Ülkemizde yaşanan, bebek ölümlerine ve sebep olma nedenlerine inanmak ne kadar zor, değil mi?
Sebep olan canileri anlamak, para uğruna küçücük bebekleri öldürmek korkunç, değil mi?
Kalbin, merhametin, vicdanın olmadığı dünyada yaşamak hepimiz için çok zor.
İnanılmaz ve akıl almaz.
Bebek cinayetleri var
Kadın cinayetleri var.
Ve terör var.
Ekonomik kriz, pahalılık almış başını gidiyor.
İnsanlar, ülkede her sabah bir olaya uyanıyor ve gözünü açıyor.
Güzel ülkemizde yaşamanın bedeli bu olmamalı.
Hepimizin insanca, mutlu ve huzur içinde yaşamaya hakkı var, değil mi?
Böyle zamanlarda kendime anlattığım bir hikaye var.
Kendimi avuturum.
Ve kendime derim ki;
"Elbet bir şey olacak".
Hikaye şöyle:
Zamanlardan bir gün Beatles elemanları konser vermek üzere turneye çıkıyorlar.
Ve yolda kar fırtınasına yakalanıyorlar.
Ve aynı zamanda o kadar sis var ki, arabada
kendi ellerini bile göremiyorlar.
İçinde bulundukları araba, öndeki arabanın karda bıraktığı teker izinden yolu bularak ilerliyor.
Birden araba yoldan çıkıyor, yan yatıyor ve araba sürükleniyor.
Hepsi, mecburen arabadan titreyerek çıkıyorlar.
Ve başlıyorlar düşünmeye, buradan nasıl çıkacağız?
Bu arada içlerinden birisi der ki;
"Elbet bir şey olacak".
Paul Mc Carrtney bir kitabında bu hikayeyi yazıyor ve anlaşılır.
Ve diyor ki!
Karanlık ve moralsiz günlerimde tutunacak en güzel felsefem oldu.
"Elbet bir şey olacak".
Bu satırları okuyan siz, sakın.
Yüzeysel ve kaderci bir cümle sanmayın.
İnsana böyle zamanlarda yardım eden bir cümle.
Ne düşünüyorsunuz bilmiyorum.
Ama kendimizi karanlık tünellerde bulduğumuz, yolu çıkmaz sandığımız zamanlarda bize yardımcı olup küçük bir meşale yakmaz mı?
Bence yakmalı.
Bir kar çukurunda yan dönmüş arabanın içinde hayat bitmediyse.
Elbet bir şey olur.
Yaşıyoruz ve nefes aldıkça, hayat olayları bize ve bir yere yüklemeye devam ediyor.
Hayat hep bizi yoldan çıkaracak ve çaresiz bırakacak değil ya.
Sabrımızı zorlayan bir dünyaya uyanıyorsak her sabah.
Bir şeylerin içinden çıkamıyorsak eğer.
Biz nefes alıp verdikçe
Elbet bir şey olacak.
Kendimize sarılmalı, kendimizi sıkı sıkı teselli etmeliyiz.
Elbet bir şey olacak.
Funda'nın aklındakiler…
... Ah Reha ah, ah Muhtar ah.
Önce çok geçmiyor olsun, çok şükür hastaneden taburcu oldun.
Sağlığına kavuştun diyelim inşallah.
Hastane çıkışında, yorgun ve bitkin görünüyordun ve yoğun bakımda kaldın, 2 defa entübe edildin, çok önemli bir sağlık sürecinden geçtin.
Belki de ölümden döndün.
2 kişi kolunda, seni tutarak yürüyorsun, bacaklarında emboli çorabı var.
Saç baş darmadağın, tişörtün darmadağın seni niye öyle, hastaneden çıkardılar onu da anlamadım.
Seni tanırım, beraber yemek yemişliğimiz, telefon konuşmalarımız var ve o nedenle yazıyorum.
Çıkar çıkmaz, hayatındaki en önemli ve daima yanında olan kadın, Nilüfer'e laf söylemek oldu mu? Allah Aşkına.
Olmaz.
Karşı tarafa çocuklarımı veren Nilüfer hanımmış, bakacağız denir mi Allah Aşkına!
Denmez.
Her şeyim vardı, her şeyimi kaybettim, buna çocuklarım da dahil dedin.
Demeseydin keşke.
Önce, çok şükür sağlığıma kavuştum sonra herkes ile barışma zamanı diyebilirdin.
Hayat, insana ders verir öyle, değil mi?
İnsan başına gelen her olaydan ders alır değil mi?
Değil mi diyorsun.
Eh!
Hayatta ki en büyük imtihan, hastaneden çıkışında yanında olmayan bir kadın ve en önemlisi çocuklarının olmayışıdır.
Ah Reha ah.