Adına kısaca TÜRSAB diyorlar. Yani Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği. Bir dernek değil, bir vakıf değil. Gücünü, 28 Eylül 1972 tarihinde yürürlüğe giren 1618 sayılı "Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu"ndan alarak kurulmuş meslek birliğidir.
Yani, yarı resmi bir kuruluş. Türkiye’de faaliyet gösteren tüm seyahat acentelerinin zorunlu olarak üye olduğu bir çatı örgütü, bir üst yapı. Fakat, bu üst yapının hesap vermek zorunda olduğu daha üst yapı ise Kültür ve Turizm Bakanlığı. Yani, davul ve tokmak misali. Davul TÜRSAB’ta ama tokmak da bakanlıkta. Bir yazımda demiştim ki “Bakanlık kapatılsın, turizmi TÜRSAB yönetsin”. Tabii, bu mümkün değil. Biz göremeyiz, ama belki gelecek kuşaklar görebilir.
TÜRSAB, ne iş yapar, sade vatandaşın bu kurumla ne işi olabilir. TÜRSAB adlı bu yarı resmi kurum, Türkiye’de faaliyet gösteren 10 bini aşkın seyahat acentesinin hak ve çıkarlarını koruyup kollamakla mükelleftir. Acentelerin hak ve menfaatlerini kollarken, elbette ki vatandaşını da ezdirmeme görevini de üstlenmiştir.
Sayın okuyucu, siz bu satırları okurken bu TÜRSAB denen kuruluş, genel kurul yapmaktadır. Yanılıp da “TÜRSAB’tan bana ne” deme sakın. Orada oylanan turizmin ve dolayısıyla senin kaderindir. Sen tatile gidecekken seni kaçak kurulmuş merdiven altı acentelerden, dolandırılmaktan kurtaracak hakiki ve yasal acenteler, sizin haklarınızı da göz ardı etmeyip, size insanca ve ekonomik tatil yaptıracak kararları hayata geçirip iyi bir yönetim sergileyecek yöneticileri seçecektir. O nedenle, orada senin de kaderin oylanıyor dedim. Sivil toplumun her bireyi, TÜRSAB’ın bütün üyeleri bu kuruluşta olup biteni izlemeli, büyük bir güç olan sosyal medyayı da kullanarak doğru isimlerin iş başına gelmesine yardımcı olmalıdırlar.
TÜRSAB, 1973 yılında idealist ve vizyon sahibi, 100 kişiyle faaliyete başlamış. Turizmin ne olduğunun bilinmediği bir dönemde yola çıkan bu ileri görüşlü birkaç iyi adamın gayreti, TÜRSAB’ı bugüne getirdi. Ergun Göksan, Metin Sayalı, Aydın Turaman, Özcan Yuvalı, Güngör Su, Ferit Epikmen, Muktedir Ballı, Bahattin Yücel (Turizm Bakanı da oldu), Başaran Ulusoy (En uzun süre başkanlık yaptı), Talha Çamaş ve bugünkü başkan Firuz Barbaros Bağlıkaya. Doğrusu TÜRSAB’ta başkanlık ateşten bir gömlek. 10 bin acentenin ezici çoğunluğu sabah işe başlarken “Ben başkan olsam” diyerek söze başladığı ve başkanın yoğun eleştiri bombardımana tutulduğu bir ortamda nasıl görev yapılır doğrusu bilinmez.
Fakat, her şeye rağmen, iğneli bir fıçıya benzetebileceğimiz bu koltuğa her seçimde üç dört kişi talip olur. Bazen son anda bu adaylardan birileri, başka adaylar lehine yarıştan çekilir ve saflar netleşir. Bazen iki - üç adayla yarışılır.
Dünkü açılışta adaylar adeta gövde gösterisi yaparak katılanların gözüne girmeye çalıştılar. Bu arada belirtelim ki seçime katılan sayısı, katılmayanlardan daima az olmaktadır. Böyle bir durumda demokrasinin tam tezahür ettiğini biraz temkinli söylemekte yarar görmekteyim.
