Uzun bir aradan sonra tekrar bu yazıda güncel Makro İktisat konularına dönüyorum.
Malum, şu anda Hükümet ve Merkez Bankası’nın ortaklaşa yürüttüğü ve kendilerinin “dezenflasyon süreci” adı verdikleri bir politikalar demeti yürürlükte. Bu süreçte 2021 – 2023 yılları arasında uygulanan ve benim “seçim kazanmak için popülist politika” olarak tanımladığım kendilerinin de “heterodoks politikalar” olarak isimlendirdiği, Türk ekonomisinin bütün dengelerini bozan, üreteni berbat rantiyeyi abat eden politikaların bıraktığı enkazı kaldırmak ana hedef olmuştu. O yüzden gerçek anlamda bir sıkı para politikası uygulanması gecikti. 2024 Mart Yerel Seçimleri sonrasında gerçek anlamda sıkı para politikası başladı. Farklı kurum ve iktisatçıların tahminine göre sene sonu enflasyon yüzde 40-45 oranları arasına gerileyecek. Hal-i hazırda ise politika faizi yüzde 50’dir. Bunun üstüne ABD’de de bir faiz indirme süreci başladı. Sonuç olarak ekonomiden söz sahibi bazı lobiler ve çıkar grupları TCMB faiz indirsin diye baskı oluşturmaya başladılar. Bugün “Merkez Bankası faiz indirmeli mi?”, “Hangi şartlarda faiz indirimi yapılmalı?” ve “Faiz indirimini kim talep ediyor?” sorularını cevaplandırmak istiyorum. Ancak öncelikle 2023 Haziran’dan 2024 Eylül’üne geçen 15 ayda neler oldu, onları bir hatırlatayım…
2023 HAZİRAN’DAN BU YANA “DEZENFLASYON SÜRECİ”
2023 Genel Seçimleri sonuçlandığı ve yeni Hükümet kurulduğunda iş başına gelen Sayın Şimşek’in kucağında bulduğu üç ateş topu vardı: Yüksek enflasyon, yönetmelikler ve tüzüklerle irrasyonel politikalara zorlanan bir bankacılık ve finans kesimi ve Merkez Bankası’nın devasa döviz açığı…Sayın Mehmet Şimşeğin koordinatörlüğünde ilk önce finans kesimi üzerinde zorla düşük faizle kredi verdirme amaçlı boğucu bürokratik baskıyı kırma ve mevzuatı sadeleştirme süreci başlatıldı. Bu arada ağır ağır Merkez Bankası faizi yükseltilmeye başlandı. Ekonomi yönetiminin dış finansal piyasalarda güveni arttırmak için seferberliğe girdiğini de gözlerimiz gördü. Sayın Şimşek, sanki Evliye Çelebi imiş gibi, başkent başkent, konferans konferans dünyayı dolaştı. Burada da amaç dışarıdan döviz girişi sağlamaktı. Ancak parasal sıkılaştırma diye adlandırılan süreç gerçek anlamda Mart 2024 seçimlerinden sonra hayata geçti. Burada Sayın Cumhurbaşkanı’nın “seçim öncesi ekonomiyi çok boğmamak istemesinin” de önemli olduğunu düşünüyorum.
İlk etapta hem mevzuat sadeleştirildi hem de KKM peyderpey tasfiye edildi. Bu süreçte artan faizlerle birlikte önemli miktarda bir kısa vadeli sermaye girişi gerçekleşti. “İyi de Hocam, o kadar döviz girdiyse ekonomiye neden dolar düşmedi?” Çünkü gelen dövizi sünger gibi Merkez Bankası çekmekteydi. Böylece Merkez Bankası döviz rezervlerindeki açık pozisyon düzeldi. Yine de düşmedi demeyelim, çünkü dolar kuru reel olarak değer kaybetti. 2023 Eylül ayında 25 TL olan dolar kuru bugün 33 TL civarındadır. Yani bir sene içinde (33-25 =8 TL) civarında bir artış olmuş ki bu yüzde 32’lik bir yıllık artış anlamına gelir. Ele alınan dönemde TÜFE yüzde 52 artmıştır. Yani dolar yüzde 20 civarında reel değer kaybındadır. Bu arada Merkez Bankası’nın topladığı dövizin bir kısmı da tasfiye edilen KKM hesapları için ödendi. Netice de 15 ayın sonunda mevzuat sadeleştirilmiş ve döviz pozisyonu düzeltilmiş hale geldi. Yine de döviz rezervlerinin hala yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervlerinin ülkenin kısa vadeli dış borç ödemelerini bire bir karşılaması gerekir. Merkez Bankası’nda 150 milyar dolar civarında brüt rezerv varken dış borç 200 milyar doların üzerindedir. Yani Merkez Bankası döviz toplamaya devam etmelidir.
Mart 2024’ten itibaren ilk defa TCMB politika faizi yıl sonu beklenen enflasyonun üzerine çıktı: yüzde 50. İşte bu yüzden gerçek anlamda sıkı para politikası Mart 2024’ten sonra uygulanmaya başlamıştır. Para politikasının tam ve kesin etkileri için belli bir gecikme süreci beklenmesi gerekir. Friedman bunun 15 ilâ 18 ay olarak belirlerken, bugünkü şartlarda Türkiye için 12 ay daha uygun bir süre olur. Bu yüzden bu politikanın esas etkisini Mart 2025’te göreceğiz.
TCMB FAİZ İNDİRMELİ Mİ?
