Geçtiğimiz günlerde gündeme damgasını vuran bir ifade karşımıza çıktı: "Beyin çürümesi."

Oxford Sözlüğü'nün literatürüne giren bu ifade, aslında çok zamandır bizim de kendimizi sorguladığımız bir yaklaşımın karşılığı oldu. Gündelik hayatımızın içine dijital dünya dahil oldu derken, şimdi dijital dünyanın içinden çıkamaz haldeyiz. Aynadaki suretleri, çevremizdeki insanları, sosyal yaşantımızı es geçiyor, kendimizi büyük bir dijital dünyanın içinde buluyoruz. Bu kaos, bizi esir almış durumda. Saniyeler içinde yeni bir görseli takip etme, bizimle hiç alakası olmayan olaylara ve konulara maruz kalma sonucunda büyük bir psikolojik algı ve işgale uğruyoruz. Zaman ne kadar eğlenceli geçiyor gibi düşünürken, aslında kıymetli hazinemiz zamanı zayi ediyoruz.

Bu kaostan ve karmaşadan arınmak için dönem dönem sosyal medya detoksu yapmalıyız. Telefonu bir kenara bırakın, aynadaki suretinize, eşinizin ve ailenizin gözlerine, gökyüzünün güzelliğine, gece yıldızlara akan hayata dijital medyadan değil, canlı canlı şahitlik edin. Bize tanınmış hayatı, ekranımıza düşen başkalarının hayatını izleyerek, takip ederek tüketmemeliyiz. Tabii ki sosyal medya kullanıcısı olacağız, ancak tamamen bütün bir adanmışlıkla kendimizi bu mecrada zayi etmemeliyiz. Duygu durum bozuklukları, dikkat dağınıklığı, gerilim, ayrışma gibi durumların en önemli sebebi, sosyal medyaya bu kadar esir olmamızdır. Bazen sakinlik, dinginlik, huzur hepimize, en çok da kendimize iyi gelecek. Şimdi yavaşça elinizdeki telefonu bir kenara bırakın, seviyorsanız bir bardak çay, yoksa bir fincan kahveyle kendinizle bir müddet sohbet edin.

Muhabbetle...