CHP'nin başını çektiği ve rol dağılımını yaptığı cephenin bir araya gelmesi, aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyâsî bütünleştiriciliğinin bir kanıtı. 28 Şubat sürecinde kan davalı olan taraflar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı, şimdi canciğer kuzu sarması şeklindeler.
7 Haziran 2015’daki genel seçimlerinde, AK Parti tek başına iktidar olma özelliğini devam ettirecek bir sonuç elde edememişti. Birinci parti olma özelliğini en yakın partinin iki katına yakın oy alarak devam ettirmesine rağmen, rakip partiler bugünkü gibi “şer ittifakı” altında toplanıp bu sonucu “iyi salladık” şeklinde kendilerince kutlamışlardı. 1 Kasım 2015’deki erken seçime kadar geçen sürede koalisyon hükûmetinin kurulamamasının başlıca sebebi, başta CHP olmak üzere hiçbir partinin iktidar ortağı olmayı kabul etmemesidir. AK Parti’nin ezici oy oranına rağmen, CHP büyük ortakmış gibi pay istemişti. Zâten bunu da kabul edilmeyeceğini bildiği için yapmıştı. Yâni iktidar olmaktan korkmuş ve kaçmıştı. Zira iktidar olurlarsa rahatları bozulacak, bol keseden asılsız iddialarla iktidarı her icraatta eleştirme lüksünü kaybedeceklerdi.
Durum bugün de pek farklı değil. 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında iki aday vardı. Hatta şimdi tek aday var. İttifak yapanlar ve ittifak dışında kalanların hepsini toplasanız, tek aday oluyorlar. Çünkü söylediklerinde birbirlerine alternatif olacak bir şey yok. En büyük ve hatta tek özellikleri “Erdoğan Karşıtlığı”.
CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi’nin hem Cumhurbaşkanlığı hem de milletvekili seçimleri adına söyledikleri yapıcı tek bir şey yok. Bütün vaatleri yapılanları yıkmak, yatırımları durdurmak, satmak. Bunları üstüne sos olarak da OHAL’in kaldırılmasını ve Demirtaş’ın salıverilmesini bol bol sıkıyorlar.
Köpüren Kinleri
CHP’nin başını çektiği ve rol dağılımını yaptığı cephenin bir araya gelmesi, aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyâsî bütünleştiriciliğinin bir kanıtı. 28 Şubat sürecinde kan davalı olan taraflar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı, şimdi canciğer kuzu sarması şeklindeler. O zamanlarda “başörtüsü-türban” üzerinden yapılan kavganın, anlamsız Kemalist nefretten başka hiçbir dayanağı yoktu. Bu nefretin sâhipleri, kendi oluşturdukları bir Atatürk putuna taparken, bunu yapmayan herkesi düşman olarak görüyordu. Kendilerini memleketin, vatanın ve devletin tek ve mutlak sâhibi zannetmenin verdiği nobranlıkla, yaptıkları rezillik kalmamıştı. Şu anda bile zerre pişmanlık duymadıklarına şâhit olduğumuz bu rezilliklere, fırsat bulsalar fazlasıyla devam ederler. Ne de olsa on altı senedir Kemalist borularının sesi kısıldı. Sesi kesildi, demiyorum; çünkü diktatörlük olduğunu iddia ettikleri ülkede hâlâ istedikleri hakareti yapıyorlar.
Ama 24 Haziran sonrası için gördükleri rüyâda, faşist fantezilerinin sınırı yok. AK Parti’de bakanlık yapmış Abdüllatif Şener’in CHP milletvekili adayı olarak halk ile girdiği tartışmada yaptığı “yargılanacaksınız” tehdidi, 28 Şubat kafasındaki orijinal CHP’lilerin içinde katbekat fazladır.
Bu faşist ve ırkçı kinleri gözlerini o kadar karartmış durumda ki, ne ağızlarından çıkanı duyuyorlar, ne düştükleri trajikomik durumu görebiliyorlar.
28 Şubat’ta içişleri bakanlığı koltuğunda otururken, o zamanın dört yıldızlı bir generali tarafından kazığa oturtulmakla tehdit edilen Meral Akşener, bugün büyük bir hâfıza kaybına uğramış durumda. Üyesi olduğu bakanlar kurulunun başbakanı Necmettin Erbakan’a “p…venk” diye hakaret edilirken ses çıkaramayan Meral Akşener, şimdi bohçacı bacı gibi elinde yemenilerle çıktığı mitinglerde neye benzediği anlaşılmayan tuhaf sesler çıkarıyor. Bu da yetmiyor. OHAL kalsın, Demirtaş serbest kalsın, diyor. Hatta her ne kadar geri adım atsa da, TİKA’nın kapatılmasından bahsediyor.
