Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir trajedi, toplumumuzda gençler arasında giderek yaygınlaşan bir sorunu yeniden gözler önüne serdi.
Semih Çelik, iki kadını öldürdükten sonra surlardan atlayarak intihar etti. Ardından gelen raporlar, Çelik’in uyuşturucu bağımlısı olduğunu ortaya koydu. Benzer şekilde, sokakta bir kadına tecavüze yeltenen ve serbest bırakılan iki şahsın da uyuşturucu bağımlısı olduğu açıklandı.
Bu gençlerin, henüz 19-20 yaşlarında olmaları toplum için büyük bir alarm zili niteliğinde. Artık uyuşturucu bağımlılığı, sadece izole edilmiş bireylerin sorunu değil; sokakta, okulda, her yerde karşılaştığımız bir gerçeklik haline geldi. Ne yazık ki, beyinleri uyuşturulmuş bu gençler, insan hayatına karşı duyarsız hale geliyor. Hepimiz öfkeliyiz, kızıyoruz, lanetliyoruz bu tür olayları, ancak belki de anlamamız gereken daha derin bir gerçek var: Bu insanlar gerçekten ne yaptıklarının farkında mı?
Suç işleyen bireylere sıklıkla “canavar” ya da “katil” gibi etiketler yapıştırıyoruz, ancak bu kişilerin ruhsal sağlıklarına dair yeterince düşünmüyoruz. Uyuşturucu bağımlılığı, insan beynini ve duygusal dengeleri ciddi şekilde bozuyor. Bu durumdaki bireyler, işledikleri suçu normal bir insan gibi değerlendirebilir mi? Ne yaptığını hatırlayabilir mi? Onlar çoğu zaman farkında bile olmadan hareket ediyorlar. Ancak bu, suçlarını meşrulaştırmaz elbette. Sadece sorunun çözümünün çok daha derinlerde, bireysel ve toplumsal sorumluluklarda yattığını unutmamalı.
Uyuşturucu bağımlılığı: Türkiye’deki gerçeklik
Türkiye’de uyuşturucu bağımlılığı gençler arasında giderek artıyor. İstanbul’da Kadıköy gibi popüler semtlerde veya Bodrum’da akşam saatlerinde dolaştığınızda,14-15 yaşlarında gençlerin barlarda cirit attığını görebilirsiniz. Gençler bu ortamlara rahatça girip çıkabiliyor. Hiçbir denetim yapılmıyor. Peki, bu gençler bu noktaya nasıl geldi? Aileler bu duruma nasıl göz yumuyor?
Burada karşımıza otorite boşluğu çıkıyor. Ailelerin çocukları üzerinde bir kontrol eksikliği olduğunu görmek mümkün. Aile içinde sorumluluk ve denetim olmadığı sürece çocuklar dış dünyada savunmasız kalıyor. Elbette bu, tüm suçun ailelerde olduğu anlamına gelmiyor. Ancak devletin ve toplumun rolü kadar, ailelerin de ciddi bir rol oynaması gerekiyor. Çocuklarımızın ruhsal sağlığı ve gelişimleri için sadece devletten ya da dış etkenlerden çözüm beklemek yeterli değil. Aileler de kendi sorumluklarını üstlenmeli.
Çözüm ne mi?
Uyuşturucu bağımlılığı ve bununla bağlantılı şiddet olayları, sadece bireysel bir sorun olarak ele alınamaz. Eğitim, psikolojik destek ve sosyal politikalar bu sorunla mücadelede kritik rol oynuyor. Gençlerin uyuşturucuya yönelmesini engellemek için ailelerin, okulların ve devletin koordineli bir şekilde çalışması gerekiyor. Bu konuda hem denetimlerin arttırılması hem de gençlere yönelik farkındalık çalışmalarının hızlandırılması şart. Bu durum lise geçme sınavında iyi bir lise kazanma cabasından çok daha önemli. Gençlerin geleceğini sadece akademik başarıya indirgemek, onların ruhsal ve zihinsel sağlıklarını göz ardı etmek anlamına gelir. Evet, iyi bir lise kazanmak önemli, ancak onların sağlıklı bireyler olarak topluma kazandırılması çok daha kritik. Uyuşturucu bağımlılığı, şiddet eğilimi ya da duygusal dengesizlikler yaşayan bir genç, ne kadar başarılı bir eğitim alırsa alsın, gerçek anlamda topluma faydalı olamayacaktır. Bu nedenle, eğitim sisteminde başarı odaklı yaklaşımın yanı sıra, gençlerin ruhsal gelişimlerine ve psikolojik destek ihtiyaçlarına da öncelik vermek zorundayız.
Gençlerimiz geleceğimizin aynası. Onları kaybetmemek için sorumluluk hepimize düşüyor. Özellikle ailelere… Çözüm hata yapan genci cezalandırmak değil, sorunun kökenine inmek ve onu topluca çözmektir.
Çocuğunuzda davranış değişiklikleri, unutkanlık, odaklanma sorunu, ders başarısında ani düşüş vs. gözlemlediğinizde mutlaka bir çocuk ve ergen psikoloğundan destek almayı da ihmal etmeyin!