Instagram'da Ahimsa adında, bir kadın var, merakla takip ediyorum kadının paylaşımlarını.
İskelede, sabahın erken saatleri.
Bir kadın geliyor, oturuyor ve çantasından naylon poşet çıkarıyor.
Kirazları şaplata şaplata yerken, çekirdeklerini, sigara külü ve izmaritleri için hazırlanmış saksıya atıyor.
Dik dik tuhaf tuhaf baktım.
Bir şey mi oldu, bakıyorsunuz dedi.
Çok şey oldu, dedim.
Ne oldu, dedi.
Kiraz çekirdekleri ağlıyor, attığınız yer çok ayıp, olamaz dedim.
Siz neden rahatsız oldunuz ki, dedi.
Çok haklısınız şaplatmaya devam edin, dedim.
Siz bana takılmayın dedim, siz kiraz çekirdeklerini canınızın istediği yere atarsınız, ben de canımın istediği yere bakarım dedim.
Attı attı, kirazları bitti, kalktı kalçasını çevire çevire denize gitti.
Kadın giderken arkasından baktım, sanki kadın dışkısını bırakıp gitti hissine kapıldım.
Site temizlik görevlisi arkadaş geldi.
İskeleyi yıkadı, şezlongları yıkadı.
Sıra geldi, kül tablası saksıları temizlemeye.
Başladı söylenmeye, bunlarda eğitimli olacak, ben cahilim bunların yaptığını yapmam.
Instagram’da Ahimsa adında, bir kadın var, merakla takip ediyorum kadının paylaşımlarını.
Ahimsa, ineklerle, mandalarla yaşıyor, onlarla uyuyor, o hayvanların dışkısı için de akşama kadar yuvarlanıyor.
Ne kadar mutlu yaşıyor anlatamam.
Benim de uzun yıllar atım oldu.
Sabah akşam, samanların üzerinden dışkısını toplayıp temizlerdik.
O kadar alıştım ki o kokuya, hala burnumdan gitmez.
Çok severdim.
Hayvanların dışkısı çok kıymetlidir.
Tezek olur sobada yanar yuva ısınır, tuğla görevi yapar ev duvarı örer, yuva kurar.
Adı gübre olur.
Organik tarım için ne kadar değerlidir.
Böyle bakınca hayvanların dışkısı insanlardan daha kıymetli öyle değil mi?
Ey insan denen varlık akşama kadar etrafa, çevreye dışkıla, sonra, aman organik ürün alayım, hasta olmayayım diye tezgahlara koş.
Çok komiksiniz aslında.
Ya ağızlardaki dışkı konusunu ne yapacağız.
Akşama kadar insanları birbirine düşürmek için, kendine çıkar sağlamak için çabalayıp duran insanlar
Boşuna organik sebze meyve yiyeceğim diye çabalamayın, içinizdeki ihtiras, para hırsı, mal mülk kovalama derdi ve yırtma telaşı dışkılayıp duruyor.
Dünyanın kanını emip duruyorlar.
İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seven insanların gittikçe çoğalması sebepsiz değil elbette.
Şimdi gelin Bodrum'u görün.
Siz son sürat hızla giden jeep’leri görün, arabasını canının istediği yere park eden, param var egosunda patlamak üzere dolaşan insanları görün.
Avaz avaz bağırarak konuşan insanları görün neler konuşuyor bir dinleyin.
Herkes bağırıyor ama herkes.
Yükselmiş insanları, arsızları, yüzsüzleri görün.
Keşke Belediye saat başı anons etse, bağırmayın, arsızlaşmayın, şımarmanız için bir nedeniniz yok dese.
Ülkende çok dert var, size ne oluyor hayırdır dese.
Ey insan denen varlık, bak ne kendin ne dışkın para etmiyor, hayvan dışkısı kadar ederin hiç yok.
Bak denizler bile sana, senin salyanı sana iade etti, yüzüne suratına kustu anlasana.
Tabiat kusuyor anlayan yok.
Funda'nın aklındakiler…
... Oyuncu Pelin Karahan bir dergi için kapak olmuş ve söyleşi yapmışlar.
Pelin 7 yıldır evli ve bildiğim kadarı ile çok tatlı bir çocuğu da var.
Mutlu bir yuvası var.
Söyleşide "mutlu bir evliliğin sırrı nedir" diye soruyorlar.
"İyi evliliğin sırrı sabır" diyor.
Evlilikte karşılıklı saygı, sevgi ve anlayışı anlıyorum.
Ama "sabır" dediğimiz zaman kafam karışıyor.
Sabır denen şey zorluklara, senin için olmazlara katlanılan bir duygudur değil midir?
Yani iyi hiçbir şey için sabır beklenemez ki.
Mesela;
İyi bir şey yazayım, evlenecekler ama 3 ay var, kadın ya da erkek, düğün günü için sabırla bekliyorum, der mi?
Demez.
Düğün günümü ümitle, umutla, heyecanla bekliyorum denir.
Sabır denen şeyi.
Neden ve hangi konulara göstereceğiz.
İnsan ekmek parasıdır, çalışmaya zorunludur, iş arkadaşı, şefi, müdürü, patronu sabır gösterir anlarım.
Ama.
Mesela.
Bir adama ilgi duyuyorsun diyelim.
Ne anlatsan anlamıyor.
Senin yazdıklarına, aynı konu ile ilgili, tek satır cevap vermiyor, ki cevap vereceği konular var, olmalı.
Ama o kendi söyleyeceklerini yazıyor.
Aranızda alakasız, hatta komik anlamsız bir konuşmalar, yazışmalar oluyor.
Sabret ve hep anlat, hiç faydası yok.
Sabretmenin ne anlamı var.
Ben kendi adıma, tüm arkadaşlık mesafelerimde, adını ne koyarsan koy, kimseye sabretmiyorum.
Ve sabretmeyeceğim.
... Bodrum.
Kelimenin tam anlamı ile hıncahınç.
Havaalanında, bavul bekliyorlar, aile çoluk çocuk çok kalabalık.
6 yaşındaki oğlan koşturuyor, etrafa bakınıyor sanki bir şeyler arıyor.
Annnneeeee...
Annnnneeee....
Bitez nerede?
Kim bilir evde neler konuşuldu ki çocuk, uçaktan iner inmez havaalanında Bitez' i arıyor.
Bodrum'da evln yok ise, asla tatile gelinecek bir yer değil.
İnanılmaz pahalı.
İnanılmaz kalabalık.
Halk plajları çok kalabalık.
Özel plajlar girişi 400 TL’den başlıyor.
Yiyecek içecek almış başını gitmiş.
Mekanlar, plajlar aç kurt gibi bekliyorlar.
Canım ülkemde, iklim aynı zaten ve denizi şahane olan nice yerler var.
Çoluk çocuk akşamları o popüler mekanlarda şarkıcı dinleyeme gidemeyeceğinize göre, balıkçı balıkçı dolaşamayacağınıza göre. Neden daha mütevazı, daha şahane yerlere gitmiyorsunuz?
Konu güneş ve deniz değil mi.
Bizde Bodrum'daydık demek içinse çok yazık.
İnanın boş işler.