Hepimizin bildiği gibi Madrid NATO Zirvesi yaklaşıyor. NATO Zirvesinden önce Avrupa Konseyi toplantısı ve G7 Zirvesi de gerçekleşecek.
Hepimizin bildiği gibi Madrid NATO Zirvesi yaklaşıyor. NATO Zirvesinden önce Avrupa Konseyi toplantısı ve G7 Zirvesi de gerçekleşecek. Gündem belli; Batı’nın günümüz risk ve tehditlerine karşı güvenliğinin sağlanması. İşin askeri olduğu kadar ekonomik ayağı da var, tehditlerin bertaraf edilmesinden bahsettiğimizde geçmişte olduğu gibi bugün de mühim olan iflas etmeden bu hedefe ulaşabilmek. Rusya ve açıktan olmasa da Çin ile girişilen büyük güç mücadelesi başta Avrupalılar olmak üzere Batı’yı güvenlik politika ve tedbirlerinin sürdürülebilirliği üzerine düşünmeye zorluyor. Batı Avrupalıların -ya da daha doğrusu AB’nin en büyük ve en zengin ülkelerinin- bu husustaki tedirginlikleri biliniyor. Başkanlık seçimlerinin yükünü omuzlarından atmış Macron, adeta bu Avrupa’nın sözcüsü gibi hareket ediyor ve Rusya ile orta yolda bir yerlerde buluşma ihtimalinden bahsediyor. Muhtemelen Almanya, Fransa ve İtalya gibi endişeli ülkeler Avrupa-Rusya ilişkilerinin eskisi gibi olmayacağının farkındalar ancak Avrupa’da tampon alanlar fiilen ve siyasi olarak ortadan kalkarken Rusya ile belirsizliğin devam etmesinin getirebileceği riskleri de hesaplayabiliyorlar. Bu riskler ekonomik krizi derinleştirdiğinde Batı Avrupa’da iktidarlar sarsılır. Bugün bu satırlar yazılırken Fransa’da parlamento seçimlerinin ikinci turu yapılıyor ve hala 289 milletvekili barajına kimin ulaşıp Meclis’te ağırlığını koyacağı muamma. Elbette sol güçler koalisyonunun (NUPES) güçlenmesinin çeşitli nedenleri var. Fransa’nın Macronizmden ve Macronizmin merkez sağ ve solu yok etmesi fikrinden hoşlanmadığı bir gerçek. Ancak meselenin ekonomik yönü olduğunu da kimse reddetmiyor. Daha 5 yıl önce liberal Fransa için bir gelecek hayal eden Macron’un birdenbire savaş ekonomisine dönme fikrinden bahsetmesinin ücret-fiyat-çalışma koşulları gibi günlük hayata odaklanmış oy veren kitle için ne anlam ifade ettiğini hepimiz tahmin edebiliriz. Liberal hayaller emek kesimi için kâbus bile olsa, orta sınıf için gerçek veya sahte bir umut getirmeye devam eder; savaş ekonomisi dediğinizde orta sınıfın basit umutlarını çiğner atarsınız.
Rusya tarafı
Nihayetinde yaptırımlara rağmen Rusya, Ukrayna’daki mücadelesini bitirmiş değil ve Putin de Lavrov da “Rus ruhunu” Ukrayna saldırısı üzerinden tasvir eden birbirinden renkli konuşmalar yapmaya devam ediyorlar. Diyebilirsiniz ki St. Petersburg Ekonomi Forumu Batılı katılımcıların yer almadığı dolayısıyla Batı-Rusya ekonomik ortaklığının düşünüldüğü ilk yıllarından çok farklı bir havada geçti. Ya da denilebilir ki Putin, konuşmasını düzenlenen siber saldırılar nedeniyle geç başlatmak zorunda kaldı. Ancak tüm bu zorluklar Putin’i Avrupalılara yönelik uyarıda bulunmaktan geri bırakmadı. Putin’e göre “AB eliti başkasının çaldığı müziğe göre dans etmekte ısrar ederse Avrupa ekonomik çıkarlarına zarar verecek”. Zaten Putin aynı platformda cevapladığı bir başka soruda AB’yi temel olarak bir ekonomik birlik olarak gördüğünü ve yüksek politikaya yönelik kararlarla ABD’nin peşine takılmasının Avrupa’ya zarar vereceğini söylemişti. Tüm bu uyarılar Gazprom teknik nedenlerle ya da planlanan bakım çalışmaları nedeniyle Avrupa’ya gaz akışını azalttığı ya da durduğu bir zamanda geldiği için özellikle önemli. Sonuçta Kuzey Akım 1’e yönelik gaz azaltım kararının bir nedeni de bakımda olan gaz tribünü parçalarının Kanada’dan Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle gelememesi. Temmuz ayında yıllık bakım çalışması filan olacak, sonrasında da bir bakarsınız teknik bir arıza çıkar. Böylece Avrupa için depolarını doldurma dönemi bu tür plansız, planlı, Allah’ın işi aksiliklerle gelip geçecek gibi görünüyor. Gelecek G7 zirvesinde de muhtemelen Birleşik Krallık, Japonya ve Kanada ABD ile Avrupa’nın göz yaşlarından ziyade Rusya’ya verilecek mesajın sertliğine odaklanacaklar. Sonuçta Avrupa ekonomisi ne durumda olursa olsun G7 ülkeleri ve ABD hala Batı ekonomisini yeterince dayanıklı ve güçlü görüyor.
