Ertelemek, her şeye rağmen yaşamımızın önemli alanlarında sıklıkla başvurulan bir kaçış mekanizması.
Yaşamda yeni kararlar alıp bunları uygulayamayanlardan mısınız? Mesela “Pazartesi diyete başlayacağım”, “Her gün en az yarım saat yürüyeceğim.”, “Haftaya ders çalışmaya başlayacağım”, “Her hafta bir kitap bitireceğim.” “Haftaya alkolü bırakacağım.” gibi… Görüyoruz ki pek çok insanın sorunu ertelemek yani bugünün işini yarına bırakmak.
Ertelemek, her şeye rağmen yaşamımızın önemli alanlarında sıklıkla başvurulan bir kaçış mekanizması. Ben buna kaçış rampası adını veriyorum. Yani kontrolden çıkan araçların durmasını sağlayan güvenlikli ek yola kaçış. Erteleme de bir kaçış. Kısa vadede rahatlama sağlasa da sizi zorlandığınız konularda geçici olarak sorumluluk almaktan korur. Suni bir güvence yolu.
Erteleme alışkanlığının temeli çocuklukta aile içinde ya da okulda atılır. Başarısızlık korkusu da rekabete dayanan eğitim sisteminin ürünüdür. Herkesin hayalidir yeterince iyi olmak, iyi işler çıkarmak. Oysa yeterince iyi olmak hiç kolay değil. Kişi kendini hiçbir zaman yeterince iyi hissetmez. Fazla büyük olan hedeflere giden yollar da fazla uzundur, çok sabırlı ve disiplinli olmayı gerektirir. Bu kadar uzun bir yola çıkmak, kestirmeleri aramaya neden olur, ki bu kestirme yollar da bir süre sonra kişiyi hedeften uzaklaştırır. Mükemmel olamayacağına dair düşünceler yetersizlik inancını yoğunlaştırır ve erteleme davranışı gerçekleşir.
İşleri son ana kadar ertelersiniz, beklediğiniz sonuçları alamadığınızda da türlü bahaneler üretip kendinizi rahatlatırsınız: “Vaktim yoktu.” “Ben zaten biliyordum böyle olacağını.” “Yeterince çalışamadım.” gibi… Bu inkâr ve bahaneler hiç de hafife alınacak bir alışkanlık değil. Hayatta pek çok fırsatın kaçmasına neden olur.
Erteleme yüzünden nice hastalıklar zamanında teşhis edilemez, nice maddi kayıplar zamanında önlenemez, nice sınavlar başarısızlıkla sonuçlanır. Hatta çok uyumlu olabilecek ilişkiler biter, aşklar sona erer. Çünkü değişim korku yaratır. Bu yüzden de birçok insan mutsuz olduğu yerde çalışmaya devam eder, mutsuz olduğu ilişkilere katlanır. Mutsuzluk alıştığı, bildik tanıdık bir duygudur. İnkardan vaz geçmek değişimin ilk basamağıdır. Alman filozof Nietzsche’nin de ifade ettiği gibi “Derisini değiştirmeyen yılan ölmeye mahkumdur. Bu durum, düşüncelerini değiştirmeyen zihinler içinde geçerlidir.”
Tarihe mal olmuş öncü insanlar hedeflerinden vazgeçmedikleri için bilinir. Thomas Edison, Albert Einstein, Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk, Ali Bahadır… Şimdi diyeceksiniz ki Ali Bahadır kim? Haklı olarak onu tanımıyorsunuz. Çünkü o hedefine ulaşmaktan çabuk vazgeçti!
Peki, bu kaçış rampasından yani erteleme davranışından kurtulabilmek için ne yapmalı?
Öncelikle değişim için istekli olmak gerek.
Bir anda kendinize yüksek hedefler koymaktansa, adım adım küçük hedefler belirleyin. Bunları başarabilmek motivasyonunuzu artıracaktır. Aksi halde, büyük hedeflere ulaşamadığınızda kendinize karşı suçlayıcı ve eleştirel bir tutum alırsınız.
Kendi kendinizi, küçük başarılarınızı tebrik ve takdir etmeyi ihmal etmeyin! En önemlisi, kendinizi sevin!
Sizin için öncelikli olan şeyleri fark edin ve önceliklerinizi önemseyin.
Belirli zaman dilimlerinde odaklanarak çalışın ve aralıklı mola verin
Olumsuz düşünceleri olumlu düşüncelerle değiştirmeye çalışın.
Unutmayın, ertelemek bir hastalık değil. Belirli bir nedeni olan ve aşılabilecek bir alışkanlıktır. Elbette bir anda değişecek değiliz. Eğer ertelemeyi yönetmekte zorlanıyorsanız ve bu durum yaşam kalitenizi olumsuz etkiliyorsa, bir uzmana danışmanız faydalı olabilir.
Hayatı günlerle değil, dakikalarla saniyelerle yaşıyoruz. Şu halde hayatınıza yeniden biçim vermenin şimdi tam da zamanı. Yazımı şu çok bilindik; ama benim sevdiğim bir sözle sonlandırıyorum:
ÜŞENME, ERTELEME, VAZGEÇME…