Bundan bir sene önce Hamas, bugün aynı zamanda Siyasi Büro lideri olan Sinvar’ın kontrolünde bir operasyon ile İsrail’in caydırıcılığına belki de İsrail’in tarihindeki en büyük yarayı açmayı başardı.
Olaydan bir yıl sonra İsrail-İran savaşının eşiğinde duruyoruz. Bu bir yıllık sürede İsrail’in Gazze, ABD’nin İran ve İsrail politikaları bizi İsrail’in caydırıcılığının aldığı yarayı kapanması noktasında bölgesel savaş eşiğine taşıdı. Tabi söylemek gerekir savaş henüz çıkmış değil, adım adım, eşik eşik yaklaşıyoruz kapışmaya zira ABD, bu tür bir kapışmanın çıktıları olarak bugünden bölgesel risk hesaplarını etkileyen petrol krizine, nükleer krize filan vereceği cevapları tam olarak hazırlayabilmiş değil.
Gazze cephesi
Bugünden geçmiş bir yıla baktığımızda iki büyük dönüm noktasını görüyoruz. Bu dönüm noktaları 7 Ekim’den itibaren çatışmanın farklı düzlemlerde devam ettiğini de bize gösteriyor. Ekim 2023-Eylül 2024 tarihleri arasında geçen yaklaşık bir senelik zaman Gazze savaşı, İsrail-Hamas çatışması eksenindeydi. Bu çatışma bugün de devam ediyor, hatta geçtiğimiz Perşembe gününden itibaren İsrail bir yandan Lübnan cephesini açmışken, diğer yandan Gazze’deki savaşa odaklanmış görünüyor. İkide bir dönülüp Gazze’nin kuzeyinin temizlenmesinden bahsedilmesi ama bize İsrail’in Gazze’deki hedeflerini başarmak konusunda hala havanda su dövdüğünü de gösteriyor. Sinvar’ın hala yaşıyor oluşu bu noktada sembolik önemde, İsrail’in Hamas ile çatışmaya hazır olmadığı için bir türlü Gazze savaşını kazanamadığı anlatısını güçlendiriyor. Hamas’ın üst komuta kademesinde yaşanan kayba rağmen rehineler kurtarılamadı. Sıkça Netanyahu hükümetinin rehinelerden vaz geçtiğini dillendiriyoruz- aslına bakarsanız bu doğru- ama işte hepsi daha ölmedi, dolayısıyla İsrail toplumu Gazze savaşını hala Hamas’ın elindeki rehineleri hatırlayarak zikretmek zorunda. Hamas’ı savaşma azmi kırılmadı, milis kaybına rağmen koordinasyon ve -kimilerince- tünel stratejisi olarak adlandırılan strateji bozulmadı. Haniye sonrası bu stratejinin mimarı Sinvar’ın Hamas’ın başına geçmesi, operatif olarak işin başında olduğu sinyalinin İsrail ve bölgeye verilmesi, tekrar edelim bu açıdan sembolik ve Gazze’de direniş yaşıyor mesajını veriyor. Tabi Gazze yerle yeksan, sivil hayatı durduran, donduran, yok eden İsrail stratejisi devam ediyor. İnsani yardımın yapılmasına izin verilmiyor, Lübnan savaşında ilerleme kaydedilir ve bu konuda taviz vermek gerekirse İsrail insanı yardımı kendi kontrolü üzerinden sağlamak ya da hiç sağlamamak seçenekleri (generaller planı denilen şey) dahilinde hazırlık yapılıyor. Gazze üzerinden Mısır’a yönelik baskı devam ediyor. Bütün bunlar Gazze ve ötesinde Hamas’a diplomatik bir meşruiyet alanı açıyor.
Geçtiğimiz bir sene içerisinde İsrail’in en çok rahatsızlık duyduğu şeylerin başında da Hamas’a açılan bu diplomatik meşruiyet alanı geliyordu. İronik bir biçimde İsrail’in geçici ateşkes, takas vb konularda anlaşmak/anlaşmamak için Hamas’ı açıktan olmasa bile aracılar üzerinden muhatap kabul etmek zorunda kalması, Filistin Yönetiminin -büyük ihtimalle isteksizce- Filistin davasının Gazze direnişinden bağımsız olmadığını kabul etmek zorunda kalması İsrail’in işini kolaylaştırmıyordu. İsrail rejiminin Lübnan cephesini açması, Hizbullah’ın operatif kabiliyetlerini sınırlaması bu açıdan Hamas’a diplomatik zeminde açılan sahayı kısıtladı gibi göründü. Zira artık İsrail Hamas’tan ziyade direniş ekseninin diğer kollarını Hizbullah’ı, Suriye ve Irak’taki milisleri ve Houtiler’i hedefine oturtuyor, doğrudan İran’a meydan okuyordu, böylece de muhatabını Hamas’tan daha büyük hedeflere kaydırmış oluyordu. Yine de gelinen noktada Hamas’ın Filistin direnişi üzerinden devşirdiği meşruiyetin daraldığını düşünmek zor. İran ve İran’ın desteklediği direniş ekseni ile İsrail arasında doğrudan mücadelenin alanı genişleyip, yoğunluğu artsa da Gazze Ortadoğu güçler dengesini etkileme konusunda ikinci plana düşmüş olsa da hala Hamas’ın operatif kabiliyetleri Filistin direnişi ile yakından ilişkili. İran-İsrail çatışması, biraz da İran’ın mesajları nedeniyle etkili ama sınırlı bir zeminde, daha çok geleceğe yönelik İsrail’in caydırılması üzerinden sürdüğünden, Hamas doğrudan İran’ın bir aracı olarak henüz görülmüyor. Direniş ekseninin konjonktürel bir parçası ama sosyolojik ve siyasi hikayesi sadece İran’ın ileride savunması olmaktan daha öte. Hatta şunu söyleyebiliriz, mesele İsrail’in kaybettiği bir savaşa çapalı tutulması ise Gazze’deki Hamas’ın mücadelesi, bölgedeki pek çok aktör için, başta da şu anda başı dertte olan Lübnan için ileri savunma anlamında.
