krize çözüm üretebilmek için ilk önce iktidarın bir kriz olduğunu kabul etmesi gerekir.
İkinci aşama biraz daha kafa karıştırıcıdır. Ekonomik krizin sebeplerini, bileşenlerini ve sonuçlarını net olarak belirlemek gerekecektir. Ekonomik krizin sebepleri doğru teşhis edilirse, çözümü için gerekli politika uygulamaları daha kolay seçilir. Ancak burada, siyasi otorite için bir çelişki ortaya çıkabilir. Her siyasi iktidar, yasaların ve teamüllerin onlara verdiği sınırlar çerçevesinde, ellerindeki gelir yaratma gücünü kendini destekleyen zümre ve gruplar için kullanır. Siyasetin doğası bunu gerektirir. Ancak ekonomik krizin çözümü için gerekli politikalar iktidarı destekleyen grupların aleyhine olacaksa, siyasi iktidar krizin çözümü için gerekli politikaları uygulamayabilir. Siyasi iktidar, böyle bir durum vaki olursa, karar aşamasında şu kriterlere bakar: Krizin çözümü için gerekli olan politikaların uygulanması durumunda ne kadar oy kaybedeceği ve bu politikaların uygulanmayıp krizin devam ettiği durumda ne kadar oy kaybedeceği. Yani, siyasi iktidarın krizin çözümünde gerekli politikaları uygulaması için krizin çözülmeyip devam ettiği durumda daha çok oy kaybedeceğini görmesi gerekir. Bu aşamayı geçtikten sonra istikrar programı başlar.
TEDAVİ SAFHASI
Tedavi safhası, aslında, bahsettiğimiz istikrar programının hazırlanması, kamuoyuna tanıtılması ve açıklanması, istikrar programında kurumlar arası görev dağılımının yapılması, politikaların başlatılması, sonuçları kontrol ve izleme dönemlerini içerir.
İlk aşama istikrar programının hazırlanması aşamasıdır. İstikrar programının hazırlanması mevcut ekonomik problemleri öncelik sıralamasına koymayı gerektirir. Böylece öncelikli çözülmesi gereken sorunlar belirlenir. Program hazırlanırken hedefler ve ara hedefler belirlenir. Öncelikler ve hedeflere uygun olarak politika stratejisi tanımlanır ve istikrar programının zamanlaması planlanır.
İkinci aşama programın kamuoyuna duyurulması ve tanıtılması gelir. Bu aşama çok önemlidir çünkü hükümetin ve istikrar programının güvenilirliği programın açık ve net bir şekilde tanıtılmasına bağlıdır. Ayrıca istikrar programının strateji, hedef ve araçları arasında çelişki olmamalıdır. Hükümetin uygulayacağı istikrar programının başarılı olması için vatandaşın hükümete güvenmesi zorunludur. Eğer güven tesis olursa, beklentilerin programdaki hedeflere uygun olarak belirlenmesi kolaylaşır. Uluslararası ve yurt içi yatırımcıların beklentileri de bu durumdan olumlu yönde etkilenir.
Üçüncü aşamada istikrar programının uygulanmasında kurumlar arası görev dağılımının belirlenmesidir. Her iktisadi kurumun belli politikalarda daha yetkin olduğu ve daha kolay sonuç alabildiği bilinmektedir. Örneğin Para Politikası enflasyon ve kredi genişlemesini kontrol ve yönlendirmede daha etkiliyken Maliye Politikası milli gelir ve istihdamın yönetilmesinde daha etkilidir. Bunlar gibi her kurumun uygulanan istikrar programında görev ve rol dağılımı yapılmalı ve bütün kurumların koordinasyonunu sağlayacak bir birim oluşturulmalıdır. Eğer bu aşama yeterince özenle hazırlanmazsa, bütün program ve programın hedefleri çöpe gidebilir.
Dördüncü aşama programın başlatılmasından sonra, belli zaman aralıklarında hedeflerle gerçekleşen değerlerin karşılaştırılması, programın politika uygulamasında beklenmeyen aksaklıkların çıkıp çıkmadığının tespiti, istikrar programının öncelikli hedeflere ulaşmada etkinliğini takibi gibi faaliyetleri içerir. Bu, bütün yukarıda bahsedilen hazırlıklardan sonra, en kısa zamanda politikalardan sonuç almak için hayati önemdedir.
2018’DEN BU YANA POLİTİKA UYGULAMALARI NEDEN BAŞARILI OLAMADI?
