Bu coğrafyada özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana hiçbir örgüt, hiçbir hareket hatta devletlerin çoğu kendi siyasal ajandalarına göre hareket etmiyor, edemiyor.
Siyasal hareketler ve örgütlerin büyük kısmı bu coğrafya üzerinde tahakkümü olan büyük güçlerin güdümüne giriyor ya da girmek zorunda kalıyor. Hatta bazıları bizzat o güçler tarafından kurduruluyor, kullandırılıyor, işleri bitince de yok ediliyor.
Son yüz yılda söz konusu büyük güçler, bu bölgedeki emellerinin büyük kısmını Kürtler üzerinden gerçekleştirmeye çalıştı.
Bölgenin özellikle zengin enerji kaynakları üzerinde hüküm sürmek isteyen güçler, bu amaçları kapsamında bölge ülkelerini kendilerine bağımlı kılmak için hep Kürtleri ve Kürt sorununu kullanageldiler.
Kürtlerin son yüz yıllık tarihleri bunların sayısız örnekleriyle doludur.
Bu güçler, bir yandan bölge ülkelerini Kürtler üzerinde baskı ve şiddet uygulamaya yöneltirken bir yandan da Kürtleri bu devletlere karşı kışkırtarak Kürt meselesinin sürekli şiddetle iç içe süregelmesine yol açtı.
Bu şekilde hem Kürt örgüt ve hareketlerinin iplerini ellerinde tutmaya hem de bölge ülkelerini yumuşak karınlarından sürekli vurarak bu ülkelerin de kendi arzu ettikleri yönetimlerin elinde olmasını sağlamaya çalıştılar.
Stratejik ve jeopolitik önemi nedeniyle hedeflerinin başında gelen ülke Türkiye olduğu için, söz konusu güçler, Kürt meselesini en çok Türkiye’ye karşı kullandılar.
Son 40 yıldan bu yana PKK’ya verdikleri destek üzerinden bu emellerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Ancak son dönemde, Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü ve paralelinde bu örgütün yok edebilme ihtimali belirince, bugüne kadar daha çok gizliden gizliye, daha çok istihbarat örgütleri üzerinden destekledikleri PKK’yı doğrudan himayelerine aldılar.
Barış Pınarı Harekâtı ise PKK ile birlikte kucağında oturduğu, himayesinde olduğu güçlerin de tıpış tıpış geri çekilmesine yol açınca söz konusu güçler yeni bir arayışa yöneldi.
Bu arayış, epey süredir kendi dilimiz ve kalemimiz oranında dikkat çekmeye çalıştığımız PKK ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bir araya getirilerek Türkiye’ye karşı kullandırılacak “Kürt cephesi”ni büyütme çabası.
Bu çerçevede bir süreden bu yana PKK’nın Suriye yapılanması PYD ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başındaki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve ona yakın Suriye Ulusal Kürt Konseyi (ENKS) arasında çeşitli görüşmeler yaptırılıyordu.
Washington ve Paris’in girişimleriyle yürütülen bu görüşmelere paralel olarak Erbil yönetiminin Türkiye’ye karşı pozisyon alması da sağlandı. Bu çerçevede Erbil merkezli yayın organları üzerinden yoğun şekilde Türkiye karşıtı bir algı operasyonu yürütüldü ki bu aynı yoğunlukta sürüyor.
Bu konuda son girişim ENKS yöneticileriyle PYD’nin askeri kolu YPG’nin omurgasını oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) başındaki isim olan Türkiye’nin de kırmızı bültenle aradığı Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin’in masaya oturtulması oldu.
Erbil merkezli yayın organlarına göre Ferhat Abdi Şahin’in “Birlikte hareket edelim” diye çağrıda bulunduğu Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin eski Başkanı Mesut Barzani’nin yönlendirmeleriyle yapılan görüşmelerde önemli ölçüde görüş birliği sağlandı.
Bu konuda kesin bir anlaşmaya varılması konusunda çabalarına devam edeceklermiş.
Söylemsel olarak “Kürtlerin birliği” adı altında yürütülen çabaların “Türkiye’ye karşı ortak hareket etmek” olduğunu anlamak zor değil.
Türkiye ile iyi ilişkilerin kendisi için yaşamsal önemde olan Erbil’in intihar anlamına gelen bu adımlara neden yöneldiğini anlamak zor. Ancak geçtiğimiz haziran ayında Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde başbakanlık koltuğuna oturan Mesrur Barzani’nin Washington yönetimi ile yakın ilişkileri Erbil yönetiminin Türkiye karşıtı politikalara yönelmesinin nedenini anlatmaya yetiyor.
Türkiye ile ilişkileri bozmamaktan yana olan Başkan Neçirvan Barzani’ye oranla babası Mesut Barzani ile Washington ile Paris’in desteğiyle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde giderek daha güçlenecek gibi görünen Mesrur Barzani döneminde Erbil-Ankara ilişkilerinin yakın zamanda tamamen kopması yüksek ihtimal.
Hatta bu kopuş Ankara’nın Erbil’i düşman olarak nitelendirmesi noktasına varabilir ki böyle bir durum Türkiye düşmanlığının giderek yoğunlaştığı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin son 15 yılda sağladığı gelişimi hızla gerileterek yok oluş sürecine götürebilir.