Geçen yazıda Altıncı İmar Dalgasının yeniden şekillendireceği siyaset için önemli olan temel noktaları başlıklar halinde özetlemiştim.

Geçen yazıda Altıncı İmar Dalgasının yeniden şekillendireceği siyaset için önemli olan temel noktaları başlıklar halinde özetlemiştim. Şimdi bunları açıklamak istiyorum. Bu yazıda Yeni Kuşakların Talepleri ve Toplumun İhtiyaçlarını ele alacağım. Devamı Pazartesi günkü yazımda olacak. İlk önce genç kuşakların talepleri ile başlayalım. Çünkü her imar dalgası yeni bir kuşakla paralel yükselmektedir.

YENİ KUŞAKLARIN TALEPLERİ

Burada yeni kuşakla kastettiğim 20 – 30 yaş arası gençlerimizdir. Bunların bazıları üniversite öğrencisi bazısı da hayata yeni atılmış gençlerdir. Kimisi evli ama çoğu da bekârdır. Benim hem öğrencilerim arasında gözlemlediğim hem de kamuoyunda çeşitli anketlerde izlediğim verilere göre bir değerlendirme yaptım. Tabii ki bunlar, yine de, benim şahsi kanaatimi yansıtmaktadır.

Bireysel hak ve özgürlüklere daha fazla saygı gösteren bir toplum:

1940 - 60 arası doğan kuşak yani Demirel’in adını verdiğim Üçüncü İmar Dalgasının genç kuşakları idealist ve “Her şeyden önce vatan!” diyen bir zihniyete sahipti. Bunlar benim babamın da dahil olduğu kuşaklardı ve sağ-sol kamplara bölünmüştü. Ancak sağcısı ve solcusu hepsinin ortaklaştığı nokta vatanseverlik ve tam bağımsız Türkiye idi. 1960 – 1980 arası doğan kuşak, yani benim içinde bulunduğum kuşak, Özal Dalgası adını verdiğim Dördüncü İmar Dalgasının genç kuşağıydı. Bizler babalarımıza göre siyasete daha mesafeli, ortak milli değerlere sahip ve dışa açılmaya da hazır bir kuşaktık. Bizim hem talihimiz hem talihsizliğimiz yeni bir teknoloji paradigmasının yükseldiği ve dünya jeo-politiğinde kırılmaların yaşandığı bir geçiş dönemi kuşağı olmamızdır. 1980-2000 yılları arasında doğan kuşak için öncelik etnik ve dini aidiyetler olmuştu. Benim Erdoğan Dalgası adını verdiğim 2003 – 2022 arasındaki Beşinci İmar Dalgasının genç kuşakları aidiyetlerini daha çok mezhepleri, etnik mensubiyetleri ve doğdukları bölge ile tanımlamaktaydılar. Yani şu anda hâkim siyasi paradigma bu kuşakların tercihlerini yansıtmaktaydı. Ancak 2000’den bu yana doğan yeni kuşaklar dijital teknolojinin sağladığı imkânlarla küresel bir toplumun da mensupları oldular. 2000’den bu yana dini ve etnik mensubiyetler etrafındaki yıkıcı siyasi tartışmalardan bıkmış görünmekteler. Onlar, her şeyden önce, kolektif haklar değil bireysel hakları önemsemekteler. Ailelerinin, toplumun ve devletin onların yaşam tarzları, tüketim tercihleri ve gelecek hayallerini baskılamasını istememektedirler. Yani bu genç kuşak daha fazla özgürlük istemektedir.

Daha seküler bir toplum ve inançlara / inançsızlığa saygılı bir laik devlet:

Sayın Cumhurbaşkanının damgasını vurduğu 2003-2022 arası dönemde şehirlileşme çok hızlanmış, yüksek öğretim yaygınlaşmış ve gençler daha fazla yurt dışı ile temasa geçmişlerdir. Bireysel hak ve özgürlük talebi artan şehirlileşme ve küreselleşmeyle birlikte, kaçınılmaz olarak, seküler bir toplum talebini getirmektedir. Seküler toplum, temel kuralları ve sosyal ağları dini ve etnik normlara bağlı olmayan bir toplumdur. Böyle bir toplum, aynı zamanda hem inançlara hem de inançsızlığa saygılı bir laik devlet talep eder.

Eğitimde, sağlıkta ve çalışma hayatında fırsat eşitliği:

Özellikle öğrencilerimden yoğun olarak aldığım intiba genç kuşakların en çok şikâyet ettiği ve kaygılandığı sorunun eğitimde, sağlıkta ve çalışma hayatında fırsat eşitliğinin olmadığı yönündeki görüşleridir. Gençler devletin her şeyden önce onlara yaşanabilir ve sürdürülebilir bir toplumsal yaşamın temel koşullarını sağlamasını istemektedir. Torpilin ve kayırmacılığın sonlanmasını talep etmektedirler.

