İman bahsi bahislerin evvelidir. İman sahiplerine helal ve haramlar, muamelatlar, vecibeler kulluğun birer icabıdır.
İman bahsi bahislerin evvelidir. İman sahiplerine helal ve haramlar, muamelatlar, vecibeler kulluğun birer icabıdır. Dolayısıyla kulluk bir bilinci-şuuru gerekli kılar. Şuursuzca yapılan eylemlerin kazanımları, insanı eğiten, değiştirip geliştiren yönleri fazlaca göze çarpmaz.
Üç gurupta ele alınabilir:
Evveli: Aile içinde, ana babasından, büyüklerinden, çevresindeki şahsiyetlerden görerek taklidi olarak yapılan imandır ki, hükümleri bilmeyen, öğrenmeyen, araştırmayan, soruşturmayan gördükleriyle yetinen insanların halleridir. Taklitten ibarettir. Bu türden imanın her an gitmesinden endişe duyulur.
İkincisi ise: Dinin emirlerini yani farz, vacip, sünnet, müstehap, mübah, haram, mekruh, müfsit gibi hususları, bilenlerden, ilmihal bilgilerinden öğrenmek suretiyle anlayarak bir adım daha ileriye geçmesi, taklidin geride bırakılmasıdır. Araştırılması, soruşturulması anlamına gelir. Böyle iman kuvvetli imandır.
Üçüncüsü: Şeksiz ve şüphesiz tam bir teslimiyet içerisinde Allah'a kul, Rasulullah'a ümmet olma bilinci- şuuru içerisinde olan ariflerin, müminlerin imanıdır. Bu türden iman sahiplerinin imanları, peygamber imanı gibidir. Ashabı kiramın Peygamberimize tam bir teslimiyet içerisinde teslim oluşlarına delildir. Hakiki, sahih ve salih imandır. Peygamber (as) Efendimize, onun getirdiklerine, söylediklerine, uyguladıklarına harfiyen şüpheden ve endişeden tamamen uzaklaşmış bir vaziyette teslim olmaktır. İtikat sahibi olmaktır.
Burada dikkat etmek icap eder ki, peygamberin getirdiklerine aklımla inanıyorum denildiği zaman, sadece aklın tabi olduğu anlamına gelir. Resul'ün getirdiğini hiçbir endişeye, hiçbir şüpheye mahal bırakmadan şeksiz ve şüphesiz olarak itikat ve amel sahibi olmaktır. "O söylüyorsa doğrudur, o yapmışsa böyle yapmak icap eder" diye hükmetmektir. Sıddıkiyet dediğimiz Ebubekiri Sıddıkın imanda teslimiyeti böyledir. Ruh ve kalbin tam bir teslimiyet içerisinde itikat sahibi olmasıdır. Kast ettiğimiz, aklın bir kenar bırakılması değildir. Akıl sahiplerine gönderilmiştir vahiy. Allah'tan vahiy alan Peygambere, Peygamberlere ve onların getirdiklerine harfiyyen teslim olmaktır. İtimat, teslimiyet, bağlanma tam olmazsa aklın bir yere kadar bizi götürmesi mümkündür. Tehlikeye düşme ihtimali yüksektir. İman, asla leke kabul etmez, şüphe kabul etmez, parça pörçük bir iman insanı selamete ulaştırmaz. Peygamberlik makamı, insanlığın en üstün makamıdır. Hiç bir insan çalışarak bu makama erişemez, yükselemez. Allah cc. yarattığı kulları arasından özenle seçerek, donattığı, esirgeyip koruduğu, ilimlerle, bilgilerle, bilmediklerini öğrettiği övülmüş ayrıcalıklı önderlerdir. Peygamberlik, aklın ötesindedir. Peygamberlerin sözlerini akla uydurmaya çalışmaktan ziyade, teslimiyet içerisinde kabullenmektir kavi iman, güçlü iman, istikrarlı iman.
İman esaslarına, Ahiret gününe ve işlerine, meleklerine, kitaplarına, kaza ve kadere böyle inanmaktır. Allah’ın güç ve kudret sahibi olduğuna aklımızın, ruhumuzun her zerresiyle inanmaktır.
