Sosyal medya çağında kötülükler üzerimize çığ gibi geliyor. Kötü haberlerin iyi haberlerden daha hızlı yayıldığını düşünürsek buna şaşırmamız da gerekiyor. Nahoş haberler, içinde bulunduğumuz bir parçası olduğumuz toplumun aksayan yönlerini göstermesi açısından önem taşıyor.

Ancak bunları tedavi etmek amacıyla bir ucundan tutmak gerekir. Sürekli şikayet, kötümserlik ve yerinden kalkmadan ümitsizliği diğer insanlara sirayet ettirme çabasını anlamakta güçlük çekiyorum. İyiliği paramız olunca yapabileceğimiz bir şey sanıyoruz. Yanlış. İyiliği ancak tüm hayatımız yoluna koyunca yapabileceğimiz bir lüks sanıyoruz. Yanlış. İyilik yaparak karşımızdaki kişi için güzel bir şey yaptığımız sanıyoruz. Eksik.

Paramız olmadan da iyilik yapabiliriz. Güleryüz sadakadır demeyeceğim. Onu biliyor ve kabul ediyorum ama bahsettiğim farklı. Bugüne kadar duymadığım görmediğim bir iyilik biçimi gelişmiş. Hastanelerde yatan kimsesiz hastalara gönüllü refakat. Medyatik bir dernek değil, kendilerini anlatmak için gayret de sarf ettiklerini düşünmüyorum. Sistem kısaca şöyle işliyor: Hastanelerde yatan kişilerin refakatçisiz kalmaması için kayıt alınıyor ve gönüllü kişiler istedikleri akşamlar gidip o hastaların ihtiyaçlarını gideriyor. Basit gibi görünüyor ama değil. Özellikle yakınlarına bakamayacak hasta yakınları için can suyu sağlanıyor. İstediğiniz kadar refakatçi olabiliyorsunuz. Yapmanız gereken sadece sisteme dahil olmak. Sonra bu büyük hikâyenin parçası oluyorsunuz.

Kan kanseri bir çocuk var mesela... Suriye mültecisi, Mahmud. Çelimsiz bir halde geldiği hastanede refakatçilerinin yakın ilgisiyle bedenen ve ruhen beslenmiş. Refakatçi teyzeler başında beklerken aynı zamanda kazak örmüşler kendisine. Beş çocuk sahibi Ahmet amcanın refakatçileri de yine gönüllüler. Kimse bir şey beklemiyor. Karşılığı yalnızca Allah’tan beklenen, şikâyet etmeden, kimseyi kınamadan sadece insanlığı yere düşürmemek için tutulan bir nöbet. Şefkat nöbeti...

Kötülükleri azaltmanın en iyi yolu iyilikleri çoğaltmaktan geçiyor. Ya bir iyilik halkasına dahil olmamız ya da yeni bir halkayı oluşturmamız gerekiyor. Bunu etraftakiler iyi desin diye, takdir görmek üzere değil kendi iyiliğimiz için yapmalıyız. İyilik yapmaya muhtacız, ancak böylelikle kendimizi kirlenmiş bu çağın hastalıklarından koruyabiliriz. Ancak bu şekilde daha güzel bir dünyaya ulaşabiliriz. İyiliği yaygınlaştırıp, kötülükleri azaltanlardan olmak ruhumuza şifa, dertlerimize devadır.

İyiliğin küçüğü büyüğü de olmaz. İyilik diğer alışkanlıklarımız gibi bir alışkanlıktır. Sadece karşımızdakine değil kendimize de faydası dokunur. Faydalarından biri de bizi merhametli insanlarla bir araya getirmesidir. Kötülüklerin denizindeki iyilik adasını ancak dayanışma ve “hakkı ve sabrı” tavsiye ederek mamur hale getirebilir, genişletebiliriz.

Şimdi kötü haberleri bir yana bırakın ve başta kendim olmak üzere tüm dünya için karşılık beklemeden neler yapabilirim diye düşünün. Aklınıza önce iyi düşünceler gelecek, onları hayata geçirmek için iyi insanlar göreceksiniz ufukta sonra bunları yapabilmek için daha önce hiç tanımadığınız muhteşem bir enerjiyle tanışacaksınız. Devasa sorunlar küçülecek ve kendinizi iyiliğe refakat ederken gördüğünüz için mutlu olacaksınız.

Not: Bu yazının ilham kaynağı olan Uluslararası Fatıma Derneği’ne www.fatima.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.