Ülkemizde yılın son ayına girilip milâdî yılbaşı yaklaşınca ülke gündemlerinden biri de “büyük” ikrâmiyeli “millî” piyango olur.
Bâzı insanlar milyonda bir olsa da “zengin” olma rüyâsını görmeye devam etmek, hayâtın maddî zorluklarını görmezden gelmek isterler. İster “millî” ister milletlerarası ister yasal ister yasa dışı olsun, piyango bir bahis çeşididir, yâni kumardır. “Şans oyunu” diyerek mâsumlaştırılmaya çalışılsa da her türlü piyango, kumardır. Kumar sebebiyle servetini kaybeden, üstüne gırtlağına kadar borç yapıp hayâtını karartan “ünlü” isimlerin düştükleri sefil durumu Türk kamuoyu çok iyi biliyor. Ama nedense piyango aleyhine hiçbir söylem gelişmiyor. Sanki kumar ve bahis kötü ama piyango iyi gibi bir algı var.
“Millî” Piyango
Türkçe “devlet” kelimesi hem “siyâsî yapılanma” hem de “çok büyük mutluluk ve tâhil” anlamında kullanılır. Kanunî Sultan Süleyman, bu kelimeyi her iki anlamda kullanarak şu şiiri yazmıştır: Halk içinde mûteber nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. “Başına devlet kuşu kondu” sözü bir insanın başına gelebilecek en güzel şeyi ifâde etmek için kullanılır. Ama nedense senelerce bir kamu kuruluşu olan ve özelleştirilmesine rağmen ismi değişmeyen bir kurum var: Millî Piyango. Günümüzde ülkece gurur vesilemiz olan gelişmeler için kullandığımız “yerli ve millî” tanımlaması, bir zamanlar devlet eliyle kumar oynatan bir kurumun adı olabiliyordu. “Millî Savunma” olur, “Millî Eğitim” olur, “Millî Takım” olur ama “Millî Piyango” olur mu? Bizim ordumuzun, eğitim sistemimizin, spor takımlarımızın itibârı bir kumar kuruluşuyla nasıl bir tutulabilir?! Böyle trajikomik bir şey var. Dahası, Millî Piyango teşkilâtının logosu kuş. Kuşun insanların üzerine pislemesini bir “işâret” olarak yorumlamak ve piyango bileti almak da bu trajikomedinin tüy dikilen kısmı. Türkiye Cumhuriyeti’nin “millî şef” lakaplı, ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 1968 yılında aldığı bilete 50 bin TL çıktığını ve o günlerde asgarî ücretin 248 TL olduğu notunu düşmek isterim.
Bilet kuyrukları
Piyango bileti alıp büyük ikrâmiye kazanma hayâllerinin kurulduğu yılbaşı öncesinde insanlar “şanslı bayi” olarak ünlenen yerlerden bilet almak için uzun kuyruklar oluşturur. Milyonlarca kişi her sene yeni yıla “zengin” olarak girme hayâlleri kurarlar. Ama para çıkınca ne yapacağı sorulanların hemen hepsi verdikleri cevaplarla “zengin olmak” ne demek olduğunu bilmediklerini gösterirler. Çünkü mesela dünya turuna çıkmak isteyenlerin birçoğunun pasaportu bile yoktur veya herhangi bir yabancı dil bilmezler. Bu, bir umut tâcirliğidir. “Size de çıkabilir” ve “Belki de sıra sizde” sloganlarıyla satılan her bilet aslında iskambil kâğıdından yapılan evden daha zayıf bir umut kurgusudur. Çekiliş yapılıp “şanslı numara” belli olunca, tam, yarım veya çeyrek bilete çıkmasına göre büyük ikrâmiyenin kaça bölündüğü hesaplanır. Ama kamuoyu bu sözde şanslı kişi veya kişilerin kim olduğunu öğrenemez. Bu kadar para bir güven sorunu yaratacağı için bu isimler kendilerini açıklamazlar. Bu nasıl bir tâlih, nasıl bir şans, nasıl bir zenginliktir ki, insan kendi ismini saklamak zorunda kalır? İsmini saklar çünkü o büyük ikrâmiyede, bilet alan ama umutları yıkılan milyonlarca kişinin gözü vardır. Bu kadar göz olan paranın hayrı da bereketi de olmaz ve olmuyor. O parayla yapılan hayır işleri ne kadar kabûl olur, Allah bilir.
