Son günlerde tüm dünya, İsrail'in Filistinlilere yaptığı büyük zulmü izlemekte.
Son günlerde tüm dünya, İsrail’in Filistinlilere yaptığı büyük zulmü izlemekte. Önce Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya, ardından Gazze’ye yapılan bu saldırıların zamanlama boyutu, oldukça önemlidir. İki olayın gerçekleştirilme zaman ve stratejisi, planlanan senaryonun sistematik bir şekilde hayata geçirildiğini gösteriyor.
Nitekim yıllardır kangren haline gelen bu sorun, gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İsrail zulmünün acımasızlığı ise katledilen aileler, öldürülen çocuklar ve insanlığın ortak mirası olan kutsal mekânları yakıp yıkan ve uluslararası basının bile hedef alan saldırıları ile ortada. Ne yazık ki bu kıyım ve yıkıma sessiz kalan aktörlerde ortada…
Hepimiz bu aktörlerden hangisinin İsrail’i durdurabileceğini merak ediyor. Ne insanlığa ne hukuka sığmayan bu zulme başta ABD, AB ve BM Güvenlik Konseyinin ve diğer ülkelerin bu konuda yeterli ölçüde ses çıkaramadıklarını görmekteyiz. Maalesef ki sadece kamuoyu kınama mesajları ile bu sorun çözülmüyor. Bu rejimi destekleyenler ise arka planda kalmaya, suya sabuna dokunmadan, sivil halkın çaresizliğini izlemekle birlikte, kirli siyasi politikalarını da yürütmeye devam ediyor.
Bu süreçte İsrail Hükümeti ise, tarih sayfalarına unutulmayacak bir katliamı yazmaya devam ediyor. Filistin yöneticilerin bu zulmü durdurabilecek güçte olmadığı ve sivil halkın çaresizliği ise ortada. Yaşanan kaos gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal alırken, her zaman hak ve adaleti temsil ettiğini savunan demokrasi havarileri olaya tepkisiz, Müslüman ülkelerden de kalıcı çözümler gözükmüyor.
Türkiye’nin bu konudaki tavrını net bir şekilde ortaya koysa da, tek başına çözüm odaklı bir sonuç sergilemesi mümkün değil. Neticede dünya bir katliamı göz göre göre izliyor. Bu tepkisizlik ise işgalci İsrail Hükümetinin zulmünü ise gün geçtikçe daha da artırıyor.
İsrail Hükümetinin yaptıklarına seyirci kalanlar ise, bu kıyım ve yıkımın ortağıdır. Tarih sayfaları ise bu gerçeği hiçbir zaman silmeyecektir. Ne yazık ki bu aktörlerin çıkar politikalarını geri plana bırakıp ortak bir payda da birleşmeden, bölgeye dair kalıcı çözümler üretmesi kısa vadede imkânsız gibi gözüküyor…