Yukarıda anlattığım süreçten anlayacağımız iki nokta vardır: Birincisi Merkez Bankası hala daha döviz rezervlerini iyileştirmek ve kısa vadeli sermaye akışlarının Türkiye’ye yönelmesini sağlamak zorundadır. Bunun için yüksek faiz şarttır. İkincisi, kendi verdikleri isimle “dezenflasyon sürecinin” başarılı olup olmadığını Mart 2025’ten önce görebilmemiz pek mümkün değildir. Bu yüzden süreci daha tam tamamlamadan sonlandırmak politika uygulaması mantığı açısından pek doğru sayılmaz. Ben Merkez Bankası’nın Mart 2025’e kadar hem faiz indirmemesi gerektiğini hem de faiz indirmeyeceğini düşünüyorum. Eğer önerildiği gibi 2024 Kasım ve Aralık aylarında bir faiz indirimi olursa, burada politika uygulamasının teknik gerekçelerinin değil çeşitli baskı ve lobi gruplarının kulisleri neticesinde oluşan siyasi gerekçelerin etken olduğunu söyleyebiliriz.
HANGİ ŞARTLARDA FAİZ İNDİRİMİ YAPILMALI?
Teknik olarak bakacak olursak TCMB 2023 Haziran ayında devraldığı yüzde 38’lik enflasyona ulaşmadan ve TCMB brüt döviz rezervleri 200 milyar doları aşmadan faiz indirimine gitmemelidir. 2024 Sonu TÜFE enflasyonu benim tahminime göre yüzde 43 – 45 arasında gerçekleşecektir. Eğer faizlere hiç dokunmadan bu duruşu TCMB devam ettirirse Mart 2025’te Tüfe enflasyonu en iyimser tahminle yüzde 35 – yüzde 38 arasına inebilir. İşte, o zaman, Nisan 2025’te politika faizi yüzde 47,5 veya yüzde 45’e çekilebilir. Benim tercihim yüzde 48 olur. Eğer ben Merkez Bankası Başkanı olsam, enflasyon yüzde 15’in altına inene kadar manşet enflasyonun yüzde 10 üstünde bir politika faizi uygularım. Eğer 200 miyar dolar brüt rezev hedefi ve yüzde 38’lik enflasyon hedefi birlikte daha erken gerçekleşirse faiz indirimi de daha erkene alınabilir. Ancak bu, Mart 2025’ten önce, pek mümkün gözükmemektedir.
FAİZ İNDİRİMİNİ KİM İSTİYOR?
Hükümetin ana seçmen kitlesi olan ve Anadolu’daki geniş yığınları temsil eden milliyetçi – muhafazakâr hane halkı geleneksel alışkanlıklar ve İslâmî inanışlarının etkisiyle oldum olası faizli mevduata mesafelidir. Ahalimizin çoğu parasını altın ve döviz olarak istifler. Yani Hükümetimizin alay-ı vâlâ ile duyurduğu “liralaşma süreci” yerli ve milli ahalimizin hiç umurunda değildir. Dolar yükselince, ahalimiz, “Hamdolsun!” diyerek şükür secdesine kapanır. Bu yüzden ana seçmen kitlesinde yüksek faiz doların yeterince yükselmemesi anlamına geldiği için pek popüler değildir.
Dolar fiyatıyla bağlantılı olarak ihracatçı ve turizmcilerimiz de düşük faiz istemektedir. Cennet misali koylarımıza punduna getirip otel konduran ve Türk vatandaşlarına yabancılara çektiklerinin iki misli fiyat çeken bu turizmcilerimiz, dolar kurunun yükselmesi ile bayram edeceklerdir. Yine 13 milyon sığınmacıdan (Suriyeliler hariç) kanunsuz ve kaçak olarak gelen 8 milyon sığınmacıyı asgari ücretin altında ve sigortasız olarak kayıt dışı çalıştıran “iş bilen ve iş bitiren” ihracatçılarımız da dövizin artmasını istemektedir. Eğer faiz indirilirse bu arkadaşlar şükür secdesine kapanmasa bile, rakılarını Sayın Fatih Karahan’ın şerefine kaldıracaklardır.
Faiz indirimini isteyen bir başka güruh da çalışmadan, emek sarf etmeden borsa spekülasyonu yoluyla servetlerine servet katan büyük borsa oyuncularıdır. Faiz indirimi borsada yeni bir ralli başlatacak diye heyecanla beklemekteler. Sevinerek ifade edeyim ki, çalışmadan zengin olmayı, kısa yoldan köşeyi dönüp voliyi vurmayı kendine şiar edinmiş ahalimiz içinden bugün nice cevval borsa yatırımcısı çıkmıştır. Onların arasında da şükür secdesine gidip “Hamdolsun!” diyecekler kadar afiyetle rakıları nûş edecek olanlar da vardır.
Son olarak faiz indirimini isteyen önemli bir kesim de inşaat sektörüdür. Dağa taşa çirkin kibrit kutusu evler yapıp, 100 TL’lık konutu 500 TL’ya satmaya çalışan, bir deprem olduğunda bu kibrit kutuları kâğıttan kuleler gibi devrilen inşaat sektörümüz de faiz düşüşü ile ciddi bir kazanç elde edeceklerini düşünmektedirler.
Bu yüzden faiz indirimi teknik değil, siyasi bir karar olacaktır. Eğer Hükümet dolar ve altın istifçilerinin, turizmci ve ihracatçı firmaların, rantiyelerin, borsa spekülatörü ve müteahhitlerin daha fazla kazanmasını istiyorsa faiz indirir. Ancak bu faiz indirimi Haziran 2023’ten bu yana aldığımız yolun heba edilmesini yol açacaktır. Ondan sonra da Türkiye için IMF’ten başka çare görünmez olur. Vesselâm…