2018 yılında Türkiye’nin girdiği, 2020’de başlayan pandemiyle birlikte etkisi şiddetlenen ve uzayan krize karşı neden politika uygulamaları başarısız olmuştur? Bu sorunun cevabını yukarıda anlattığım şablona dayalı olarak açıklayacağım.
Her şeyden önce ekonomik sorunların teşhis safhasında birçok problem ortaya çıkmıştır. Mevcut hükümet 2020 yılına kadar kriz kelimesini kullanmamaktaydı. Örneğin o dönemde çıktığım TV yayınlarında, özellikle rica edilen nokta “ekonomik kriz” kelimesini kullanmamamdı. Ben de daha genel tabirle “konjonktür dalgasının gerileme ve buhran” evrelerinden bahsediyordum. Kriz kelimesinin bile duyulmak istemediği bir ortamda krizin kabulü söz konusu olmaz.
2020 yılına gelindiğinde artık bir kriz kabul edilmekle birlikte, krizin bileşenleri ve sebepleri hakkında kafaların karışık olduğu aşikârdı. 2020 – 2022 arasında üç farklı kadroyla birbirini takip eden üç farklı politika uygulandı. Sayın Albayrak döneminde hem enflasyon hem de işsizliği eş anlı düşürmek hedeflenirken, Sayın Ağbal’la birlikte işsizliğin biraz artmasına katlanıp enflasyon düşürülmeye çalışıldı. Akabinde Sayın Kavcıoğlu ve Sayın Nebati’nin birlikte yürüttüğü son dönem program ise enflasyon artışına katlanıp işsizliği düşürmeyi ve büyümeyi arttırmayı amaçlamaktır. Bunun sebebi Hükümetin ekonomik sorunlardan hangisinin kendisi için öncelikli olduğu hakkında kalıcı bir fikre sahip olmaması olabilir. Bu durumun sonucu olarak da iktisat politikalarının vatandaş nezdinde güvenilirliği çok azalmıştır.
Öncelikli hedeflerin net olmamasına ek olarak, krizin sebepleri ve iktisadi değişkenler arasındaki ilişkiler hakkında daha önce söylenmemiş ve akademik iktisadın bulgularıyla örtüşmeyen fikirler etrafında stratejiler ve hedefler oluşturuldu. Bu fikirlere örnek olarak “Faiz artarsa enflasyon artar, faiz düşerse enflasyon da düşer!” argümanını gösterebiliriz. Teşhisiniz doğru olsa da, hastaya yanlış ilaç vermişseniz hastayı iyi edemezsiniz. Bizim hükümetin durumunda, krizin ne olduğu, sebebinin ne olduğu konusunda kafa karışıklığı vardı. Yani “bir hastalık var ama ne hastalığı bilmiyorum!” diyen doktor durumuna düşmüşlerdi. Üstüne üstlük, bilmediği ve tanımlayamadığı bir hastalığı daha da azdıracak bir ilaç yazan doktora da benzemeye başladılar… Ne zaman Eylül 2021’den beri…
Teşhis yanlış (yani esas problemin enflasyon değil ama işsizlik olduğu bunların da dış etkenler sebebiyle yükseldiği teşhisi) olursa ve tedavi de hastalığı daha azdıracak bir şekilde uygulanırsa (yani genişletici para ve maliye politikaları), o takdirde, hastalık daha da azacaktır, (enflasyonun 6 ayda yüzde 16’dan yüzde 61’e çıkması). Bütün bunların üstüne, uygulanan politikada kurumlara verilen rol ve görev dağılımı ile kurumların yetkinlikleri birbiriyle örtüşmemektedir.
Aklımızda kalması en fazla gereken şey, mevcut duruma ve başta yüksek enflasyon olmak üzere ekonomik sorunlara doğru ve kalıcı çözümler üretebilmek için Türkiye’de 2018’den bugüne yapılanları tekrar etmememiz gerektiğidir. Şu anda bir istikrar programının dört ayağı olmalıdır: Birincisi, programın açık, net ve anlaşılır olması ve halkın güvenini kazanmış olmasıdır. İkincisi muhakkak sıkı para ve sıkı maliye politikasının uygulanması gerekliliğidir. Üçüncüsü, kurumların rol ve görev dağılımının yeniden düzenlemesi ile kurumlar arası koordinasyonun oluşturulmasıdır. Dördüncüsüyse kuvvetli bir dış desteğin sağlanmasıdır. Şu anda Türkiye’de bu dört ayaktan biri eksik olursa istikrar programından beklenen sonuç elde edilmez.