Öncelikle iki alıntı…
Öncelikle iki alıntı…
“Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Iraklı bir Twitter kullanıcısının paylaşımını kendi Twitter sayfasında paylaştı. Paylaşımda şu ifadeler yer aldı. ‘1916 yılında Türk Fahri Paşa'nın Medinetü'l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam'dan İstanbul'a "Seferberlik" ilan ederek, Medine'deki el yazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan'ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu.’ " www.cumhuriyet.com.tr, 20 Aralık 2017…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Çarşamba günkü muhtarlar toplantısında bu çirkin iftiranın sahibi yersiz yurtsuz bedevi parçasına şöyle hitap etti:
“Ey bize bühtanda bulunan zavallı senin ceddin neredeydi? Fahrettin Paşa'nın 2 yıl 7 ay süre ile müdafaa ettiği Medine'de yaptığı işler, direniş takdire şayandır. Utanmadan, sıkılmadan Erdoğan'ın ecdadının mukaddes emanetleri oradan çalarak İstanbul'a getirdiklerini söyleyecek kadar hezayan içinde olan zavallılar, oradaki işgale gelenlerden onları korumaktır, şehit olmak adına. Paşa, mukaddes emanetleri 2 bin kişilik koruma gücü ile İstanbul'a göndermiştir. İşgalci güçlerin eline geçmesini, görkemli müzelerde sergi malzemesi haline dönüşmesini engellemiştir. Bu emanetler İstanbul Topkapı Müzesi'nde. Batıdaki o malum yerlerde akıbeti belli olmayan yerlere mi gitseydi. Çünkü bunların kafası batıcı da onun için bu saldırıyı başlattılar. Fahrettin Paşa tüm enerjisini Medine'nin korunmasına vermiştir. Fahrettin Paşa Medine'yi 2 yıl 7 ay savunmuştur.
Paşa askerleri ve şehir halkını toplayıp, ‘Ey insanlar malumunuz olsun ki kahraman askerlerim, bütün insanların sırtını dayadığı yer Medine'yi son damla kanına kadar müdafaaya memurdur. Allah-ü Tealâ bizimle beraberdir.’ demiştir. Oraya yakın topraklarda bulunanlar utanmadan sıkılmadan, bühtanda bulunuyorlar. Sen Erdoğan'ı da tanımamışsın, Erdoğan'ın ceddini ise hiç tanımamışsın. Biz sizin ne tür garabetler içinde olduğunuzu gayet iyi biliyoruz. Ne tür yanlışlar içinde olduğunuzu gayet iyi biliyoruz. Bizim ecdadımız şartların zorlaştığı, ilacın, yiyeceğin kalmadığı dönemde Medine'yi büyük bir çekirge sürüsü basmıştı. Fahrettin Paşa, ‘Çekirgenin serçeden ne farkı var. Temizdir, tazedir’ diyerek aylarca onları şehri basan çekirgelerle besliyor. İşte imanlı olanlar, işte imansız olanlar... Aradaki fark budur. Bu arada hem İstanbul hükümeti hem de çevresindekilerce teslim olması yönünde telkinler gelen Paşa teslim oluyor. Şehir günlerce yağmalanıyordu. Karışıklıklardan dolayı şehri terk eden Medine sakinlerinin evlerinin kapıları kırılıp talan ediliyor. Tarihimizin bu mümtaz şahsiyetine dil uzatanların bugün kimlerle, nerelerde, ne işler çevirdiğini biz gayet iyi biliyoruz. Yeri gelecek bunları da açıklayacağız. Fahrettin Paşa Medine'nin tek taşına el uzatmamış, adaletten uzaklaşmamış bir komutandır. Kutsal emanetler ticari meta haline dönüştürülmemiştir. Bugün de titizlikle korunmaya devam edilmektedir. Batıya giden o emanetler acaba ne durumda? Onları geri almak için çabanız, gayretiniz var mı? Yok. Kendi acziyetlerini, hatta ihanetlerini örtme amacı olduğu açıkça ortadadır.