Dışarıya Mesaj
Millet ittifakındaki partilerin söylediklerini bir araya getirdiğimizde, tek bir başlık ortaya çıkıyor: Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı her şeyi yok etmek ve Türkiye’yi 2002 öncesine getirmek. Örnek verelim:
- Dünya hava taşımacılığında Avrupa’nın hakimiyetini kıracak 3. Havaalanı’nın yapımı
- Nükleer santral
- Kanal İstanbul
- Savunma sanayii yatırımları
- Yerli otomobil ve daha nice Ar-Ge projesi
Bunların seçmen açısından hiçbir kabul edilir tarafı yok. Ama bu üç partinin yatıp kalkıp bunları söylemesi, dışarıya verilen mesajdır. Bu mesajların sembolik olanı ise İsmail Metin Temel Paşamızın apoletlerinin sökülmesidir. Bu düpedüz terörle mücadelenin sonlandırılacağının mesajıdır. Bitme noktasına gelen PKK-YPG-PYD terörüne suni teneffüs yapmaktır. Hem FETÖ hem de PKK terörü karşı verilen mücâdelede simge isim olan Metin Temel’in tehdit edilmesi kabul edilemez bir hukuk tanımazlıktır. “Apoletlerini sökeceğim” lafı, “emekli edeceğim” demek değildir. Bu lafın içinde derin bir intikam hissi vardır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin başbakanına “p…venk” denirken ses çıkaramayan, “Paşamız boşalma hakkını kullanmıştır” diyen zamânın cumhurbaşkanı Demirel’i alkışlayanların, faşist kin ve nefreti “apolet” üzerinden kusulmaktadır.
TİKA’dan Ne İstiyorsun?!
Toplu ağızdan dışarıya verdikleri mesajın bir paragrafında da TİKA vardır. TİKA, emperyalist olmadan emperyal olma kültürüne sâhip Türk devletinin, Osmanlı’dan kalan insanlık mirâsını canlandıran kurumumuzdur. Başta FETÖ olmak üzere, içeride ve dışarıda Türkiye’nin aleyhinde çalışan herkesi rahatsız etmektedir. Misyonerliğin yanı sıra, Vahhabîliğin karşısındaki en büyük alternatiftir. Balkanlar’daki Türk-İslâm mirâsının son örneklerine bile tahammül edemeyenlerin taşeronluğunu yapıp para akıtan Vahhabîler’in önünü TİKA kesmiştir.
Ama gelin görün ki, ak mı, kara mı olduğu belli olmayan Meral Hanım, işi gücü yokmuş gibi TİKA’yı hedef almaktadır. Partisinin amblemine Kayı işâretini koyan, mitinglerin bohçacı bacısı Meral Hanım, Türk-İslam bayraktarlığını yapan TİKA üzerinden dışarıya mesaj vermektedir.
Hepsinin İpi Dışarıda
Türkiye Cumhuriyeti’ndeki hiçbir siyâsî hareket ve ideoloji maalesef yerli olamamıştır. Amerikancı solculuk, Amerikancı İslâmcılık ve cemaatçilik, Amerikancı Türkçülük, Amerikancı Atatürkçülük, Amerikancı özgürlükçülük, Amerikancı odalar, iş çevreleri, Amerikancı spor kulüpleri, Amerikancı her görüşten medya, vb. Bunların hepsi bozacı ve şıracı ilişkisinin kopyala-yapıştır yöntemiyle üretilen örnekleridir.
Son beş yılda saldırmadıkları cephe kalmayan bu iç ve dış düşman koalisyonunun, hak ettiği en büyük darbe, 24 Haziran’da verilecektir. 24 Haziran vurulacak sağlam bir tokatla, dışarıdaki patronlar, içerideki hizmetçilerini devreden çıkaracaktır. Bunların başında da FETÖ gelmektedir. Hem devletin hem de kamuoyunun kılcal damarlarında hâlâ gizlenmekte olan bu hâin sürüsünün arkasında duranlar, Türkiye’de onlara verilen bunca şansa(!) rağmen efendilerini tatmin edemeyince, dünya üzerindeki yapılanması da son bulacaktır.
Böylece millî ve yerli olmamak ısrar edenlerin, iktidar hırsıymış gibi ortaya çıkan kinleri de içlerinde katlayacaktır.