Klasik 24 Nisan sendromu ile gene ülkemize, devletimize ve doğrudan üzerimize çullanma adetlerini yine yaptılar.
Öncelikle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve çocuk bayramı hepimize kutlu olsun. Tüm halkımız ve ülkemiz için güzelliklere vesile olsun. 23 Nisan ne kadar güzel ve coşkulu geçerse ardından, hemen bir sıkıntı yaşatmaya çalışıyor ve saldırılarına devam ediyor dış mihraklar…
Klasik 24 Nisan sendromu ile gene ülkemize, devletimize ve doğrudan üzerimize çullanma adetlerini yine yaptılar. Sözde Ermeni katliamını, gündemimize oturtmaya çalışıyorlar. Aslında kendilerinin de inanmadığı bu yalan dolu hikâyeye, her yıl değişik bir kılıf, kişi ya da kaynakla karşımıza çıkarıyorlar.
Üstelik her yıl aynı yalanı evirip, çevirip dünyanın önüne koyanlarda aynı kişi ve ülkeler. Bıkmadılar, usanmadılar. Ermeni kardeşlerimizi ve yurttaşlarımızı her türden kurum ve kuruluş, konuya hiç muhatap olmayan, hatta konudan haberi olmayan ülkelerden gelen yorumlar kanımızı dondurmaktadır. Kendi tarihsel ayıplarını örtmek hatta unutturmak için bizi yem olarak kullanmaya çalışmaktadırlar.
Öyle alakasız bir saldırı ki bu artık önemini ve ciddiyetini de yitirdi. Sadece belli amaçlara hizmet etmek için 364 gün unutulan bir konu iken 24 Nisan’da üzerine benzin dökülen kamp ateşi edasıyla ele alınır oldu. Bu yılda gene öyle bir senaryo yaşıyoruz.
Tarihçilerin ve belgelerin açıkça yalanladığı, Ermenistan hükümetinin belge paylaşımı yapamadığı, Türk devletinin arşivlerini açmasına ve tüm çalışmalara tarafsızca katılmayı taahhüt ettiği her nedense Avrupa’nın ve Avrupa mahkemelerinin bile yok saydığı bu durum; ABD, bürokratik Ermeni lobisi ile başta Almanya gibi soykırım yapmış ülkeler tarafından kasıtlı olarak gündeme getiriliyor. Davalar açılıyor, olmuyor. İddialar atılıyor, olmuyor. ABD senatosunda bırakın olayları, kendi tarihini bilmeyen bazı senatörler çalışmalarda bulunuyor ama olmuyor. Tek işi kendisini sergilemek olan bazı kişiler tweet atıyor olmuyor, olmuyor... Yalanlar tutmuyor. Tutmayacak da...
Uydurulduğu şekilde yaşanmış olaylar olsa, Almanya’nın Yahudilere yaptığı zulüm, Fransızların ve İtalyanların Afrika’da yaptıkları, İngilizlerin Hindistan’da ve Avustralya’da Amerikalıların kendi ülkelerinde Kızılderililere yaptıkları, Amerikalıların Vietnam’da, Basra’da, Ortadoğu’da, Kolombiya’da, Meksika’da dünyanın birçok bölgesinde sırf azınlık diyerek yaptıkları, Portekizlilerin ve İspanyolların güney Amerikalı yerlilere yaptıkları soykırım değil mi? Dış güçlerin tarihi geçmişine baktığımızda bu kadar ortada yapılmış zulüm, mezalim ve ahlaksızlık var. Herkes sütten çıkmış ak kaşık değil.
Yüzyıllardır ülkemize toprağımıza yönelik hayâsız saldırıları, Kıbrıs’ta EOKA’yı, insanımızı şehit eden ASALA, PKK’yı, FETÖ hainliklerini görmeyenler, hissetmeyen vicdanlar hangi yüzle bizi itham ediyorlar... Anadolu’ya çıkan kadınımıza, kızımıza, erkeğimize tecavüz eden, kurşun sıkan, eziyet eden o ordular ve onlara yardım eden içimizdeki tüm hainlerin Anadolu topraklarında işleri neydi?
Bizi soykırımla itham edenler acaba kendi arka bahçelerine bakabiliyor mu?
Nitekim tarih, tarihçilerin işidir. Yazılı tarihte ortadadır. Geçmişi, bu günden yazamazsınız. Olan ne varsa olmuştur zaten. Neden tarihçilerin bir araya gelip ortaklaşa bir sonuca varmaları istenmiyor. Çıkacak sonuç bizi korkutmazken tarihi geçmişimizi suçlamaya çalışan iddia sahipleri hala havanda su döverek olmayan şeylerin hezeyanlarını yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyorlar.
Şimdi neden bu eğip, bükmeler ve bizi suçlu gösterme çabaları! Artık yetmez mi yalanlar iftiralar? Milletleri, halkları birbirine kırdırmak için yapılan oyunlar… Hep söyledik söyleyeceğiz. “Türk olmak zordur, çünkü dünya ile savaşırsın. Türk olmamak daha zordur. Çünkü Türk’le savaşırsın.”