Fahrettin Paşa'nın Peygamberimize o güzel yakarışını tekrarlamak istiyorum; ‘Senin için savaşanlarla sana karşı çıkanları görüyorsun. Allah'ın yardımını bize ulaştır.’ “ Cumhurbaşkanımızı bu net duruşu için tebrik ederim; o dik durmaya devam etsin, bütün Türk milleti onunla beraberdir. Bugünkü yazımda istedim ki, ecdadımıza iftira atan bedevinin atalarını size tanıtayım…
Bugün karşımıza çıkan Kasabanın Şerifi – Eşkıya torunu Suud Krallığı – Suud’ların erketecisi BAE arasındaki can ciğer kuzu sarması yakınlık bizi şaşırtmamalıdır. Çünkü itikaden sapkınlık İslam toplumlarının en büyük problemidir. Tarih göstermektedir ki, evrensel mesajı olan ve Allah’ın gönderdiği en son ve kâmil din olan İslâm’ın içini boşaltıp Ebû Cehil – Ebû Süfyan liderliğindeki Cahiliyye hurafeleri ile dolduran Vehhabiler aynı zamanda emperyalistlerin de en büyük yardakçısı olmuşlardır. Bu gürûh Osmanlı’dan ve Türk’ten o kadar nefret etmektedir ki, ehl-i salibe kapıyı içeriden açan hain el olmaktan hiç utanmazlar, bir de bununla gurur duyarlar. “Süt Kardeşler” filminde Kumandan Hüsamettin Bey’in (Şener Şen) emir eri Şaban’a (Kemal Sunal) şu repliğini hemen herkes duymuştur: “Seni hiç sevmedim süt oğlan, babanı da sevmezdim süt oğlan!” Biz de, bu bedevi parçası gibileri hiç sevmeyiz; bunların Cahiliyye artığı babaları Emevileri de sevmezdik.
Emevi’ler hakkında uzun uzun yazılar yazılması gerekir. Ancak burada kısaca Emevî despotlarının (Ömer bin Abdülaziz ve II. Muaviye hariç, onlara Allah rahmet eylesin, DMD) ortak günahlarını özetleyelim:
1. Emeviler Arap ırkçısıydı, İslamı Arap dini Peygamberimizi de Arap peygamberi olarak görürlerdi.
2. Emeviler sadece Arap olmayanlara değil kendileri dışındaki Arap kabilelerine de düşmanlık ederlerdi, çünkü bunlarda kabilecilik de son haddindeydi.
3. Kendi iktidar ve servetlerini arttırmak, dünyevi güç elde etmek için din ticareti yaparlar, hadis uydururlar ve Allah’ın yüce dinini yalan ve entrikalarına alet ederlerdi
4. Akletmek ve düşünmek onlara göre şirkti. Müslüman, Emir ne diyorsa düşünmeden itaat etmeliydi, kaderine rıza göstermeli ve zulme boyun eğmeliydi.
5. Emevî kodamanları sahabeye zulmederken, Hz. Hüseyin Efendimiz’i şehit ederken, en yakınlarındaki danışmanlar Bizanslı ve Suriyeli Hristiyanlardı.
Bugün din tüccarı Vehhabi Emirleri her şeyden önce kendi saltanat ve servetlerini düşünmektedirler. Bu uğurda, kendi akrabası şeyh ve prensleri haçlı askerlerinin elinden işkenceye tâbi tutacak, Hicazda ki Araplar dışındaki Arapları Arap saymayacak, Araplar dışındakileri de Müslüman saymayacak kadar cüretkâr bir sapkınlık içinde olanlar, Emevi atalarının izinden gitmektedirler. Bu gürûhun en büyük ilkesi de küplerine doldurduğu altınları korumaktır. Yazımı Emevî kodamanlarının babası, müşrik cahiliyye Araplarının reisi Ebû Sufyan’dan bir anekdotla bitireyim: Bedir harbine sayılı vakit kala, kayınçosu olan ve Bedir’de Hz. Ali Efendimiz tarafından itlâf edilen Velid bin Utbe Ebu Sufyan’ı kervanının başında Bedir Harbinden kaçıp Mekke’ye dönerken yakalar ve şöyle der: “Utan yâ Ebu Sufyan! Senin şerefin nerede?”. Ebû Sufyan tecrübelidir, hiç istifini bozmaz ve şöyle der: “Benim şerefim develerimin sırtında!”…
Gençler, bilin ki hemen hemen bütün Arap dünyasının sıradan insanları Türk’ü ve Osmanlı’yı minnetle anarken, aydınlatılmış hainleri ve devlet yöneticileri Türk ve Osmanlı düşmanıdır. Kendi geçmişinizden utanmayın ve ecdadınızla gurur duyun. Onlara sahip çıkan yöneticilerinizi de destekleyin. Bu Emevi zihniyetini de iyi tanıyın. Neyse… Hem Selefi –Vehhabiler hem de Emeviler hakkında sayfalarca yazı yazılabilir. Ama çok uzatmayalım.
Bu mübarek Cuma günü Arap çöllerinde, Haremi Şerif’te, Filistin’de, Şam’da, Kut-ül Amare’de dinin izzeti ve vatanın namusu için savaşan başta Fahreddin Paşa ve Halil Kut Paşa olmak üzere bütün Mehmet’lerimizin ruhuna bir Fatiha okuyalım.. Hayırlı Cumalar.