Atatürk'e benzeyen birisi var. İşi de Atatürk'e benzemek. Görenler Atatürk'ü görmüş gibi oluyor herhalde. O da bunu bir geçim yoluna dönüştürmüş. Hem ilgi topluyor hem para kazanıyor.
Ne kadar kazandığını veya hangi vasıfla kendini aktardığını bilmiyorum. Ama hayatını bu şekilde sürdürüyor. Arz, talep dengesi deyip geçmek lazım. Malum şov dünyası ve “şov sürmeli”… Üzerinde fazlaca durulacak bir konu değil.
Lafı Metin Akpınar’a getirmek istiyorum. Kaliteli bir komedyen ve artık güldüremiyor. Güldürmek için abartıya, dikkat çekmek için tuhaf davranışlar sergiliyorlar. Geçen aylarda Rutkay Aziz, şimdi de Metin Akpınar. Sahnelerde göremedikleri ilgiyi oturdukları yerde görüşler bildirerek toplamaya çalışıyorlar. Sesleri çatallanıyor, repliklerini dışına çıktıkları için heyecanlanıyorlar ama ne gam… Karşılarındaki kitle onları her halleriyle kabul etmeye hazır. Önce mutedil konuşuyorlar, bekledikleri ilgiyi göremeyince akıllarına oynadıkları rollerdeki alkış topladıkları replikler geliyor. Coşuyorlar coşturuyorlar. Her şeyin orada kalacağını düşünüyorlar, hayat bir tiyatro sahnesi değil mi zaten. Pek öyle olmuyor. Kayıtlar ışık hızıyla internette dolaşmaya başlıyor. Başı sonu kırpılıyor ve linçe hazır hale getiriliyor. Sonra üzerine öfke sosuyla servis ediliyor. Sonrasında oyun devam ediyor. Tostunu yiyen mazlum tiyatrocu bir anda demokrasi kahramanına dönüşüyor. Üstelik şov da devam ediyor. Biraz işkilleniyorum. Acaba diyorum bunlar televizyon ekranlarını kullanarak gerçek zamanlı bir film mi çeviriyorlar? Abuzer Kadayıf filminin devamı olacak bir proje üzerinde mi çalışıyorlar?
Hatırlayalım. Kendi halinde bir profesör bir anda gece hayatlarının maganda ünlüsü oluveriyordu filmde. Film işte diye izleyenler izledi. İzlemeyenler tanıtımına bakıp geçti. Şimdi öyle değil, her mecradan gözümüzün içine sokuluyor bu ucuz sahneler.
Daldan dala atlıyor gibi görmezseniz başka bir yere getireceğim lafı. Yıllar önce Metin Akpınar’ın MTTB’de tiyatroya başladığını okumuştum. O yıllarda başlayan tiyatro heyecanı siyasi olarak bambaşka bir mecrada devam etti. Alkış alınacak yer belliydi, tiyatro izleyicisinin profili de öyle. Milletle temas zayıftı ama olsun. Sanatçı dediğimiz toplumun önünde olmalıydı zaten, en az bir adım önünde. Araya alkışlar girdikçe halkı unutmaya başladılar, halkın seçtikleriyle tiyatroda seslendikleri arasında farklılık oluşunca hemen en fazla alkış alınacak yere doğru kırdılar dümeni.
Abuzer Kadayıf filminde değiliz canım. Çıkın o parantezden. Propaganda filmine gelin. Aramıza çekilen tuhaf sınırı görün ve oradaki Metin Akpınar gibi sınırı aşıp geçip gidin. Hangi sınırdan söz ediyoruz: Sizi esir eden alkış sınırından tabii ki.
Sahnenin dışında gerçek bir hayat ve gerçek duygular var. Etrafınızı saran insanların ruhunuzu kemirdiğini görecek kadar tecrübeli olmalısınız Sayın Akpınar.
Hah tamam şimdi buldum. Tüm bunlar Sinan Çetin’in yeni projesinin PR çalışmaları olmalı ve kara mizah. Yoksa niye yaşlı başlı adam kendini küçük düşürsün, değil mi?