Erken genel seçim kararının alınmasıyla beraber er meydanı yiğitlere açıldı. Bir aydan daha az bir zaman var. Adaylar gelecek tasavvurlarına ilişkin plan ve projelerini açıklamaya başladılar. Gündem yoğun, gündem vaat dolu.
Yeni bir iş dalının endüstri haline dönüşmesinin yahut devlet tarafından alınacak makro bir kararın sonuçlarının görülmesinin on yıllar sürdüğü Endüstri 3.0 bakış açısı ile bakınca, ülkemiz gibi eğitim sistemini bir türlü oturtamayan ülkelerde seçimlerin beş yılda bir yapılıyor olmasının en kötü yansıması maalesef eğitim üzerinde.
Bakış açısı şu: Binanın üstünde sağlam şekilde oturabileceği temeli derin değil. Bu temeli atmak için uzun yıllar gerekiyor. Siyasetçi de seçim süresinin kısalığından ötürü kısa vadeli hesaplara öncelik vermek durumunda. Haliyle eğitim sistemimizin olmazsa olmaz ihtiyacı olan derin temeli atmak için zaman kısıtlı. O yüzden bu sistem yamalı bohça gibi böyle düşe kalka devam eder.
Bir başka bakış da şu: Siz önceliği okullara, öğretmenlere, öğrencilere yani kısaca eğitim sistemine verseniz bile bunu destekleyecek altyapı mevcut değilse başarı sağlayamazsınız. Önce bu altyapıyı oluşturacaksınız ki eğitimde attığınız adımlar sonuç versin. Bu bakış açısına göre eğitim sebep değil, sonuç.
Rus yazar Grigory Petrov tarafından kaleme alınmış Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı bir kitap var. Kitapçı arkadaşlarım bu kitabın son dönemde çok popüler olduğunu ve çok sattığını söylüyorlar. Neredeyse hiçlikten Fin ulusunun eğitim ve entellektüel çaba ile uluslaşma sürecini anlatıyor. Ancak anlaşılan o ki, sattığı kadar çok okunmuyor.
Nitekim sadece Finlandiya’da değil; Güney Kore’de, Japonya’da hatta Rusya’da ve diğer bir çok ülkede örneğini gördüğümüz gibi, eğitim diğer faktörlerin olgunlaşması ile sonuç olarak ortaya çıkan bir meyve değil. Aksine. Toplumların müreffeh ve huzur içinde üretken olabilmesi sonucunu temin eden ana sebep.
Ek olarak, büyük savaşlardan sonra binalar, yollar, finansal sistemler, kurumlar hepsi zarar görüyor, yıkılıyor. Elde kalan insan kaynağı oluyor. Bu binaları tekrar dikecek olan, bu yolları tekrar yapıp kurumları yeniden oluşturacak olan bilgi, birikim ve becerilere sahip olan insanlar. Bu yok olmuyor. Haliyle toplumun refahı ve üretkenliğinin yanı sıra eğitim, aynı zamanda çok ciddi bir varoluş ve güvenlik unsuruna dönüşüyor.
Endüstri 4.0 kavramı toplum nezdinde anlam kazanmaya başlayan bir kavram. Konuşmalarda ve nutuklarda bu kavrama değinmek, ilerici ve günü yakalayan adam imajı çizmenin olmazsa olmazı. Ancak ne yazık ki kavramlar içselleştirilmediği takdirde slogan olmaktan öteye geçemiyor.
Yeni cesur dünyada artık yeni bir iş kolunun endüstri haline dönüşmesi on yıllar değil, üç beş sene sürüyor. Endüstri 4.0 etrafında gelişen yapay zeka ve büyük veri çalışmalarındaki muazzam gelişmeler sadece üç beş milyon nüfusa sahip ülkeler için değil, ölçeklenebilir ve hemen adapte edilebilir yapıları ile bizim gibi ülkelere ve hatta daha kalabalık ülkelere, hemen uygulanabilir ve sonuçları hemen gözlemlenebilir modeller öneriyor. Teknolojideki yıkıcı gelişim, siyasetin elinden bahaneleri tek tek alıyor.
Milletimizin en birinci önceliği eğitim olmak zorunda. Nitekim, sosyal gelişimle beraber hayalini kurduğumuz müreffeh ve huzur dolu ülkenin anahtarı ancak ve ancak eğitim. Eğitim, müreffeh ve huzur dolu bir ülke olursak ele alınacak bir konu değil. Teknolojik gelişimin bize sunduğu imkanlar sayesinde derin bir temel kazmak için artık on yıllara ihtiyacımız yok.
Gelişim çok hızlı ve yıkıcı. Bu gelişime ait kavramların popüler oldukları için kulanılması gerektiği düşüncesinin ötesinde, lider adayları açısından sindirilmeye ihtiyacı var. Dahası, bu kavramların sindirildiğini anlayabilmemiz için bu kavamlar etrafında kurgulanmış modelleri görmemiz gerekiyor. Nitekim bugün popüler olan bu kavramların ömrü çok fazla değil ve kim bilir belki bir sonraki seçim döneminde eskimiş olacaklar. Ancak bu kavramları sindirenler için yeni kavramlar anlamlı olabilecek ve ancak o zaman değinilmesi icap eden bir konu olmanın ötesinde, uygulanabilir bir araç olacak.
Çağı yakalamak için daha fazla zamanımız yok. Sadece şimdimiz var.