Türkiye, herkesin bildiği ama kimsenin tam olarak tanımlayamadığı bir ülkedir. Bir ucundan tanır herkes bu ülkeyi. Merhametini, sıcaklığını yeri geldiğinde ortaya çıkardığı insanlığını…
Türkiye olmak demek biraz deli olmak, biraz hesapsız olmak demektir. Çaresizliğin içinden çare çıkarmak, herkesin işaret beklediği bir dönemde işareti değil eylemin kendisini yapmak demektir. Herkesin sustuğunu haykırmak, herkesin göz yumduğuna karşı çıkmak demektir. Elbette imkanlar nispetinde. Türkiye, biraz da kaderin cilvesi olarak kendine büyük roller biçen bir ülke oldu. Dünyanın farklı yerleri için umudun adresi oldu. Türk insanının yardımseverliği filan demeyeceğim. Daha farklı daha soyut bir şeyden söz edeceğim. Türkiye, insanı önceleyen, yaratılanı Yaradan’dan ötürü seven bir anlayışın temsilcisi. İnsanlık atmosferini tek başına kurmaya insanlığa nefes aldırmaya namzet bir ülke.
Nedir bu insanlık atmosferi?
Humanosfer.
Bu tanımı fakir ortaya attı. Şu anlamı taşıyor: Atmosfer var. Nefes alıyoruz atmosferde. Soluk alıp veriyoruz. Hava küre yani. Litosfer var, yerküre. Onun üzerinde de dolaşıyoruz. Kızgın magmanın üstünü örtüyor litosfer. İyiden iyiye coğrafya dersine çevirdin burayı demeyin. Azıcık sabır. Olur mu? Sonra hidrosfer var. Su küre. Karadan geri kalan yerler suyla kaplı ki bu dünyanın üçte ikisi demek. Bir de biyosfer var. Canlıların tamamı olarak bir aradayız. Hayvanı, bitkisi insanı… Peki tüm bunlar ahenk içinde olursa güzel bir dünyada yaşayabilir miyiz? Mümkün ama bir katmana daha ihtiyaç duyuyoruz. O katmanın adı insanlık katmanı. Yani humanosfer.
Türkiye’nin tüm insani yardım çalışmalarını, cumhurbaşkanından evdeki torununa bakan teyzeye kadar herkesin temel uğraşı bunu oluşturmak. Dünyanın merhametsizliğini örtmek ve atmosfer gibi insanlığın soluk alabileceği bir çeper oluşturmak. Bunu kimi dini saiklerle yapar, kimi adına başka şey der. Sonuçta, şefkati merhameti diri tutmaktır amaç. Hepimizin hepimizi insan olarak göreceği ve buna göre davranacağı bir katmanı inşa ediyoruz. Ülke olarak.
İnsanlığı örtmezsek yaşadığımız yere düşmanlık, kin, nefret katmanı tıpkı magma gibi yakıp kavuracak bizi. Biyosferdeki diğer canlılardan farklı olmak, sorumlu olmak istiyorsak da coğrafyamıza humanosferi eklemek mecburiyetindeyiz. Aldığımız nefes gibi yaptığımız işlerle insanlara ve diğer canlılara nasıl faydalı olacağımız hesap etmeliyiz.
Hangi işi yapıyorsak yapalım insanlık için yapabileceğimiz bir şeyler muhakkak var. Bunu yaparken de alicenaplık olarak değil hepimizin faydasına olacak bir katmana hizmet ettiğimizi bilmemiz gerek. Kendimiz için, sevdiklerimiz için insanlık katmanını, humanosferi oluşturma sorumluluğumuz var. Yürürken, çalışırken, yolculuk yaparken, yemek yerken nasıl iyilik yapabiliriz? Merhameti nasıl eyleme dönüştürebiliriz? Buna kafa yormalıyız.
Bu, biliyorum ki hepimize iyi gelecek. Dünyanın sevginin, iyiliğin gücünü fark etmesi sadece daha güzel bir hayat demek değil. Bu, aynı zamanda kendi içimizde henüz tanışmadığımız benliklerimizle kavuşmamızı sağlayacak.
Derin bir nefes alın ve humanosferi ciğerlerinize çekin. Bakın görün zihniniz nasıl çalışacak siz kendinizi ne kadar iyi hissedeceksiniz.