Kiev’e bir tren yolculuğu
Durumun farkında olan ama hareket alanı Avrupa bürokrasisi, ABD ve hatta Doğu Avrupalılar tarafından kısıtlanmış AB’nin üç büyük ekonomisinin lideri geçtiğimiz hafta trene atladıkları gibi soluğu Kiev’de aldılar. Aslında Fransa, Almanya ve İtalya’nın Kırım ve Donbass bölgesinin geleceği konusunda fedakârlık yapma taraftarı olduğu bilinmiyor değil. Böylece, Ukrayna’ya giderek Rusya’ya vermeye çalıştıkları artık Kiev Rusya’nın nüfus alanı değil mesajı Moskova tarafından daha kabul edilebilir olacak. Üç lider, yanlarına Doğu ve Merkez Avrupa’yı temsilen Romanya liderini alıp Ukrayna’nın AB üyeliğini tavsiye eden komisyon kararını kutladılar. Ziyaret öncesi, Von der Leyen, Brüksel’in Ukrayna ve Moldova’ya AB üye aday statüsü verilme önerisini basına duyururken Ukraynalıların AB için ölmeye hazır olduğunu söylemişti. Bu açıdan bakarsak Avrupalı liderlerin Zelensky’e tam neyi kutlamayı önerdiği aslında belli değil. Keza Ukrayna lideri de Kırım’ı geri alacak düzeyde Batılılardan askeri yardım beklediğini saklamıyor. Rusya’nın Kırım’ı bırakabileceğinden kimse çok emin değilken Fransa, Almanya ve İtalya bu yükün altına girmeye hazır ve istekli değiller. Berlin’in Ukrayna’ya ağır silah sevkiyatını yavaşlattığı suçlaması ile karşı karşıya kaldığı biliniyor. Bu suçlamaların farkında olan Scholz Kiev’de Almanya’nın geleneksel politikasını değiştirmesinin ve Ukrayna’ya ağır silah yardımı yapmasının oyun dönüştürücü etkisinden bahsetti, desteğin ve yardımların süreceği sözünü verdi. Tabi bu söz ABD Başkanı Biden’ın çarşamba günü açıkladığı 1 milyar dolar değerindeki Ukrayna’ya ek yardım paketi ve muhteviyatı kadar önemli gözükmüyor.
Avrupalıların müziği
Ancak yine de Macron, Scholz ve Dragi’nin Ukrayna sınırlarından geçerek trenle Kiev’e ulaşmasından, böylece Kiev ve Kıta Avrupası arasındaki bağın gücü yönünde verilen siyasi mesajdan Zelensky hoşnuttur. Doğu Avrupa ülkeleri sürekli Ukrayna’ya gidip gelirken Batı Avrupalıların ayrı bir kulüp gibi takıldığı eleştirileri uzun bir süredir yapılıyordu. Bu tren yolculuğu, II. Dünya Savaşı’nda müttefiklerin buluşmalarını hatırlatan pozlar bu eleştirilere cevap oldu. Doğal olarak Zelensky bu “tarihi anlara” Avrupalı liderleri taşıyan meselenin sürmekte olan tahıl krizinde Ukrayna’nın ayak diremesi olduğunu da biliyor. Nitekim ziyarette Fransa ve Romanya demir yolları aracılığı ile Ukrayna’dan tahılın Avrupa’ya aktarılması senaryosunu yeniden dillendirdiler. Ukrayna daha önce bu yolla tahılı piyasalara çıkartma olasılığını düşünmüş ama lojistik zorluklar nedeniyle sonuç alamamıştı. Bu sefer de yol kat edilmiş gibi görünmüyor. Tüm bu resme baktığımızda Rusya’nın bu tren yolculuğu konusunda düşündüklerine istemesek de katılmak zorunda kalabiliriz. Ruslar, Avrupalıların süslü ve boş laflar ettikten sonra modası geçmiş trenleriyle evlerine geri döneceklerini söylemişti. Üç Avrupa liderinin Kiev’e ziyaretini ve “Ukrayna Avrupalıdır” nidalarının sembolik önemini yadsıyamayız, Avrupalıların temel arzusu da süslü ve boş laflarla birilerini yatıştırmak değil – üstelik bu süslü ve boş laflarla şimdilik Ukrayna-Moldova tampon alanını Avrupa alanı haline döndürüyorlar-ama gerçekten hareket alanları dar. Rusya’yı sınırlandırma politikası bu şekilde devam ettiği müddetçe hareket alanlarını genişletmek de Avrupalılar için çok zor.
Bu durumun getirebileceği olumsuzluklar yüzünden AB Bürokrasisi dahi Gürcistan’a AB üye adaylığı statüsü vermekten imtina etti. Michel’in sonucu Tiflis’e izah etmekte zorlandığını gördük. Gerçi Tiflis geride kaldım diye çok üzülmemeli, Kiev ziyaretinde Fransız, İtalyan ve Alman liderler Konsey’in Ukrayna ve Moldova’dan ek bazı talepleri olabileceğini söyledi. Getirilebilecek şartlar, siyasi, hukuki ve normatif süreçlerle ilgili olabilir. Demek ki bu iki ülke AB kapısının yakınında da olsa uzun süre kapıda bekleyecek. Putin Avrupalıların başkasının müziği ile dans ettiklerini söylerken tam olarak doğruyu ifade etmiyor. AB kendi müziğini tabi ki çalabiliyor ama bu bir dans müziği değil, bekleme odası müziği. Doğal olarak yavaş ve sıkıcı ve NATO Zirvesinin çanları çalmaya başladığında neredeyse duyulmaz olacak. NATO çanlarının ne söylediğini merak edenler gelecek haftayı beklesin.