Emniyet supabı
İster millî piyango, ister toto, ister loto, ister at yarışı, ister kazı kazan adıyla olsun, bu organizasyonlar, insanların hayatlarındaki yanlışlıklara karşı tepki gösterme güdülerini zayıflatır. “Parayı vurup”, “hayâtını kurtarma” hayâlî kuran kişi, “bu sefer olmadıysa bir dahaki sefere” gibi bir züğürt tesellisiyle tepkisizleşir. Sorunun üzerine gitmek yerine çâreyi başla yerlerde alır. Her defâsında “bir sonraki sefer” yakalanmak istenen bu sözde fırsatı daha sık yakalamak isteyenler, sanal âlemin karanlık ve yasa dışı adreslerinde kumar batağına saplanır. Dimyat’ta pirince giderken evdeki bulgurdan olduğu için birikimini kaybeden, âilesini kaybeden hatta hayâtına son verenlerin sayısı maalesef hiç de az değildir. Hayatlar biter, ocaklar söner ama piyango amacına ulaşır ve toplumsal bir patlama olmaz. Bu züğürt tesellisinin küresel ekonomik boyuttaki adı kapitalizmdir. Kapitalizmin komünizme üstün gelmesinin sebebi budur. Komünizmde ne kadar çalışırsa çalışsın aynı miktarda kazanan biri, kapitalist sistemde milyonda bir olsa da milyoner olma ihtimâlinin câzibesine kapılır. “Başarı hikâyesi”nin kitabını yazan üç beş kişinin sahte parıltısıyla gözü kamaşan milyonlarca insan, “Godot’yu beklemek”ten daha umutsuz hâlde olduklarını anlayamazlar ya da anlamak istemezler.
Lenin’in piyangoya bakışı
Burada komünizm güzellemesi yapacak değilim. Ama Lenin, Kır Yoksulları adlı eserinde piyangoyu şöyle anlatır: “Örneğin benim 50 ruble değerinde bir ineğim var. Bu ineği daha yüksek bir fiyata satmak istiyorum ve bunun için toplam 100 rublelik bir piyango düzenliyorum. Herkese 1 ruble değerinde bilet almayı öneriyorum. Yâni 50 rublelik ineği 1 rubleye alma ihtimâli sunuyorum. Herkes ineği almak istiyor ve bilet alıyor. 100 ruble toplandığında piyango çekiliyor. Piyangoyu kazanan, ineği bir rubleye almış oluyor ve diğerleri hava alıyor. İnek ucuza mı geldi? Hayır, çok pahalıya geldi, çünkü değerinin iki katı para ödendi ve çünkü iki kişi – piyangoyu düzenleyen ve ineği kazanan – hiçbir şey yapmadan kazanç sağladılar. İneğin sâhibi iki katı para kazandı. Piyangoyu kazanan da 50 rublelik ineği 1 rubleye aldı. Bunu paralarını kaybeden 99 kişiye 1’er ruble kaybettirerek yaptılar. Demek ki piyango halk için kazançlı olduğunu söyleyenler halkı basitçe aldatmaktadır.” Şunu da eklemek gerekir ki, 50 ruble değerindeki ineğin fiyatı 100 rubleye çıkıyor. Yâni piyasada gereksiz bir enflasyon oluşuyor. Lenin her ne kadar bunu kapitalizme cephe alarak anlatmış olsa da, aslında esas sorunun insanların sahte bir kazanç elde etme zevkiyle geçici bir kâr elde edildiğini ve bunun tüketim kültürünü körüklediğini de belirtmek gerekir. Piyango biletini – kalbi temizdir diye! – çocuklara çektirmek de bu sinsi tüketim kültürünü mâsum hâle getirmiyor.
Piyango toplumu
Hayattaki beklentilerini piyangoya endeksleyen bireylerden oluşan bir toplumun kültürel yapısında, birçok kurumsal yapı bu sosyo-psikolojik eksende işlev görür. Mesela, alacağı diplomanın pek bir işe yaramayacağını ve işsiz kalma ihtimâlinin yüksek olduğunu bile bile üniversite okumak, üniversite okuyabilmek için sınav hazırlık kurslarına gitmek de bir piyango psikolojidir. Büyük oranda “dört yıllık bir zaman” kaybı olarak sonuçlanan üniversite süreci, “belki işe yarar” deyip diploma almak için yaşanan bir süreçtir. “Belki işe yarar” ile “Belki de sıra sizde” arasında ne fark var? Tıpkı 1 rublelik piyango düzenleyerek 50 rublelik ineğin fiyatını 100 rubleye çıkarmak gibi, “üniversiteli işsiz ordusu” söylemine rağmen her yıl milyonlarca kişi üniversitesi sınavına giriyorsa, hem üniversiteden beklentiler “büyük ikramiye” gibi tatmini zor seviyeye çıkar hem de bu tatmine nispeten çok az kişi ulaşabilir. Bir toplumdaki piyango kültürü yerleşmişse, bu kültür ya en zararlı hâliyle kumar ve bahis şeklinde ya en mâsum görünen hâliyle “belki işe yarar” düşüncesiyle diploma almak için üniversiteye okuma şeklinde pratiğe dökülebilir. Her ne şekilde olursa olsun, piyango kültürünün hâkim olduğu toplumda insanlar emeklerinin karşılığını değil başlarına geleni yaşarlar.