Seçime çok az bir zaman kala Başaran Ulusoy aday olacak mı sözleri ortada dolaştı durdu. Böyle bir durum olmadı, olamazdı da. Halen başkan olan Firuz Bey, çalışmalarına aylar öncesinden başlayarak adaylığını ilan etti. Tabii son anda listesinde önemli bir isim olan Bedirhan Bayka’nın “Ben yokum” diye açıklama yapması kafaları karıştırdı. Bu bir adım geri, iki adım ileri taktiğimidir. Geriye doğru gidersek, TÜRSAB Başkanlığı için ilk adaylığını Ulusoy ile görev yapan Davut Günaydın açıkladı. Ardından Hasan Erdem ve Cüneyt Tansu Demir aday olduklarını beyan etti. Geçen dönemde aday olan Hello Turizm’den Emin Çakmak, Tura Turizm’den Erkut Öner İlos Turizm’den Serhat Uslan Türkiye Gelişim ve Tanıtma Ajansı’na adaylığını açıkladı. Bugün sandığa kimler için gidilecek artık belli olmuştur.
Seçimi kim alır, kaç oyla alır diye seçim toto oynamak zor iş. Herkes, her an bir sürpriz yapabilir. Ama şu bir gerçek ki bu tür seçimlerde koltukta oturanların diğerlerine göre şansı biraz daha fazla olur diyebiliriz. Bu arada belirleyici bir etken daha var. Bakanlığın tercihi...
Turizm Bakanları, TÜRSAB başkanlık koltuğuna uyum içinde çalışabilecekleri bir ismin seçilmesini hep arzu ederlerdi. Artık, bakanlar belirleyici olmaktan çıkıp daha üst makamın vereceği işaret daha önemli hale gelmiştir. Demokrasiye aykırı olmasına rağmen, Hükümetin siyasi çizgisine aykırı isimlerin bu tür birlik ve odalara seçilmesi çok zor bir iş.
TOBB, DEİK ve MÜSİAD’da başkanlık için vize almadan hiç kimse yarışa girme gibi bir hata yapmaz. TÜRSAB başkanı olmak isteyenler için, açık bir müdahale olmadı diyebiliriz. Ama adayların da bir şekilde önce Turizm Bakanı, sonra da daha üst makamlardan destek istemesi gündeme gelmiş olabilir. Bu seçimin bir başka boyutu var. TÜRSAB yönetiminin yanı sıra, yakın zamanda kurulan ve tüm dengeleri alt üst eden Turizm Tanıtma ve Gelişim Ajansı’nda TÜRSAB’ı temsil edecek isim de aynı anda oylanacak.
Firuz Bağlıkaya listesinde görev yapan Halil İbrahim Kalay bu göreve ilk talip olan isim olarak biliniyor. Seçmenin veya diğer adıyla delegenin oyuna tabii ki hiç kimse ipotek koyamaz, ama şu da bir gerçek ki, bazı isimlerin psikolojik önceliği var gibi geliyor bana. TÜRSAB demek sadece 10 bini aşkın acentedir demek değildir. Her acente, aile reisidir her acente aynı zamanda bir işverendir.
Konuya buradan baktığımızda karşımıza yüz binlerce kişi çıkar. Turizm deyince karşımıza 50’yı aşkın iş koluyla ilişkili ve faydalı bir iş kolu çıkar. Turizm deyince aklımıza 50 milyon turist hedefi ve buna bağlı olarak 50 milyar dolar döviz geliri gelmektedir. Hal böyle olunca, bugün yapılacak olan TÜRSAB seçimlerine hiçbirimiz ilgisiz kalamayız. Bugün seçimle iş başına gelecek olan ekip, yukarıda sözünü ettiğimiz milyonlarca kişinin de dolaylı olarak kaderini eline alacaktır.
Herkes elini vicdanına koyarak, duygu ve yakın arkadaş faktörünü bir kenara koyarak gerçekçi olarak oy kullanmak zorundadır. Seçim öncesi kim ne dedi, nasıl dedi gibi söylemlerin bugün artık hiç bir önemi yoktur. Oylanacak olan senin ve ülkenin kaderinde belirleyici olan bir ekibin iş başına gelmesidir.
İyi ve mutlu yarınlara Türkiye’m...