Size bugün Ara Güler'in hikayesinden bahsetmek istiyorum. Ölümünün hemen ertesinde ama ironik şekilde son doğum günüde Ara Güler Müzesi'nin açılışından… Kendisi de oradaydı.
Tekerlekli sandalyedeydi ama yine de oraya gelmişti. O ana kadar sadece fotoğrafçı olarak tanıdığım Ara Güler’in kıymetli bir yazar olduğunu orada öğrenmiştim. Ama bahsetmek istediğim ne fotoğrafçılığı ne de yazarlığı…
Bana göre Ara Güler’i eşsiz kılan şeylerden biri iyi bir fotoğrafçı olmasının yanında özgün bir bakış açısına sahip olması ve buna sadık kalmasıydı. Ara Güler’i çoğu kişi İstanbullu olarak bilir, doğrudur ama eksik. Babası Şebinkarahisar’dan gelmiş İstanbul’a yerleşmiş. Anlatılmamış demeyeyim ama anlaşılmamış bir hikayesi var Ara Güler’in, hatta dinlenmemiş. Ara Güler Müzesi’nde bunun detaylarını görebildim. Oradayken meşhur bir fotoğrafçı olduktan sonra babasının ona Şebinkarahisar’a gitmek istediğini söylediğinde onu alıp birlikte oralara gitmesini anlatıyordu, fotoğrafların yanında yazıyla. Bu hikayeyi hem yazı hem de fotoğraf olarak kayda almıştı. Etkileyiciydi. Babası eski köyüne gidiyor oradaki köylüleri bulmaya çalışıyor. Tabii ki tanıdık kimse kalmamış ancak çeşmeler köy meydanındaki döğen var tanıdık olarak. Onlarla hatıralarını tazelemeye çalışıyor babası, çeşmeden su içiyor ve çok rahatlıyor. İstanbul’a geldikten sonra bir şeylerin eksik kaldığını hissediyor. Diyor ki ben çocukken bahçelerden geçerken yemişleri cebime alırdım keşke tarlaların içinden geçerken yine o yemişleri cebime doldursaydım. Daha sonra gideriz deyip üstünde durmuyorlar. Babası kısa bir süre sonra vefat ediyor. Babasının cenazesini hazırlamaya çalışırken bazı misafirlerinin geldiğini öğreniyor. Gelenler Şebinkarahisar’dan köylüleri. Yemişler oldu biz baban için getirdik sever diye. Babasının ölümünden sonra geliyor sipariş bile etmediği yemişler. Derin bir hikaye.
Ara Güler bu topraklara ait bir Ermeni olarak uğradığı haksızlıklar olsa da kin tutmak yerine merhametin ve anlayışın dilini tercih etti. Bakış açısı içeridendi. Bakış açısının sahici olması fotoğraflarına güç veriyordu. İnsan, ne iş yaparsa yapsın adil olması mümkün. Adaleti yaptığı işle sağlayabilme gücüne sahip. Ara Güler insanı insan olarak kabul edip, insan olarak davranıyordu fotoğrafladığı hayatlara. İstanbul dediğimizde onun karelerinden taşıp gelen siyah beyaz bir destan varsa, bundandır.
Benim için en büyük mutluluk belki de son doğum gününe kızımla birlikte katılma imkanımızın olmasıydı. Tıpkı Ara Güler’in Şebinkarahisar’a babasıyla gitmesi gibi biz de kızımla birlikte bu efsane fotoğrafçının son doğum gününe gitmiştik. Tekrarlamak istesek mümkün değil. Ara Güler Müzesi’nin açılışına kızımla birlikte giderek kişisel hayatımıza çok güzel bir sayfa ekledik.
Sözün özü: Hayata karşı özgün bakışımızı başkaları ne der diye değiştirmek kendimize yapacağımız en büyük haksızlıklardan olur. Bedeli ne olursa olsun ancak bu sayede pişmanlıklarla dolu olmayan bir hayat yaşama ihtimaline kavuşabiliriz. Bir de… İmkanınız varken güzel şeyleri ertelemeyin, anlamlı anılar boş pişmanlıklardan daha güzel duruyor hayatta.