Eğitim şart, ama maalesef bu eksiklik ve bu eksikliğin sebep olduğu câhilliğin çözümü eğitim değil.
Ülkemiz adına en üzüldüğüm gerçeklerden biri, karşıt tarafların eşit olmaması ve dengeli bir tartışma yürütülememesidir. Bunu iktidar ve ana muhalefet arasındaki ilişkide bile görmek mümkündür. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta parti grup toplantısında dillendirdiği gibi “dişine göre bir ana muhalefet” olmayan bir siyâsî yapımız var. Devletin en tepesindeki bu dengesizlik, elbette toplumun daha alt tabakalarındaki dengesizliğin bir tezâhürü. Süt nasılsa, kaymak da öyle oluyor.
“Külliye’ye giden CHP’li iddiası”nın boş çıkması, bu dengesizliği ve taraflar arasındaki kalite farkını bir daha hatırlattı. Lafa gelince “tecrübe” veya “yılların gazetecisi” olma vasfını kimseyle paylaşmayanların kurmaya çalıştıkları oyunların bile, çocuk oyunlarından bile basit olduğunu görünce, toplumsal yapımız adına bu eksikliği nasıl giderebiliriz diye kara kara düşünüyorum.
Eğitim şart, ama maalesef bu eksiklik ve bu eksikliğin sebep olduğu câhilliğin çözümü eğitim değil. Zira bu eksikliğin ve dengesizliğin sebebi biraz da “okumuş câhillik”. Bu câhilliğin sebebi, yarım yamalak okunan birkaç kitap, sağdan soldan duyulan asılsız ve kaynaksız şeyler. Eğitim psikolojisi açısından söylersek, “az bilmenin her şeyi bilmek zannetme durumu”. Einstein’ın dediği gibi: “Câhillik ne güzel her şeyi biliyorsun”.
Nokta dergisinin din bilgisi
Medyada kalem oynatan, dergi ve gazete yöneten, televizyon ve radyo idâre edenlerde de bu “bilmişlik” yok değil. Yaşı kırkın üstünde olan herkesin hatırlayacağı gibi, bu konuda ilk akla gelen olay Nokta dergisinin “Bu yıl Kurban Bayramı Hac mevsimine denk geldi” haberidir. Türkiye’de dergi yayıncılığında bir ekol olmuş ve basın târihinde önemli bir yer işgâl eden, bir zamanların etkili dergisi Nokta’da böyle bir haber çıkmıştı. Haberin editörü nereden duyduysa, İslâmî takvimde günlerin her yıl on gün geriye geldiğini duymuş. Ramazan ayının, bir yıl öncesine göre on gün önce başladığını da öğrenmiş. Ama câhil cesâreti ve “bilgeliği” ile bu sistemi tam öğrenme ihtiyâcı duymamış. Dolayısıyla Hac ibâdetinin Kurban Bayramı’nda yapılan bir ibâdet olduğunu öğrenmemiş ve başka yıllarda olmamış gibi böyle bir haber yapmış. Tabi muhafazakâr kesimin alay konusu olmuştu bu haber.
Başbakan’a özel ezan!
Diğer bir cehâlet örneği de Cuma namazında okunan “iç ezan” ile ilgilidir. Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığının ilk yıllarında, onun ve çevresinin açığını yakalayıp haber yapmayı “araştırmacı gazetecilik” zannedenlerden biri, Eyüp Sultan Câmii’ndeki bir Cuma namazı ile ilgili bir haber yapar. Haberde özetle “ezan okumak için Tayyip Erdoğan’ın gelmesini beklediler” denmektedir. Oysa ki, bu câhil ama “bilge” gazeteci, Cuma namazında hutbeden önce “iç ezan” okunduğunu bilmemektedir. Namaza niyeti olmadığı için kulağı ezanda olmayan bu “bilge” câhil gazeteci, namazın vakti girdiğinde okunan ezanı da duymadığı için böyle câhilce bir haber yapıp, kendince “Erdoğan yalakalığı” haberi yapmıştı.
