Kulaktan dolma ya da uyduruk kitaplardan okuma bilgilerle, kamera karşısına geçip boş teneke gibi çok ses çıkaran bu zevat, resmî devlet kurumlarının tâkip etmesi gereken bir durum arz ediyor.
Bir taraftan “okullaşma” seviyemiz yükseliyor ve hem okuma-yazma oranımız gelişmiş ülkeler seviyesine çıkıyor hem de üniversite sayımız her ilde en az bir üniversite olacak şekilde artıyor. Diğer taraftan ise eğitim sistemimizin yetersizliğinden şikâyet ediliyor. “Diplomalı işsizlik” neredeyse doğal bir söylem hâline geldi. Yapacağı işin eğitimini alıp yapamayan veya başka iş yapanlar sebebiyle “meslekî bir kısa devre” yaşanıyor.
Ancak bütün bunların dışında “boyacı küpü uzmanları” diyebileceğimiz isimler türedi. Bu isimlerin türeme ve çoğalma yerleri de sosyal medya. Özellikle korona sebebiyle sosyal hayatımızdaki yeri alabildiğine artan sosyal medya, tam bir “Çarşamba pazarı” hâline geldi. Neyi kimden ve nereden öğrendiği belli olmayan, sözde belli olsa bile belgeleyemeyen bu isimlerinin sosyal medya kanallarını, bir komedi programı olarak seyrettiğiniz sürece bir sorun yok. Ancak konuşurken ağızlarının doluluğu o kadar fazla ki, “bu kadar lafı kafasından atarak konuşamaz” dememek için kontrollü olmak gerekiyor.
Kulaktan dolma ya da uyduruk kitaplardan okuma bilgilerle, kamera karşısına geçip boş teneke gibi çok ses çıkaran bu zevat, resmî devlet kurumlarının tâkip etmesi gereken bir durum arz ediyor. Yıllar süren tıp eğitimi ardından psikiyatr uzmanlığı gerektiren ve insan ruhunu muhatap alan konularda, “kanalıma hoş geldiniz” seviyesinde bir ciddiyetle(!) konuşmaktan çekinmeyen bu isimler, denize düşenlerin sarılmaktan başka çâresinin kalmadığı yılanlar gibi dolaşıyorlar.
Kültürün işleyişini bilmiyorlar
Bu “çok bilmiş” zevatı dinlediğinizde Avrupa’nın yaşadığı Orta Çağ’da bile müşteri bulamayacak söylemler, bilimsel olsun diye arada bir “kuantum” diyerek ilgi çekici duruma getiriliyor. Kendi kültürünü bilmeden ve öğrenmeye çaba harcamadan, kapitalist-küreselleşme sonucu hap hâline getirilmiş “Hint” ve “Çin” kültürünün dünyânın her yerinde geçerli olduğuna inanan bu kişiler, onu bile hakkıyla öğrenemeyip, “3 dakikada çözüm” seviyesine indiriyorlar.
Kültürün kendi zamânında ve kendi coğrafyasında geçerli olan bir yapısı olduğu gerçeğini dikkate almadan ya da görmezden gelerek çektikleri videolarla, hiçbir sorumluluk almayacak şekilde insan hayâtıyla oynuyorlar.
İşte bu videoların arama motorlarında kolay bulunmasını sağlamak için kullanılan bâzı ifâdeler.
Totem hayvanını bulma
Bilimin “öğrenen bilgisayar” yapma seviyesine geldiği, insanların giyilebilir teknolojiye ulaşabildiği günümüzde, hayattaki sorunlara Çin takvimindeki hayvanlarla özdeşerek çözüm bulmaya çalışan ve “totem hayvanını bulma” başlıklı önce ücretsiz, sonra da “kredi kartına 6 taksit” ile yüksek faturalı seanslar yapılıyor. “Fala inanma ama falsız kalma” söylemiyle oluşturulan kültürel zeminin üstüne ezotorik laflarla yapılan bu seanslar, “sınırlı kontenjan” ile pazarlanıyor. Bu seanslara katılanlar da, insan olarak yaşadıkları sorunlara, hayvan olarak çözüm bulacaklarını zannediyorlar.
Hoponopono tekniği
Uzak(!) coğrafyalardan gelen bu tekniğin adını söylemek zor olsa da, pazarlayanların çok işine yarıyor. Yabancı dil öğrenmek için “uyuma” tekniği yalanına inananların, yemek yemekle zaman kaybetmemek için “fast-food” tembelliği yapanların yakalandıkları obezite gibi, işin kolaycılığına kaçmanın kısa süreli ama geçici mutluluğunu yaşıyorlar.
Sirius’dan gelen mesajlar
Uzaylılarla temasa geçmek her zaman insanların ilgisini çekmiştir. Ama uzaylıların kaçırdıktan sonra eğittikleri ve dünyâdaki sorunlara “galaktik konsey”den çözüm bulmak için gönderdikleri insanların aramızda olduğunu ve bizimle aynı dili konuşup aynı havayı soluduklarını bilmenizde yarar var.
