Bugün çıkış nedenleri farklı olsa da yaklaşık yüz yıl sonra tekrar bir Büyük Buhran'la karşı karşıya gelme ihtimalimiz bulunmaktadır.
İktisat eğitimi alanlar için anahtar kelimelerden biri “Büyük Buhrandır.” Büyük Buhran’la 1929 yılında başlayan, dönemin bütün gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerini kapsayan ve 1935 yılına kadar da devam eden büyük küresel kriz kastedilir. Bu kriz o kadar etkili olmuştur ki, o zamana kadar yerleşik bulunan iktisat teorisi kökten değişmiş, bununla beraber devletin ekonomi politikaları hakkındaki kanaat ve uygulamalar yenilenmiş, bu kriz sebebiyle Hitler Almanya’sının yükselmesi başlamış, İkinci Dünya Savaşı’nın tohumları atılmış ve dünyanın siyasi haritası yeniden çizilmiştir. Büyük Buhran “kapitalist sistemin hiç bir krize yol açmadan kendiliğinden sürekli ve istikrarlı bir büyüme sağlayacağına” ilişkin genel kanaatin gerçeği yansıtmadığını göstermiştir. Tersine, eğer devletin doğru yönde kontrol ve müdahalesi olmazsa, kapitalist sistemin “sürekli büyümek” için krizlere gereksinim duyduğu ve bunun için de “sistemin belli aralıklara krizlere yol açtığı” görüşünü de pekiştirmiştir.
Bugün çıkış nedenleri farklı olsa da yaklaşık yüz yıl sonra tekrar bir Büyük Buhran’la karşı karşıya gelme ihtimalimiz bulunmaktadır. Hiç şüphe yok ki, eğer bu ihtimal gerçekleşirse dünyanın düşünsel, iktisadi ve siyasi haritası tümden değişmek zorundadır. Zaten mevcut yapı da bu değişim ihtiyacının yarattığı doğum sancıları içindedir. Bu çapta büyük bir krizin nelere gebe olduğunu bir sonraki yazıda ele alalım isterseniz. Bugün kısaca Büyük Buhranı hatırlayalım ve gelmesi muhtemel İkinci Büyük Buhran’ın olası benzerlik ve farklılıklarını inceleyelim.
1929’DA BÜYÜK BUHRAN NASIL GELİŞTİ?
Büyük Buhran 4 Eylül 1929’da hisse senedi fiyatlarında sert bir düşüşle başladı ve “Kara Salı” olarak bilinen 29 Ekim 1929’daki büyük çöküşle dünya çapında yayıldı. 1929 ve 1932 arasında dünyanın GSYİH’sı yüzde 15 düştü. Bir karşılaştırma olarak bakarsak 2008 Küresel Krizinde 2008 – 2009 arasında Dünya GSYİH’si yüzde 1 düşmüştü. Bazı ekonomiler 1930’ların ortasından itibaren toparlanmaya başlasa da Büyük Buhran’ın işsizlik ve durgunluk gibi dünya çapındaki olumsuz etkileri İkinci Dünya Savaşı başlangıcına kadar devam etti.
Büyük Buhran özellikle sanayileşmiş ülkeleri pençesine almış olsa da, bütün dünyada devasa etkileri görüldü. Bütün dünyada kişisel gelir, vergi gelirleri, kârlar ve fiyatlar düştü. Bunun sonucu olarak da dünya ticaret hacmi yüzde 50 oranında daraldı. İşsizlik ABD’de yüzde 25 oranına çıkarken, bazı ülkelerde yüzde 33’lere kadar yükseldi.
Büyük Buhran özellikle ağır sanayiye dayalı metropollerde hissedildi. Birçok ülkede inşaat faaliyetleri durdu. Tarım kesiminde de büyük hasar oluştu: Ürün fiyatları kimi yerlerde yüzde 60 oranında düştü. Genel talepteki bu düşüş sebebiyle madencilik gibi birincil sektör sanayileri büyük yara aldı.
Büyük Buhran’ın etkilerini ülkeler bazında görmek istersek şu rakamlara bakmak kâfidir: 1928 -1932 yılları arasında toplam olarak
- ABD’de sınaî üretim yüzde 46, toptan fiyatlar yüzde 36, dış ticaret hacmi yüzde 70 düşerken işsiz sayısı 7 katına çıkmış;
- İngiltere’de sınaî üretim yüzde 23, toptan fiyatlar yüzde 33, dış ticaret hacmi yüzde 60 düşerken işsiz sayısı 2,5 katına çıkmış;
- Almanya’da sınaî üretim yüzde 24, toptan fiyatlar yüzde 34, dış ticaret hacmi yüzde 54 düşerken işsiz sayısı 3 katına çıkmış;
- Fransa’da sınaî üretim yüzde 41, toptan fiyatlar yüzde 29, dış ticaret hacmi yüzde 61 düşerken işsiz sayısı 3,5 katına çıkmıştı.
