Genelde biz iktisatçılar arasında "Nereden çıktı bu sürdürülebilirlik?
Genelde biz iktisatçılar arasında “Nereden çıktı bu sürdürülebilirlik? Gelişmiş ülkeler üretip, üretmek için enerji tüketip ve enerji tüketirken havayı kirletip refaha kavuştular. Şimdi sıra bizde!” minvalinde fikir üretenler çoktur. (İtiraf edeyim ki, ben de biraz bu iktisatçılara dahilim, DMD.) Ama bu yazıyı yazarken haberlerde Atina’nın kar fırtınası altında kaldığı, hükümete gensoru verileceği konuşuluyordu. Akabinde ABD’de büyük kar fırtınalarına dair bir haber geldi. Gerçek şu ki, doğa ve çevrenin sürdürülebilirliği bizim için hayatidir. Her ne kadar, kendimize yaşayacağımız beton, silikon ve dijital dünyadan sahte bir cennet yaratmış olsak da özümüz doğanın bir parçasıdır. Sürdürülebilir bir çevre olmazsa doğal afetler her geçen gün artacak ve şiddetlenecektir.
Elbette ki çevresel sürdürülebilirlik genel anlamda sürdürülebilirliğin sadece bir sütûnudur. Günümüzde ekonomilere, firmalara ve ailelere sürdürülebilirlik kriterleri dayatılmaya başlanmıştır. Bu kriterleri uygulayan da herhangi bir devlet gücü veya birleşmiş milletler değildir: Bizatihi küresel piyasaların kendisidir. Önümüzdeki dönemde çevre duyarlılığı olmayan, şeffaf, açık ve hesap verebilir yönetimlere sahip olmayan, aşırı borçlanan ve üretkenlik ile yeniliğe önem vermeyen firmalar kredi bulamayacaklar, bulsalar bile bu kredi düşük miktarda ve yüksek faizli olacaktır. Dış kredinin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu söylemeye bile gerek duymuyorum.
Muhakkak, bu kriterlerin, başta Çin olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasını yavaşlatmayı amaçladığı doğrudur. Gelişmiş ülke siyasetleri temelde gelişmekte olan ülkelerin kendilerine yetişmesini engellemeyi amaçlamaktadır. Bu yüzden çevrecilik, sosyal dayanışma, ayrımcılığın sonlandırılması ve açık toplum gibi kavramlar kullanılarak kendi menfaatlerine sonuçlar üretmeye çalışmaktadırlar. Ancak bu sürdürülebilirlik probleminin olmadığı anlamına gelmemektedir.
Bugün sizlere önümüzdeki dönemde şirketlere bir zorunluluk olarak dayatılacak olan üç kriterden bahsetmek istiyorum: Çevre bilinci, sosyal sorumluluk ve yönetişim. Bu kriterler orijinal olarak İngilizce “Environmental (çevresel), Social (sosyal) ve Governance (yönetişim)” kelimelerinin baş harflerinin bir araya getirilmesi ile oluşan ESG Kriterleri olarak bilinir. Aslında bu üç temel kriter sürdürülebilirliğin üç sütununun yansımalarıdır: Çevresel sürdürülebilirlik, iktisadi sürdürülebilirlik ve toplumsal sürdürülebilirlik. Sadece firmalar değil, aynı zamanda tüm toplumsal kuruluşlar ve devletler de bu ve benzeri kriterlere uyum göstermeye zorlanacaklardır. Bu zorlamayı yapmak için de küresel piyasanın kredi sopası kullanılacaktır. Ne demişler: “Parayı veren düdüğü çalar!”
ESG KRİTERLERİ: ÇEVRECİLİK, SOSYAL SORUMLULUK VE YÖNETİŞİM
ESG Kriterleri sosyal bilinç sahibi olduğu iddia edilen yatırımcılar için potansiyel yatırımları gözlemlemek ve ayrıştırmak için konulmuş ve bir firmanın faaliyetlerini tanımlı belli standartlar etrafında değerlendirmek için kullanılan kriterlerdir. Çevresel kriter bir firmanın çevreye karşı duyarlılık düzeyini belirlemeyi amaçlar. Sosyal kriter bir firmanın çalışanları, tedarikçileri, müşterileri ve faaliyette bulunduğu diğer topluluklarla ilişkilerini nasıl yönettiğini inceler. Yönetişim kriteri ise firmanın liderliği, yönetim gelirleri, iç ve dış kontroller ve hissedar hakları ile ilgilidir.
ESG kriterleri yatırımcıların yatırım yapacakları (yani hisse senedini alacakları veya borç verecekleri) firmaları değerlendirme açısından her geçen gün daha popüler olmaktadır. Birçok yatırım fonu ve borsa aracılık firmaları ESG Kriterlerine uygun ürünler geliştirmektedir. Özellikle çevreye zarar veren firmalardan kaynaklanan finansal riskin ölçülmesi için de ESG Kriterleri önem arz etmektedir. Bütün bunlardan şunu anlıyoruz: Uluslararası piyasalarda finansal kaynak, yani dış borç, bulabilmenin gittikçe artan önemde bu ESG Kriterlerine uyumluluğa bağlı olacağı öngörülebilir.
