Bugünkü ve bir sonraki yazılarımda, 1950'den bu yana Türkiye'nin siyasetinde hâkim olan ve on yıllar geçtikçe artan bir hızla etkisini arttıran popülizmi anlatmaya çalışacağım.

Türkiye’de son bir haftada dolar kuru tutulamaz bir şekilde yukarıya fırladı. Bunun arkasında tabiî ki, dışarıdan ithal etkenler de bulunmaktadır. Ancak kurdaki bu trendin ana âmilinin Merkez Bankası’nın politik amaçlarla kendi yasasıyla zorunlu kılınan amaçları karıştırması, doğru uzun dönemli strateji çizip bunu yanlış araçlarla uygulaması, bazen de doğru araçları yanlış yönde kullanması ve en sonunda da doğru dürüst bir iletişim stratejisinin bulunmaması olduğu söylenebilir. Ancak uygulanan her politika yanlış da olsa doğru da olsa toplumda birilerine kazandırırken diğerlerine kaybettirir. Şu anki durumda servetlerini döviz cinsi tutanlar, ihracatçı ve turizmciler, dövizle maaş alanlar kazanırken yurt içine satış yapan üretici ve ithalatçılar, döviz borcu olanlar, TL cinsi gelir ve servet sahibi olanlar ve geniş memur, emekli ve çiftçi kesimleri kaybetmektedir. Yine de bu kısa dönemli etkidir. Uzun dönemde, iktisat bilimine göre doğru politikalar herkese kazandırırken, yanlış politikalar herkese kaybettirir.

Bugünkü ve bir sonraki yazılarımda, 1950’den bu yana Türkiye’nin siyasetinde hâkim olan ve on yıllar geçtikçe artan bir hızla etkisini arttıran popülizmi anlatmaya çalışacağım. Popülist siyasetin nasıl ortaya çıktığı ve bunun siyaset diline nasıl yansıdığını, sonunda da hangi iktisadi sonuçlara yol açtığını açıklamak istiyorum.

POPÜLİZM NEDİR?

Popülizm birbirinden farklı bir grup politik duruşa verilen addır ve bu grupların ortak yanı da şudur: Popülist gruplar kendilerinin tanımladığı bir “halkın” hak ve menfaatinden yana olduklarını ve bu halkın menfaatlerini karşı olduğunu iddia ettikleri “elitlere” ise karşı olduklarını söylerler. Popülizm kavramı On Dokuzuncu Yüzyılda geliştirilmiş ve bu kavram bugüne kadar çeşitli politikacılar, partiler ve siyasi hareketleri tanımlamak için kullanılmıştır. Sosyal Bilimcilerin çoğunluğu bu tanımı kabul ederken, bazı sosyal bilimciler bu kavramı farklı tanımlamış, bazıları da kavramı başından reddetmişlerdir. Biz analizimizi bu tanıma bağlı olarak yapacağız.

Yukarıda açıkladığımız tanım popülizmi açıklamak için kullanılan fikrî yaklaşıma / ideational approach aittir. Buna göre, popülizm “halkı” ahlâki olarak iyi bir güç olarak tanımlar ve “halkın” tam karşısına da yolsuz ve kendi menfaatlerini düşünen bir grup olarak tanımladıkları “elitleri” koyar. Farklı popülistler “halkı nasıl tanımladıklarına göre” ayrılırlar, fakat bu tanım sınıf, etnik yapı, din, mezhep veya millet üzerinden yapılabilir. Kimi popülist için “halk” örneğin işçi sınıfı iken, kimisi için de memur veya çiftçilerdir. Bazı politikacılar örneğin çoğunluk tarafından ezildiğini iddia ettikleri bir etnik azınlığı “halk” olarak tanımlarken, başka politikacıların dilinde “halk” ümmet veya millet olabilir. Popülistler “elitleri” toplumdaki kurulu siyasi, iktisadi ve kültürel düzenin sahibi ve yönlendiricisi olarak tanımlar, onların hem homojen bir grup olduklarını söylerken hem de onları kendi şahsi menfaatlerini “halkın” menfaatlerinin üstünde tutmakla suçlarlar. Bu suçlama, bazen, “elitlerin” dış güçlere, üst akla ve yabancı mihraklara çalıştıklarını dillendirmeye kadar varır. Popülist partilere ve sosyal hareketlere çoğunlukla kendilerini “halkın sesi ve kurtarıcısı” olarak vazeden karizmatik ve baskın karakterli bireyler liderlik eder. Denebilir ki, popülist siyasi hareketler lider merkezli hareketlerdir. Fikrî yaklaşıma göre popülizm farklı ideolojilerle evlilik yapabilir. Popülist sosyalist hareketler olabileceği gibi, popülist liberal veya popülist milliyetçi hareketler de olabilir. Bu tabiî ki, ilgili popülist hareketin halk tanımıyla bağlantılıdır. Bu yüzden popülistler siyasi yelpazenin en solundan en sağına her tarafında kendilerine yer edinebilirler. Netice olarak, bu sebepten, popülist hareketleri sağ kanat popülistler ve sol kanat popülistler olarak sınıflandırmak genel kabul görmüştür.

