Her gün onlarca kadın cinayeti işleniyor ve belki de yüzlerce kadın şiddete maruz kalıyor. Ülkemizde ne yazık ki kadın kendini koruyamıyor.
Her gün onlarca kadın cinayeti işleniyor ve belki de yüzlerce kadın şiddete maruz kalıyor. Ülkemizde ne yazık ki kadın kendini koruyamıyor.
Şiddet uygulayanların çoğu “Bana itaat etmedi.” diyor. Şiddete uğrayan kadınların büyük bir bölümü ise susmayı tercih ediyor. Utançtan kaynaklanan bu suskunluk, adli makamlara yansıdığında ise yetkililerin tutumu utancı artırmaktan başka bir sonuç vermiyor. Yetkililer, daha karakoldan başlayarak kadını şiddet gördüğü evine döndürmeye çalışıyor. Bunu kadın sığınma evi yöneticisi olduğum dönemlerde pek çok defa yaşadık ve gördük. Oysa saldırı insanın en yakın en sevdiği kişiden geliyor. Bunun ne kadar acı, yaşam umutsuzluğu, eziklik ve utanç yaşattığını düşünebiliyor musunuz?
İnsan hakları ihlali olan kadına yönelik şiddet gelir ve eğitim düzeyi ne olursa olsun farklı toplumlarda, farklı kültürlerde yaşayan kadınların ortak sorunu. Yapılan araştırmalar kadınların özellikle ev içinde yaşadıkları şiddetin yaygınlığını ortaya koyuyor. Tüm dünyada kadınlar, kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da duygusal ilişkisi bulunan erkek arkadaşı tarafından şiddete maruz kalıyor.
Kaba kuvvet ve şiddete başvurmak aslında güç değil, güçsüzlük göstergesi. Erkeğin çaresizliğini ve güçsüzlüğünü simgeler. Kaba kuvvet gösteren kişi zayıflığıyla yüzleşir. Şiddet deyince sadece el kaldırma ve yaralama biçiminde ortaya çıkan fiziksel şiddet anlaşılmamalı. Bunun dışında duygusal şiddet de var. Erkeğin sevgi göstermemesi de karşı tarafı duygusal olarak örseler. Duygusal şiddete maruz kalan kadın kendini değersiz ve yetersiz hisseder.
Şunu da bilmek gerek, ailesinde ve çevresinde şiddete maruz kalan çocuklar, şiddeti bir yöntem olarak benimseyebilir. Yani ebeveyninden şiddet gören çocuk bunu bir davranış biçimi olarak benimser. Yani sorun çocukluk yaraları.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadına yönelik şiddet insan onuruna yapılan bir saldırı olarak kabul edilmekte ve kadının en temel insan haklarının ihlali olarak görülmekte. Aynı zamanda kadına yönelik saldırganlık önemli bir halk sorunu.
“Uluslararası Kadına Bakış Açısı“ konulu bir toplantıda, “Bir kadının elini neden öpersiniz?” sorusu tartışılıyormuş.
Fransız: - Saygıdan öperim
Alman: - Kadınlar kutsal varlıklardır, o yüzden öperim, demiş.
Sıra Türkiye’yi temsil eden Temel’e gelmiş. Biraz düşünen Temel cevap vermiş:
- Valla bir yerden başlamak lazım.
Ülkemizde kadının değerini, toplumsal durumunu, rolünü, yerini, yaşadığı sorunları, uygulanan şiddeti Anadolu türkülerinde bile duyuyoruz: Feraye, Arda Boylarında, Burçak Tarlası, Dök Zülfünü, Kara Kara Kazanlara…
Televizyon dizilerinde ise silahlar susmuyor. Her türlü işkence, kaba kuvvet, cinayet var. Her gün medyada çıkan haberler, filmler ve diziler sayesinde kadına karşı saldırganlık, zihnimize öylesine gündelik, olağan bir tarz gibi yerleşti ki toplum bu konuda bu tür kanıksama ve duyarsızlık geliştirdi. Medyada şiddet haberlerinin magazin tarzında yayınlanması, romantik bir biçimde verilmesi veya ‘aşk cinayeti’, ‘kıskanç koca cinayeti’, ‘namus cinayeti’ şeklinde gerekçelendirilmesi şiddetin normalize edilmesine neden olarak yaygınlaşmasına katkıda bulunuyor.
İnsanlar belirli rolleri ve davranışları örnek alıp benimserler. Buna saldırgan davranışlar da dahil. Özellikle erkek kimliği toplumumuzda saldırgan bir tipleme ile özdeşleştirilmeye çalışılmakta. Bunu medyadaki haberlerin yanı sıra en çok film ve dizi karakterlerinde görmekteyiz. Dizilerin çoğunda bir veya birkaç saldırgan, sinirli, öfkesi kontrolden çıkmaya yatkın erkek karakter bulunur. Toplumdaki insanlar bu saldırgan tavır ve sözleri örnek alıp benimserler. Bu da şiddetin yaygınlaşmasına neden olmakta.
İzleyenlerin eleştirmediği, her eylemi onayladığı bir dramatik anlayışla senaryo kurulunca oradaki yanlışlar doğru geliyor ve şiddet onaylanıyor.
Freud’un düşüncelerinin ışığında film ve dizi yapımcıları, şiddet ve cinsellik içeren unsurların dizilerde ve filmlerde kullanımını tercih ederek yüksek izleyici kitlelerine ulaşmışlardır. Çünkü bu tip unsurlar insanın doğasında bulunan inkâr edemeyeceği kadar insanlığa ait, bastırmaya çalıştığımız “id”lerimizdir.
Şiddeti azaltmak hatta “DUR!” demek istiyorsak ülkece şiddet içerikli tüm dizilerin yayından kaldırılması gerek. Televizyon kanalları bu tür film ve dizilere yer vermemeli. Haber programlarında, reklam spotlarında Dünya Kadınlar Günü kutlamaları yapılıyor kadına şiddet kınanıyor bana hiç inandırıcı gelmiyor, hatta bu kınamalar eğreti duruyor.
Yazımı bir Ezidi kadın atasözü ile bitiriyor; asğlıklı, toplum olarak şiddetten uzak sevgi ve barış dolu bir yıl diliyorum…
“Bizim topraklarda önce kadınlar uyanır. Güneş sonra doğar. Çünkü güneşi doğuran kadınlardır.”