Bu bir başlangıç yazısı…
Bu bir başlangıç yazısı… Bir müddet eğitim sistemi, beşeri sermaye ve bilim politikası üzerine yazacağım. Bu yazı biraz teorik oldu ama gerekliydi… Şimdiden affınıza sığınırım.
Üretim deyince akla üretimde kullanılan iş gücü (emek) ile makine ve teçhizat (fiziki sermaye) gelir. Bunlar mikro iktisat ders kitabında öğrenciler için üretimin en basitleştirilmiş modelini açıklamak için kullanılır. Emek ve fiziki sermayenin yanında, tarım ekonomisinde ana üretim faktörü iken sanayi ekonomisinde önemi azalmış olsa da, toprak/ gayr-ı menkul sayılabilir. Bu üç üretim faktörü de elle tutulan gözle görülen cinstendir. Ancak, elle tutulmayan ve gözle görülmeyen bir üretim faktörü vardır ki, diğer bütün üretim faktörlerinin verimliliğini etkiler: Beşeri sermaye.
Beşeri sermaye üretimde kullanılan birikmiş bilgi düzeyidir. Tabii ki, bu tanımdan yola çıkacak olursak, beşeri sermayenin artması da eğitim harcamaları ile olur. (Her eğitim harcaması beşeri sermayeyi artırmaz ama beşeri sermayenin artması için muhakkak eğitim harcamasına ihtiyaç bulunur.) Bilgi birikimi daha yüksek işgücünün daha verimli olma veya bilgi birikimi daha yüksek işçilerin daha verimli makine ve teçhizatı kullanabilme ihtimali daha yüksektir. Bunun tersi de geçerlidir.
Beşeri sermaye deyince, ister istemez zihni emek kavramı da işin içine girer. Üretimde kullanılan emek aslında iç içe geçmiş ve birbirini besleyen iki alt bileşene ayrılabilir. Fizikî emek ve zihnî emek. Fiziki emek üretimde kullanılan kol gücü iken zihni emek üretimde kullanılan beyin gücünü gösterir. Her işte ve her çalışanda bu iki iş gücü bileşeni birbirinden farklı ama o işin kendi özelliğini yansıtan belli bir oranda kullanılır. Örneğin bir üniversite öğretim üyesi ders anlatırken nispeten çok az fiziki emek kullanırken (ayakta dururken, tahtaya yazarken veya konuşurken harcanan fiziki enerji) nispeten çok fazla zihni emek (bilimsel bir önermeyi öğrencinin anlayabileceği şekilde basitleştirerek aktarma, sorulan sorulara teoriye uygun örneklerle cevap verme vb. eylemlerde harcanan zihinsel enerji) kullanır. Başka bir örnek de ise bir inşaat işçisi nispeten daha fazla fiziki emek kullanırken, nispeten çok daha az zihni emek kullanacaktır. Yukarıdaki tanım işin niteliğine göre kabaca fiziki ve zihni emeğin nispî oranını verir. Ancak fizikî ve zihnî emek aynı işte çalışan farklı kişilerde farklı oranlarda gerçekleşebilir. Örneğin eski yıldız futbolculardan Bülent Korkmaz ile Sergen Yalçın’ı karşılaştıralım. Futbol doğrudur, bir kitle sporu olarak, ciddi oranda fiziki emek kullanılan bir üretim sistemi içerir. Buna rağmen burada kullanılan fizikî ve zihni emek oranı futbolcudan futbolcuya değişir. Avrupa Şampiyonu Galatasaray’ın efsane stoperi Büyük Kaptan Bülent Korkmaz hırslı ve savaşçı oyunuyla bilinirdi ve her maçta inanılmaz fiziki emek kullanırdı. Öte yandan, Türk futbolunun gelmiş geçmiş en iyi yerli 10 Numaralarından olan Sergen Yalçın (oyun zekâsı, zamanlaması, topa hakimiyeti vb.) diğer futbolculara göre nispeten daha fazla zihni emek kullanmaktaydı.