BÜYÜK BUHRAN’IN SEBEPLERİ
Büyük Buhran’ı sadece bir borsa çöküşü olarak yorumlamak çok yüzeysel olur. Arkasında kapitalizmin sürdürülmesi olanaksız çelişkileri bulunmaktadır. Bunları özetleyecek olursak, aşırı üretim ve buna bağlı olarak talep yetersizliği, emek değer cinsinden kâr oranlarındaki sürekli düşme eğilimi, aşırı finansallaşma ve bunun sonucunda üretken sektörler olan tarım ve sanayinin payı düşerken üretken olmayan sektörlerin, özellikle bankacılık ve finans kesiminin payının yükselmesi, kriz patladığında ülkelerin sıkı maliye ve sıkı para politikaları uygulamaları, yine ülkelerin krizin yayılmasını engellemek için dış ticareti engellemeleri sayılabilir. Keynes bu sebeple dış ticaretin serbest bırakılmasını önerirken buna mukabil, özellikle genişlemeci maliye politikası ile istihdam ve milli gelir artışını savunmaktaydı. Karşıt bir görüş olarak, daha sonraları Friedman’ın ortaya attığı görüş ise kriz patlamadan önce Merkez Bankaları’nın piyasaya yeterince para arz etmiş olmaları durumunda krizin hiç büyümeyeceği yönündeydi. Bu görüşün uygulamasını 2008 Krizi’nde gördük. Anladık ki, para basarak sadece Krizi büyüterek ertelersiniz, çünkü krizin temeli borsadaki spekülatif hareketler değil, aksine kapitalizmin sürdürülemez çelişkileridir.
“İKİNCİ BÜYÜK BUHRAN” MI GELİYOR?
Bugün bütün insanlık olağanüstü şartlardan geçmektedir. Bunun sebebi de aslında hiç de iktisadi olamayan bir etkendir: Koronavirüs. Peki, bir salgının ve bu salgına dayalı karantina koşullarının bütün dünya ekonomisini ikinci bir Büyük Buhran’a sokması tek başına anlamlı mıdır? Hayır! İkinci bir Büyük Buhran için gerekli olan büyük yapısal kırılganlıklardır. Tıpkı 1920’li yıllarda olduğu gibi bütün 2000’li yıllar dünya çapında sanayi ve tarımdaki sermaye payının düşmesi ve bankacılık ve finans kesiminde sermaye payının yükselmesine sahne olmuştur. Artan finansallaşma artan borç yükünü de beraberinde getirmiştir. 2008 yılında patlayan Küresel Finans Krizi’ni ülkeler Friedman’ın reçetesiyle çözmeye çalışmışlar ve Merkez Bankaları yüklü oranda para basmıştır. Bu da yetmemiş devletler batık banka ve şirketlerin borçlarını üstlenmişlerdir. Yani aşırı finansallaşmayla beraber artan aşırı borç yükü özel kesimden devlete transfer edilmiş ve buna rağmen özel kesim borçlanmaya devam etmiştir. 2010’lu yıllardan itibaren çok ciddi bir şekilde internet üzerinden gelişen iletişim sektörü ise insanlara hayal satıp bunu reel kârlara çeviren bir işlev üstlenmiştir. Yani üretken sektörler olan tarım ve sanayinin payı düşmeye devam etmiş ve üretken olmayan finans ve iletişim sektörlerinin payı daha da artmıştır. Yani yapısal sorun çözülmemiştir. Buna dünyadaki gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliği, doğanın tahrip edilmesini, vekâlet savaşları ile dünya güçlerinin dünyayı kan gölüne çevirmesini de ekleyelim. Sonuç şudur: 2008 Krizi’ne yol açan temel problemlerin hiçbiri çözülmediği gibi, bu problemler birikerek büyümüştür. Üstüne üstlük bugün devletler de borçlu durumdadır. Mülteci krizi gibi bir sosyo-ekonomik problem de kucağımızdadır. Bu şartlarda koronavirüs salgınının yol açtığı dünya çapındaki karantina koşulları hem talebin düşmesine hem de dünya ticaret hacminin daralmasına yol açacaktır. Bu koşullarda tek başına ulus devletlerin uygulayacağı maliye ve para politikalarının krizi çözebileceğine ihtimal vermiyorum. Eğer böyle olursa, bu politikaların sonucu sıfır veya negatif toplamlı bir oyun olacaktır: Yani bazı ülkeler bu krizden daha güçlenmiş olarak çıkabilecekken, büyük çoğunluk ağır hasar görecektir. Öte yandan küresel problemlere küresel çözüm üretecek, bütün dünya çapında dayanışmayı, paylaşımı, gelir ve servet dağılımında adaleti sağlayacak yeni bir dünya sistemine ihtiyaç bulunmaktadır. Eğer, küçük bir ihtimal de olsa, bu gerçekleşirse işte o zaman herkesin veya dünyadaki büyük çoğunluğun kazanacağı bir alternatif oluşabilir.
Gelelim İkinci Büyük Buhran’a: Eğer koronavirüs salgını mayıs başına kadar büyük oranda kontrol altına alınırsa, bu kriz 2008 krizine yakın bir büyüklükte gerçekleşir. Yok, eğer salgın bütün 2020 sonuna kadar kontrol altına alınmazsa, 1929 Büyük Buhranına eşdeğer bir krizi tetikleyebilir.
Buradan devam edeceğiz…