SAĞ VE SOL KANAT POPÜLİZM

Yukarıda da bahsettiğim gibi, popülizm sağ veya sol siyasi hareketlerle beraberlik oluşturabilir. Popülizm, halkın menfaatlerini savunduğu için kendi başına halkçılıkla veya solculukla bir tutulabilir ama dünya tarihinde solcu popülistler kadar hatta daha fazla sağcı popülistler de gözlemlenmiştir. Bazen popülist hareketler içinde birbiriyle zıt öğeler de bulunabilir: Örneğin özellikle gelişmiş Batı toplumlarında yabancı ve/veya İslam düşmanlığı yapan aşırı sağcı popülist hareketler aynı zamanda gelir dağılımında eşitsizliği gidermeye yönelik ve işçi sınıfının menfaatine olan sol politikaları da savunabilirler.

Popülist siyasi hareketlerin farklı ülke ve farklı zamanlarda eklemlendiği ideolojiler birbirinden çok farklılık gösterebilir. Birkaç örnek verelim: 1990’larda Peru’da popülist siyasetin karizmatik lideri Alberto Fujimori neo-liberal iktisat politikalarını savunurken, 2000’lerde Venezuela’nın karizmatik lideri Hugo Chavez ulusal sol bir iktisat politikasını savunmaktaydı. Bazen 2010’larda İtalya’da ortaya çıkan Beppe Grillo ve kurduğu siyasi parti Beş Yıldız Hareketi gibi merkezde yer alan ve liberal politikaları savunan popülistler de olabilir. Türkiye’de Demokrat Parti’yle başlayan AP, ANAP, DYP, Refah Partisi ve AK Parti’yle devam eden sağ siyasi iktidarlar muhafazakârlığın ve milliyetçiliğin farklı tonlarını içerseler de liberal politikaları savunan popülist partiler olagelmişlerdir. Bu Türk sağ partileri taşralı alt ve orta alt gelir gruplarını (o gruplar içinden kendilerine oy verenleri) halk / millet olarak tanımlayıp, yüksek bürokratları, eğitimli ve şehirli orta ve orta üst gelir gruplarını “elitler” olarak tanımlamışlardır. Hepsi de karizmatik liderlere dayanan partilerdir: Menderes, Demirel, Özal, Erbakan ve Erdoğan… Bazen sağ ve sol popülist partiler bir araya gelip koalisyon kurabilirler: 2015’te tekne kazıntısı Yunan komünistlerinin partisi Syriza ve aşırı milliyetçi Bağımsız Yunanlar’ın kurduğu hükümet gibi… Aşırı milliyetçi, ırkçı ve dinci popülist siyasetin doruk noktasını da Kasabanın Şerifi Trump’ın ABD’sinde gördük.

Fikri yaklaşımı savunan sosyal bilimciler sağ ve sol kanat popülistleri ayırırken, özellikle Avrupa Siyaseti bağlamında başka bir ayırım daha yapmaktadırlar. Onlara göre, sağ kanat popülist partiler kendilerine göre tanımladıkları “halkın” karşısına sadece “elitleri” değil ama aynı zamanda göçmen ve sığınmacıları da çıkarmaktadır. Bu bağlamda Avrupa’daki sağ popülist partiler yabancı ve İslam düşmanlığında birbirleriyle yarışmaktadırlar. Bunun yanında homoseksüeller, Yahudiler ve komünistler Avrupalı sağ kanat popülistlerin hedefine düşerken, sol kanat popülistler de ABD menşeli her kurum ve firmayı “halk düşmanı” ilan etmektedirler.

Genel olarak hem sağ hem de sol kanat popülistler toplumlardaki düşük gelirli, düşük eğitimli ve kasabalı güruha dayanırlar. Bu yüzden içinde bulundukları toplumun yüksek kültürüne, onun temsilcisi sanatçı ve düşünürlere, şehirli yaşam tarzına karşı bir söylem tuttururlar. Küçük kasaba tutuculuğunu, onun yaşam tarzını çağrıştıran alt kültürü ve dini anlayışı kendi kültür tanımlarında baş role yerleştirirler. Bizde sağ liderlerin popüler Arabesk sanatçılara, futbola, kadın programı sunucularına ve dış güçlere vurgu yapan yazar tayfasına yakınlıklarını da bu şekilde okuyabiliriz. Ortada yüksek bir imparatorluk kültürü ve musikisi, şiiri, mutfağı ve lisanıyla İstanbul’da şekillenmiş elit bir yaşam tarzı, kozmopolit ve tasavvufi inceliği içeren dini anlayış varken, bu siyasi partilerimizin bu özellikleri kuvvetlendirmek yerine yukarıda bahsedilen alt kültür unsurlarına teveccühü gerçekten manidardır. Öte yandan Türkiye’de tekne kazıntısı sol popülist hareketler “halk” olarak etnik ve mezhepsel farklılıklara atıf yapmış, muhayyel bir devrimi bu etnik ve mezhepsel gruplara ayrı bir devlet kurmaya kadar giden sapkın düşünceleri desteklemişlerdir. Öyle ki, bu sol popülistler işçi haklarını ve savunusunu bir tarafa bırakıp ya uyuşturucu kaçakçısı PKK’yı ve onun mahpus lideri eşkiyabaşı Apo’yu kendilerine kılavuz edinmişler ya da devlet düşmanlığını ABD’den gelen fonlarla finanse edilen FETÖ gibi yapılara iltisak ederek devam ettirmişlerdir. Bu ikinciler, kendilerini “liberal sol” olarak tanıtırken kamuoyunda “liboş” olarak bilinmektedirler.

Cuma’ya devam edeceğiz. Hepinizin Kandili mübarek olsun.