ESG KRİTERLERİ NASIL İŞLEYECEK?
Özellikle genç kuşaktan yatırımcılar, son yıllarda, paralarını kendi değer ve normlarını yansıtan projelere yatırmayı tercih etmektedirler. Buna bağlı olarak yatırım fonları ve borsa aracı firmaları ESG Kriterlerine sahip yeni enstrümanlar ve ürünler piyasaya sürmektedirler. ABD merkezli US SIF FOUNDATION kendi internet sitesinde amaçlarını şöyle tanımlamaktadır:
“Sürdürülebilir ve Sorumlu Yatırım Forumu olarak bizler, bütün varlık türlerinde sürdürülebilir yatırımı geliştirmenin öncü seslerindeniz. Misyonumuz her türlü yatırım uygulamasını sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda dönüştürmek, uzun dönem yatırımlar ile sosyal ve çevresel faktörlere duyarlı bir kuşağın geliştirilmesine odaklanmaktır. Vizyonumuz daha sürdürülebilir ve adil bir toplumda ESG Kriterlerinin bütün yatırım kararlarında anlamlı bir şekilde değerlendirilmesini sağlamaktır.”
Yine US SIF Foundation’a ait son raporda 2020 yılı başında yatırımcıların dünya çapında 17,1 trilyon dolarlık bir yatırım hacmini ESG Kriterlerine uygun firmalara aktardıkları bildirilmektedir.
ESG Krtiterlerine uygun yatırımlar, SIF Foundation’ın kendini tanıtım yazısında olduğu gibi çoğunlukla sürdürülebilir yatırım, sorumlu yatırım veya sosyal sorumluluk sahibi yatırım (SRI, İng. socially responsible investment) olarak da adlandırılmaktadır. Bir firmanın ESG Kriterlerine uyup uymadığını değerlendirebilmek için yatırımcılar çok sayıda göstergeyi ele almaktadır. Investopedia ve Treehuger’ın yaptığı bir ankette katılımcıların yüzde 60’ının ESG kriterlerine önem verdiği, yüzde 19’unun ise doğrudan portföylerini ESG Kriterlerine göre belirlediği bildirilmiştir. ESG Kriterlerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
Çevresel Kriterler:
Çevresel kriterler, en genel olarak, bir firmanın enerji tüketim miktarını, atık politikasını, yol açtığı çevre kirliliğini, doğal kaynakları ne ölçüde koruduğunu ve hayvan haklarına duyarlılığını içermektedir. Çevresel kriterler, ayrıca, bir firmanın karşılaşabileceği her türlü çevresel riski ve firmanın bu riskleri nasıl yöneteceğini değerlendirmede de kullanılabilir. Örneğin bir firmanın yol açtığı toprak, su ve hava kirliliği, atık politikası ve sıfır atık ilkesine uygun üretim yapıp yapmadığı, üretim sonucunda ortaya çıkan zehirli gaz emisyonu ya da hükümetin koyduğu çevre koruma tedbirlerine ne kadar uyduğu gibi kriterler uygulanabilir.
Sosyal Kriterler
Sosyal kriterler firmanın iş ilişkilerini değerlendirmekte kullanılır. Firmanın vizyon ve misyonunda ifade ettiği değerleri paylaşan tedarikçilerle mi çalıştığı, firmanın kârlarının bir kısmını sosyal sorumluluk projelerine ayırıp ayırmadığı, firmanın çalışanları için ne derecede iş güvencesi ve sosyal güvenceyi sağladığı, çalışanlarının sağlık harcamalarına ne derece destek verdiği veya firmanın hissedarlarının menfaatini ne kadar dikkate aldığı gibi sorulara cevaplar aranılır. Bunlara ek olarak firmanın müşterilerinin ve genel tüketicinin haklarına ne ölçüde riayet ettiği de önemli bir kriterdir.
Yönetişim Kriterleri
Yönetişim Kriterinin en önemlisi firmanın bütün kayıtlarının kesin ve şeffaf olması ve firma hissedarlarının önemli yönetim kararlarında söz hakkı sahibi olmasıdır. Bunun dışında firmanın asli faaliyetinden kaynaklanmayan yönetim risklerinin bulunup bulunmaması da önemlidir; örneğin, bir firmanın yönetim kurulu üyeleri arasında şahsi çıkar çatışmalarının firmanın yönetimine yansımaması gerekir. Başka bir örnek de firmanın politik destekle çeşitli imtiyazlara sahip olmamasıdır. Tabiî ki firma kanun dışı işlerle de iştigal etmemelidir.
Tabii ki, hiçbir firma ESG kriterlerini tam olarak karşılayamaz. Aynı zamanda yukarıda bahsedilen kriterler ölçülebilir olmalı ve bu ölçme işleminde net göstergeler kullanılmalıdır. Eğer bu göstergeler üretilebilirse, firmaların bilançoları ve resmi kayıtlarından elde edilen bilgiler ile ESG Kriterleri doğrultusunda büyük oranda değerlendirilebileceği söylenebilir.
Pekiyi pratikte bu firmaları neye göre değerlendiriyorlar? Türk firmalarının ESG kriterleri açısından durumu nedir? Bunu da Cuma’ya bırakalım.