Emeğin marjinal ve ortalama ürününü, yani çalışanların üretime yaptığı katkı düzeyini belirleyen önemli etkenlerden biri de zihni emeğin fiziki emeğe oranıdır. Yine işin niteliğine göre bu oran değişmekteyken, genel bir kaide olarak hemen hemen her işte zihni emek oranı artıkça emeğin toplam üretime katkısı da artar. Bunun ana sebebi, fiziki emek hemen hemen her insanda potansiyel olarak üretken halde bulunurken, zihni emeğin üretken halde olması için beşeri sermayeye ihtiyaç vardır. Bir genelleme yapacak olursak, belli bir oranda zihni emeğin üretimde kullanılması için yine belli bir oranda beşeri sermayeye de ihtiyaç bulunmaktadır. Yani zihni emeği üretken hale getirip ondan üretim sürecinde daha fazla katkı alabilmek için belli bir eğitim düzeyine sahip olmak gerekir.
Kapitalist toplum öncesinde kullanılan üretim teknolojisi çok fazla fiziki emek yoğun üretim teknikleri içeriyordu. Çünkü, örneğin tarım ekonomisinde, üretimde kullanılan faktörlerin (başta toprak ve fiziki emek) hemen hemen hepsi doğada bulunan ve insan yapısı olamayan üretim faktörleriydi. Fiziki sermayenin kapitalist üretim biçimi ile üretimde giderek artan bir şekilde yer alması, aynı zamanda, insan yapısı üretim faktörünün de üretimde etkinliğini giderek arttırması anlamına geliyordu. Fiziki sermayenin üretim sürecine zaman içinde sürekli artan oranda dahil olması belli bazı sonuçlar doğurdu:
1. Ekonomide kendi kendini besleyen bir büyüme süreci başladı;
2. Sermaye de kendisi bir üretim sürecinden çıktığı için, bunların üretiminde tasarım, mühendislik ve estetik daha fazla önem kazanmaya başladı ki, bu doğrudan üretimde zihni emeğin payının artması anlamına gelir;
3. Üretimde kapitalizmle birlikte artan verimlilik ve şehirlileşme, uzun yıllar içinde toplumlarda mutlak olarak bireysel gelirleri artırdığı gibi insanların boş zaman faaliyetlerine talebini de artırdı ki, boş zaman faaliyeti eğlence, turizm ve hizmetler gibi zihni emek yoğun sektörlerin toplam üretim içindeki ağırlığını artırdı.
4. Zihni emek kullanımı, şehirli sanayi toplumlarında standartlaşmış ve kitleselleşmiş eğitimi de tetikledi, çünkü daha fazla zihni emek kullanımı için daha fazla beşeri sermayeye, daha fazla beşeri sermaye için daha fazla ve daha etkin eğitime ihtiyaç vardır.
Günümüzde hızla evrilen teknoloji ve küreselleşme olguları beşeri sermayenin önemini, istikrarlı büyümek için gerekli olan kişi başına beşeri sermaye miktarını ve beşeri sermayenin kullanıldığı alanların çeşitliliğini artıran bir etkiye sahiptir. Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak eğitim harcamalarının niceliği (yani harcanan para miktarı) kadar niteliği (hangi alanlara ne kadar eğitim harcaması yapıldığı) de önem kazanmaktadır.
Ülkemizin şu an içinde bulunduğu eğitim sistemi tartışması, bu iktisadi gerçeklikten (yani hızlı ve sürdürülebilir büyüme için ekonomiye katma değer sağlayacak zihni emek yetiştirilmesi ve beşeri sermaye biriktirilmesi gerekliliği) uzak, “kahvehane muhabbeti” şeklinde gerçekleşmektedir. Bir kısım insanlar, tamamen medrese eğitimine geçmeyi savunurken, bir kısım insanlar da ne kadar dini ve Türk kimliğine dair motif varsa bunların yasaklanmasını savunmaktadır. Her iki grubun görüşleri de boş ve gayr-ı iktisadidir, memlekete ve halkımıza hiçbir katkısı bulunmamaktadır. Bu bağlamda, eğitim sistemine dair görüşlerimi cuma günü yazacağım.