Cehâletin son model örneği
Yukarıda iki örneğini verdiğin dinî cehâlet, artık medyayı aşmış ve bir kesimin dünya görüşü hâline gelmiştir. Dine olan nefretlerini ve İslâm’a olan düşmanlıklarını kusmak için fırsat arar hâle gelen bu kesime sorsanız “Müslümanım” derler. Hatta İslâm’ı en iyi ve en saf hâliyle onlar bilirler. Bilgileri, Hz. Peygamber’in rehberliğine gerek kalmayacak(!) seviyede olduğu için “deist” falan olurlar.
Bu “câhil bilgeler” sürüsünün son icraatı, “sabah ezanı” ile ilgilidir. Sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarda “AKP sabah ezanını değiştirdi” diyerek kestirip atıyorlar. Sanki bu millete yıllarca “ezan meâli” dinleten zihniyet kendilerininki değilmiş gibi, “ezan savunucusu” oluyorlar.
Meselenin aslı şudur, yakın bir zamâna kadar sabah ezanı, namaz vakti girdikten bir süre sonra okunurdu. Zâten ezanın vakit girer girmez okunma diye bir zorunluluğu yoktur. Sâdece Ramazan’da akşam ezanlarının istisnâsı vardır; erken okunamayacağı gibi, geç de okunamaz, çünkü insanlar oruçlarını açacaktır. Diyânet İşleri Başkanlığı, sabah ezanının geç okunma uygulamasını değiştirmiş ve artık sabah ezanı sabah namazı vakti girer girmez okunmaktadır.
Nedense bu İslâm câhilleri, namaz kılmaya hiç niyetleri ve çabaları olmamasına rağmen, sanki AK Parti’nin bir açığını yakalamış gibi, bir anda ezan savunucusu oldular.
Dinime küfreden…
Durum tam da “dinime küfreden Müslüman olsa” dedirtecek bir durumdur. Bilgi sâhibi olmadan fikir sâhibi olanlar, bu fikri “tartışılmaz doğru” zannettikleri için kimseye söz hakkı vermiyorlar ve yanlışı paylaşmaktan çekinmiyorlar.
Türkiye’de herkesin bilgi sâhibi olduğu konuların arasında ekonomi, futbol, diploması ve din bulunmaktadır. Maalesef “en çok bilinen” konu da dindir. Değil imam-hatip mezunu, sanki herkes medrese mezunu ulema gibi ahkâm kesmekte ve kendini fetva verecek seviyede görmektedir. Herkes kendince “mezhep imamı”dır. Sanki hâfızmış gibi “Kur’ân-ı Kerim’de yazıyor” demekten zerre kadar tereddüt etmeyenlerin sayısı bir hayli fazladır. Bunların birçoğunun siyâsî görüşü ise, en hafifinden sosyal demokrattır. “Bu kadar ilâhiyat fakültesi var, bir peygamber çıkaramadılar” diyecek kadar kozmik din bilgisine sâhip kişilerin olduğu bir toplumda bu dinî bilgi seviyesine şaşırmamak lâzım!
Keşke kendi küçük ve karanlık dünyâlarında, kendileri çalıp kendileri oynayarak daha mutlu olacaklarını bilseler. Aksi takdirde o erişilmez zannettikleri bilgilerinin böyle kısa bir gazete yazısıyla hafriyat toprağı gibi atıldığını görünce üzülüyorlar. Kimse onlardan, aslında düşmanı oldukları İslâm’ı savunmalarını beklemiyor. Bunun yerine, bilgelik zannettikleri ama “AKP’ye karşı İslâm’ı savunma” kılıfı ile teşhir ettikleri düşmanlıklarını ve nefretlerini başka konularda karşı kullanırlarsa, en azından cehâletleri bu kadar âşikâr olmaz.
Ben yine de sözü “Allah islâh etsin” diyerek bitireyim.