Kehf 103,104, 105, 106. ayetlerde şöyle uyarılmaktayız: "De ki size iş ve davranışları bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? Onlar iyi yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. İşte onlar rablerinin ayetlerini ve ona kavuşmayı inkar eden, bu yüzden amelleri boşa gitmiş olanlardır. Bu sebeple, biz kıyamet gününde onların dünyadaki amellerine değer vermeyiz. İnkar etmeleri, ayetlerimi ve resullerimi alaya almaları sebebiyle, işte onların cezası cehennemdir."
Bu ve benzeri ayetler hadisi şeriflerle destekleniyor. Kimi ayetlerin apaçık anlaşılır kimi ayetlerin şerhlere-açıklamalara ihtiyacı olduğu bilinir. Kuranın ve Peygamberin getirdiği bütün hükümleri kabullenerek ibadet ve kullukta bulunmak ahiret yurdunda kazananlardan olma ümidimizi artırır. Aksi takdirde farkında olmadan ne kadar ibadet edersen et bir anlamı olmaz ve kaybedenlerden oluruz.
İbadet ehli, zevk ve estetik ehlidir. Nezihliği, nezaketi, güzellik ve estetiği önemser. Zevk ehlinin imani da üç ayrı hususta tanzim edilir: Zevk, edep ve lezzet. Bu üç hususun birbirini tamamladığını ifade edelim. Zevk ehli estetik baktığı için ebep ehlidir. Edepli olan kişide sanat, estetik, bediilik vardır. Çünkü edep'te her şey yerli yerindedir. Hem kul ve kulların, hem peygamber ve meleklerin ve hem de Rabbimizin hoşuna gider. Edep varsa orada usul vardır, disiplin vardır, seçkinlik vardır.
"Edep başa taç imiş
Her derde ilaç imiş" denilir.
Dolayısıyla edepli olanda zevk, zevkli olanda da lezzet vardır. Nerede yemek yediğine, nasıl yediğine, kimlerle birlikte yediğine, sofranın ahengine bakarak karar verebilirsin. Masada gül, ayrıntıdır lakin vaz geçilmez estetiğin tamamlanışıdır. Sofraya elleri yıkayarak, besmele ile başlamak ayrıntı değil işin usulüdür. Usulde eksiklik estetiği yok eder. Lezzeti eksiltir. Bir kıyıda, denizin, ırmağın ahengi içinde sofranın lezzeti görsel anlamıyla eksikleri bertaraf eder. Dolayısıyla ibadet ve iman; edep dairesi içinde kalbin ve ruhun zevk almasıyla bitimsiz lezzete ulaşma gayreti içinde olunmalıdır. Zikir, müminin her haline denir. Her anınız zikir haline uygun olsun anlamındadır. İmanın hakikatı ruhun olgunlaşmasıdır. İnsan olmanın hakikati ise; ruh elbisesine bürünerek dünyaya teşrif etmektir. Dünyaya gelme nedenimiz ibadet ve taatla lezzete ulaşmaktır. Amellerin lezzetini alamadan yaşayan adam-İnsan kaybetmiştir. İhdinassıratalmüstakim'i anlamamış demektir. Dosdoğru, istenildiği gibi olmakla ibadette lezzete ulaşılabilir ancak.
Müslim ve Tirmizi'de zikredilen bir Hadisi şerifi Ebu Hureyre (ra)'dan dinliyoruz: "İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye( çeşme, köprü, mektep, cami, külliye vs), İstifade edilen İlim (İnsanlığın hayrına, hakikati anlatan eserler, ahiret azığı sayılacak eser-kitap sahibi olmak gibi), kendisine dua eden Hayırlı (Salih) Evlat". Demek oluyor ki ibadeti ruhumla bütünleşerek yapacaksın. Her halin ibadette olduğunu söyleyecek. İnsan kimi özler? Elbette sevdiğini. Sevdiğine sevgini izhar etmenin yollarını arayıp duruyorsun da Allah ve Rasulünü sevmenin yollarını neden aramıyorsun? İbadetlerinden Allah ve Rasulünü özlediğin kadar lezzet alabileceksin. Her işimizi böylesi bir arzuyla, istekle, aşkla yapabilme gayretinde olalım ki gafletten kurtulma imkanına erişebilelim