Kadınların daha aktif ve söz sahibi olduğu bir toplum:

Bütün anketlerde ortaya çıkan temel vurgu noktalarından biri gençlerin erkek egemen bir toplumdan çok kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu ve bazı konularda da kadınlara pozitif ayrım yapılan bir toplumda yaşamayı arzuladıklarıdır. Bunda son on yılda artan lümpen muhafazakârlık ve kadın cinayetlerinin de payının yüksek olduğunu düşünüyorum.

Çevresel duyarlılığın sözde değil özde olduğu bir toplum

Sadece Türk gençleri değil, aynı zamanda, bütün dünyada da genç kuşaklar çevresel sorunlara karşı önceki kuşaklara göre daha yoğun bir ilgi göstermektedirler. Bunun sebebi olarak bu son yirmi yılda doğal felaketlerin artması, iklim değişiminin etkilerinin hissedilmeye başlaması ve artan şehirlileşmenin yarattığı negatif dışsallıkların payı olduğunu düşünüyorum.

Mevcut siyasi partilerden hiçbiri bu sorunların tamamını açık yüreklilikle siyasetlerinin merkezine koymamaktadırlar. Her parti bu saydığım maddelerden bazılarına atıf yapmakta ama bunları siyasetlerinin önceliği haline getirmemektedirler. Aksine, siyasi öncelikleri bu taleplerle çelişmektedir.

TOPLUMUN İHTİYAÇLARI

Burada bütün kuşakların, yani yaşlısı ve genciyle bütün toplumun, ortak taleplerini seslendirmek istedim.

Bütün toplumun asgari müştereklerini içeren yenilenmiş bir toplumsal mutabakata dayalı milli kimlik ve aidiyet inşası:

1960’dan 1980’e kadar aşırı politikleşmiş ve düşmanlaşmış bir toplum, 1980 ve 2000 arasında tarihten gelen geleneksel ortak değerlerinin de yıpranmasıyla karşılaştı. Burada hızlı liberalleşmenin de payı büyüktür. 2000 ve 2016 arasında ise Türk toplumunu etnik ve dini farklılıklar etrafında çatışan gruplara bölündüğünü tecrübe ettik. Bugün toplumumuzun en önemli ihtiyacı hepimizin sahip olduğu ortak ve kurucu değerler etrafında yeniden bir araya gelebilmemizdir. Siyasetin dilinin ve vaatlerinin buna göre şekillenmesi en önemli zorunluluktur.

Geçmişiyle, bugünüyle ve yarınıyla barışık bir toplum:

Benim gözlemim şudur: Bu toplumun ortalama insanının ne İslam dini ve İslam’ın farklı yorumlarıyla, ne Cumhuriyetin kurucu kadroları ve değerleriyle ne de tarihiyle bir sorunu olmadığıdır. Millet Atatürk’le Abdülhamit Han’ın, Osmanlıyla Cumhuriyetin, Hacı Bektaş’la Şah-ı Nakşibend’inyarıştırılma sından memnun değildir. Bunlar hepimizin ortak geçmişidir. Dünüyle barışık olmayan bugünüyle, bugünüyle barışıl olmayan yarınıyla barışık olamaz. Siyasetin ve devletin bu konsensüsü sağlaması gerekir.

Özgürlük ya da bağımsızlık arasında tercih yapmak zorunda kalmayan ama hem özgür hem de bağımsız bir toplum:

Milletimiz hem bireysel özgürlüklerine hem de devletin bağımsızlığına düşkündür. Ne yazık ki mevcut siyasi yapı, bağımsızlık için (beka meselesi diyerek) bireysel özgürlükler ve demokrasiden taviz vermek isteyenlerle özgürlük ve demokrasi için (“Aman ABD’yle, Avrupa’yla bozuşmayalım, ne diyorlarsa yapalım” diyerek) bağımsızlıktan taviz vermek isteyenler arasında bölünmüştür. Bilinsin ki milletimiz hem özgürlük hem bağımsızlık istemektedir.

Tüm ülkede gelişmiş ülke yaşam standartlarına sahip bir toplum:

İnsanlarımız 2003 – 2014 arası yaşanan büyük refah artışına kendi yaşam tarzlarını uyarladılar. Bugün bu refah düzeyinden geri düşmek istemiyorlar. Bunun ötesinde, Türk milletinin gözü de açılmıştır. Millet gelişmiş ülkelerdeki bireylerin yaşam standardını istemektedir. Hiçbir siyaset “Aza kanaat edin!” diyerek ne iktidar olabilir ne de iktidarda kalabilir.

Adalete, güvenlik kuvvetlerine ve ekonomiye güvenin yenilendiği bir toplum

Bunu açıklamama gerek yok sanırım. Kısaca özetlersem, millet herkesin kendi işine odaklanmasınıistemekte, kuvvetler ayrılığı, tarafsız ve bağımsız yargı ve makul iktisadi politikalar talep etmektedir.

Ekonominin gerçekleri ve devletin jeo-politiğini de Pazartesi’ye bırakalım.