Geçen ay, NASA uyduruk UFO görüntülerini paylaşıp kenara çekilince ortalık UFO görenlerle doldu. Hatta bunları “kurye gibi” çağıranlar var. Motorsikletli kuryeler evde kaldığımız günlerde çok çalıştığı için, sık sık görenler bunları uzaylı zannedebilir. Bâzıları da kurye çağırır gibi, UFO çağırıyormuş. Gelip hafızasını siliyorlarmış. İyi de hafıza siliniyorsa, çağırdıklarını nasıl hatırlıyorlar?!
Bereket reikisi
Mor meleklerin rengiyle, mor cüzdan taşırsanız hayatınıza bereket gelirmiş. Bereket taşını cüzdanda taşımak yeterliymiş. Tarçın kabuğunu evinizde yakarsanız, eviniz bereketlenirmiş; paralar gelirmiş. Ne kadar kolay, değil mi! Armut piş ağzına düş, bile bu kadar kolay değil.
Tek kişilik akademiler
Olaya bilimsel hava vermek için, “akademi” gibi isimler kullananlar var. Ama yayınladıkları videoda ikinci bir kişi göremiyorsunuz. Kendi başına akademi kuruyor. Bu akademinin müfredâtında neler yok ki! Evren oluşurken çıkan sesi, biz çıkarırsak özgürleşiyormuşuz. Özgürleşince “evrenin frekansıyla aynı frekansta yayın” yapılıyormuş.
DMT reklamı
Beyindeki en güçlü salgılardan biri olan ön lob salgısını, bâzı kimyasallarla tahrik etmenin mümkün olduğunu biliyoruz. Bu, yetkisiz kişiler tarafından yapılırsa uyuşturucu etkisi yapmaktadır. Kısaca DMT olarak bilinen kimyasalın alınmasıyla beyin farklı tecrübeler yaşayabilmektedir. Bu kimyasal, bitkisel hayat yaşayan insanların tedâvisinde uzmanlar tarafından kullanılır, ama “kafayı bulmak” isteyen ve kendine “şaman” diyen bâzı üçkâğıtçılar, sosyal medyada peynir-ekmek gibi DMT’nin kullanımı ile ilgili videolar paylaşmaktadır.
Aile dizimi
Sorunların nesilden nesile aktarılmasına dayanan “âile dizimi”, Hristiyanlığın temel akidesi olan “İlk günah” inancının üst örtülü bir uygulamasıdır. Antropolojik temellere dayandırılmak istenen, ama antropolojik temel kuralları görmezden gelen bu uygulamaların çoğunda kelimenin tam anlamıyla “tiyatro” oynanmaktadır.
Genel memnuniyetsizlik söylemi
Bu videoların en ortak özelliği, hayatında memnuniyetsizlik duygusunun hâkim olduğu ve kandırılmaya meyilli olan insanları hedef almaktır. Videoların çoğunluğu yaşadığımız hayâtın artık çekilmez ve dayanılmaz olduğu şartlanmasıyla başlıyor ve önce tavşan kaçırılıyor, sonra da tazıya nasıl tutacağı öğretiliyor.
Bu kişilerin ortak özelliği
Sosyal medyanın dipsiz kuyusuna olta atıp kendilerince balık avlayan bu kişilerin, büyük çoğunluğunun ortak özelliği, meslekî kariyerlerinde büyük bir kırılma yaşamaktır. Çoğu işletme, iktisat, muhasebe, finans, turizm, medya, bankacılık gibi sektörlerde çalışıp yakın bir zaman öncesinde bu kariyerlerine son veren kişilerdir. Bu kişilerin özgeçmişleriyle ilgili araştırma yapıldığında yüzeysel bilgilere ulaşılmaktadır. “Birçok seminere katılmıştır”, “Birçok uzmanlık belgesi almıştır”, “Birçok yabancı uzmandan eğitim almıştır”, “Kendini sürekli geliştirmektedir” gibi yuvarlak ifâdelerle süslenen özgeçmişlerinde resmî belge ya da diplomaya pek nâdir rastlanmaktadır. Elbette iki kez câmiye gittiğini gören her kişi “hoca” diyecek kadar iyi niyetli insanımız da, bu kişilerin iki lafına kanmaktadır.
Diğer bir özellikleri de, soyadlarıyla birlikte “üç isimli” olmalarıdır. BKM yapımı “Çok Film Hareketler Bunlar” filmindeki “karizmatik kaptan-pilot ismi” gibi bunların birçoğu da üç isim kullanmaktadır. İsimlerinin fonetik açıdan ahenkli ve kulağa hoş gelmesini de ihmâl etmeyecek kadar dikkatlidirler.
Devlete düşen görev
Bu sosyal meyda tuzaklarına düşerken, devletten alınması gereken diploma ya da resmî belge olup olmadığını sormayanlar, hem paralarını, hem zamanlarını hem de umutlarını boş yere harcayınca devlete dönüp bunun çözülmesini isteyeceklerdir. Sorun bu seviyeye gelmeden önce, başta Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve YÖK olmak üzere, ilgili diğer devlet kurumlarımızın, “eğitim” adı altında yapılan bu tür faaliyetlerin tâkip ve teftişini yapması âciliyet arz etmektedir.