UEFA Nations League ya da bizim bildiğimiz Uluslar Ligi macerasına birçokları gibi biz de pek alışamadık açıkçası.
Deve mi? kuş mu? belli değil, olsa olsa deve kuşu gibi bir şey bu organizasyon hele bizim gibi futbol özürlüsü birileri için bir nevi angarya oldu iki-üç ayda ve daha ne olduğunu anlayamadan “güm” diye küme düştük!
UEFA Başkanı Cefêrin’in icat ettiği ve hazırlık maçlarını kontrol etmek ve Avrupa Şampiyonasına alt seviyeden takımları da taşımak maksadıyla çıkılan yolda ilk etap biterken daha şimdiden rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu icat pek tutmadı.
Başlangıçta UEFA Ranking’deki sıralamaya göre takımları alt alta dizdiler ve üçerli gruplar oluşturdular. A Ligi- B Ligi- C Ligi ve D Ligi adlarını verdikleri kategorilerde takımlar; iki içeride iki de deplasmanda dört maç oynadı buna göre bulunduğu ligin kendi grubunda birinci olduysa üst lige terfi etti, ikinci olduysa durumunda değişiklik olmadı, grubu üçüncü bitirenler ise bir alt lige tenzil edildiler (ki biz işte bu şanssız taife içindeyiz.)
Bir kebapçı kavgası nelere mâl oldu bakar mısınız? Çeşme’de damatlarının işlettiği mekânla komşuları arasında yaşanan basit bir anlaşmazlıkta taraf olmasaydı Sayın Emparatorê, ta Bodrum’dan Çeşme’ye gecenin bir vakti mekân basmaya ve kavga etmeye gitmeseydi, şimdi Lucescu diye bir derdimiz olmayacaktı ve “küme düştük” diye karalar bağlamayacaktık.
Yapılabilecek en kötü tercihi yapmakta üstümüze yok maalesef. TFF, Fikret Başkan’ı Şenol Hoca konusunda ikna edemeyince panikle o sırada boşta olan eski tüfeklerden Mircea LUCESCU’ya teklif götürdü ve Zenith’den “kovulan” Lucescu ile 2+1 yıllık kontrat yapılıverdi hem de yıllık 2.5 Milyon €uro üzerinden. 73 yaşının baharında ve yaşıtları emekli maaşına talim ederek idame-i hayat ederken lotaryadaki büyük ikramiyenin vurması gibi bir şeydi bu Rumen teknik adam için.
Medyadaki bazı spor yazarlarına göre alt lige düşmemiz henüz çok toy olan futbolcu grubumuz için pişmeyi sağlama bakımından bir avantaj gibi görünse de biz bu kanaatte değiliz. Estonya ile Litvanya ile oynayarak nasıl gelişebiliriz ki? Oysa grup birincisi olsak ve A Ligi’ne terfi etsek rakiplerimiz Fransa, İspanya gibi Avrupa’nın devleri olsa ve onlarla mücadele ederek pişsek daha iyi olmaz mıydı? veya B Ligi’nde kalsak A’dan düşen Almanya gibi rakiplerle veya bizi daha zorlayacak B Ligi takımlarıyla yarışsak fena mı olurdu?
Teknik Direktörümüz Mircea LUCESCU ile olan kontrat Mayıs 2019’da bitiyor. Lucescu medyadaki dostları aracılığı ile +1 yıllık opsiyonun hemen kullanılması ve hatta 2 yıllık yeni bir kontrat daha yapılması isteğini pompalıyor piyasaya. Gerekçe olarak da “altı ayı kalmış bir hocanın sözünü dinlemez futbolcular” diyor. Lucescu’nun tercih edilmesi zaten yanlış iken bir de kontratının uzatılması katmerli hata olur. Allah esirgesin!
Pep GUARDIOLA veya Jurgen KLOPP gibi sağlam futbol felsefesi olan hem yarışmacı hem yetiştirici bir Teknik Direktör getirmeyeceksek Milli Takım Teknik Direktörlüğü için yerli ve milli bir çözüm/isim bulmak sıkıntılarımızı giderebilecektir.
Futbol Federasyonu’nun görev süresi de Mayıs 2019’da doluyor ve kulisler şimdiden yavaş yavaş ısınıyor. “Her gönülde bir arslan yatar” sözünde olduğu gibi Federasyon Başkanlığı için birçok aday var daha şimdiden. Galiba yeni federasyonun yeni hocayı belirleyip, plan-programını ona göre yapması doğrusu olacaktır şu durumda. Yani dişimizi sıkalım altı ay daha Lucescu’ya mecburuz.
İyi haftalar dileklerimizle,