Ekranların karşısında, gün geçtikçe daha fazla vakit geçiren çocuklarımızı düşündüğümüzde, aklımıza önemli bir soru geliyor: Eğer çocuk oyun kurmayı öğrenemiyorsa, o vakit kim kuracak onun oyununu? Bu sorunun cevabı maalesef giderek daha ürkütücü bir hal alıyor.
Bir zamanlar çocuklar için en değerli zamanlar, mahalle sokaklarında oynanan saklambaç, istop, yakan top, 9 taş ve sek sek oyunlarıyla doluydu. Bu oyunlar, sadece eğlenceden ibaret değil; birlikte hareket etmeyi, dikkat toplamayı, stratejik düşünmeyi ve problem çözmeyi öğretiyordu. Ancak bugün, ebeveynler çocuklarını susturmak için onlara telefon ya da tablet vermekle yetiniyor. Bu cihazlar kısa vadeli bir çözüm sunarken, uzun vadede çocuğun sosyal ve zihinsel gelişiminde ciddi eksikliklere yol açıyor.
Ekran karşısında kaybolan hayal gücü
Fransız düşünür Jean-Jacques Rousseau, çocukların doğasına ve yetiştirilmesine dair şunu söyler: “Doğa, çocukların ilk öğretmenidir.” Ne yazık ki, bugün çocuklar doğayla, sokaklarla ve arkadaşlarıyla değil; ekranlarla büyüyor. Rousseau’nun öğrettiği gibi, çocukların dünyayı doğrudan deneyimlemeleri, yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini beslemeleri gerekirken; bu değerli nitelikler, telefon ve tablet ekranlarının tekdüze dünyasında körelmeye yüz tutuyor.
Alman filozof Friedrich Nietzsche de şöyle der: “Yaratıcı olan insan yalnızca kendi deneyimlerinden öğrenebilir.” Çocuklar için yaratıcı deneyimler; taşlardan kule yapmaktan, kendi kurallarını koyarak oyun yaratmaktan ve düşüp kalkarak öğrenmekten geçer. Ancak ekranlara gömülen çocuk, izlediği şeyleri pasif bir şekilde tüketmekle kalıyor. Kendi oyununu kuramayan bir çocuğun, sosyal ilişkilerde başarılı olması, yaratıcı çözümler üretmesi ve zihinsel becerilerini geliştirmesi nasıl mümkün olabilir?
Çocuğa telefonu verip susturursanız, izlediği gibi yaşar. Çocuklarımızı kendi hayal dünyalarından uzaklaştırarak aslında onlara “Kendi oyununu kurma, sana verilenle yetin” demiş oluyoruz. Onlara ne denli değerli imkanları kaybettirdiğimizin farkında mıyız? Ebeveynler, çocuklarının gelecekte yaratıcı, bağımsız bireyler olmalarını istiyorsa, onları teknolojiye esir etmek yerine, kendi oyunlarını kurmalarına izin vermelidir. Psikologlar bu konuda hemfikir: Basit bir sek sek oyunu bile, çocuğa dikkat toplama, plan yapma ve kazanmanın yanında kaybetmeyi de öğrenme gibi hayat dersleri sunar.
Çocukların en değerli hazineleri olan oyun ve hayal gücünü korumak bizim elimizde. Çocuklarımıza sadece teknolojiyi değil, doğayı, sokak oyunlarını ve dostlukları da öğretelim. Çünkü oyun kurmayı öğrenmeyen bir çocuk, hayatla da nasıl baş edeceğini öğrenemez.