Lübnan cephesi
İsrail, Eylül 2024’ten itibaren Lübnan cephesini açarak aslında kendisi için Gazze’deki kaybedilmiş savaşa çapalı kalmayacağını, bu konuda hazırlıklı olduğunu göstermek istedi. Hizbullah karşısındaki hamlesi de başarılı olduğu için İsrail’in Lübnan’da kara saldırısı dahil açtığı cephe 7 Ekim’den itibaren devam eden çatışmanın dinamiğini değiştirdi. Artık çatışma, Gazze’deki İsrail’in Filistin politikasının yani işgal-yerleşimciler- Gazze’ye ölüm politikasının geleceğiyle ilgili değil. Artık çatışma İsrail- direniş ekseni-İran çatışması. İsrail- direniş ekseni çatışması Hizbullah’ın istihbarat/teknoloji zafiyetleri nedeniyle direniş ekseni adına hiç parlak sürmedi. Hamaney’in konuşmasında tarif ettiği biçimiyle Lübnan’ın mücevheri Nasrallah kaybedildi. Hizbullah komuta-kontrol-iletişim koordinasyonunu kaybetti. Bu açılardan direniş ekseni en güçlü saydığı halkanın lime lime olmasını seyretti. Bu arada Irak ve Yemen’de intikam yeminleri edilmesinin bir sınırı olduğunu da gördük. Dolayısıyla İsrail, bir taşla birkaç kuşu vurmayı başardı ama İsrail’in savurduğu taşı kendi kuvveti ile savurmaktan ziyade ABD’nin kuvveti ile savurduğunu da düşünmek zorundayız. ABD, çatışmanın başından itibaren İsrail’in kaybetmeyeceği / uzun dönemde İsrail adına güvenlik riskleri devam etse dahi kayıpta görünmeyeceği bir seçeneğin nasıl gerçekleşebileceği derdindeydi. Bu konudaki ısrarının temel nedeni Ortadoğu’daki çatışmayı hala bir bölgesel düzen kurma kavgası olarak gördüğünü gösteriyor. Washington, dolayısıyla, rakipler çok güçlü ve istekli değilken kendisi duhul olmadan ya da mümkün olduğunca yüzünü az göstererek bölgesel düzeni bazı müttefikleri üzerinden yeniden oluşturma, müttefiklerini ABD’nin bu yoldaki kabiliyetleri konusunda ikna etme derdinde. İsrail’in Gazze merkezli kayıplar üzerinden bu tür bir kazanç stratejisinin vekili olamayacağını anlayan Biden Yönetimi, kendi koyduğu bazı kırmızı çizgileri kaldırarak İsrail’in direniş cephesine yönelik saldırısına onay vermiş gözüküyor. Bu noktada ABD’nin temel ümidi, çatışmaların sınırlı kalmasından ziyade İsrail’in sahada başarılı olması, bu başarı üzerinden direniş cephesi ve İran’ın kendini sınırlamasıdır.
İran’ın sınırları mı, sabrı mı?
İran’ın kendini sınırlayacak gerçek bir alanı var mı? Sabır gösterecek alanı olduğu malum. Salı günü Tahran, İsrail’i 180 füze ile vururken dahi sabra yönelik hatırlatmalarda bulunmaktan geri durmadı. Ama İran’ın ileride savunmasının, İran’a hiçbir kazanç alanı açılmadan kırpılması (bu arada bölgesel aktörlerin gözü önünde bölgesel düzenle ilgili iddialı araç ve stratejilerle çıkmış İran’a kazanç alanı açsanız bu da bir dert, bu yüzden de zaten bugün Washington’da kapı arkasında dönenler dışında kapı önünde İran’a yaptırım çığlıkları atılıyor, kimse İran ile anlaşalım demiyor) İran’ın sınırlanması değil, İran’ın sahada kaybetmesi demek. Rejim güvenliğini sadece Devrim Muhafızlarının gücü, siyaset alanını kaplaması, siyasetin giderek militerleşmesi üzerinden sağlamıyor, rejim güvenliğini, Devrim Muhafızları etki ve meşruiyetlerini İran’ın sahadaki başarıları (ileride savunmanın ileride derinleşmesi) üzerinden sağlıyor. Hoş, Netanyahu kimseye bunları düşünme fırsatı da vermedi, rejim değişimini zikretti. Bu andan itibaren İran’ın sabır stratejisine küçük bir ara vermesi kendi adına bir elzem haline geldi. İran’ın verdiği mesaj Nisan ayındaki İran saldırısının mesajı ile aynı. Ama bu sefer, mesaj büyük puntolarla veriliyor. Tel Aviv’in gök kubbesi ateşe tutuldu, sivillerin kalbine korku salındı ve bazı hedefler açısından İsrail’in hava savunma sisteminin aşılabileceği, dolayısıyla İran’ın geliştirebileceği kapasite de düşünülürse İsrail’in cezalandırma açısından bugünkünden çok daha ağır cezalandırılabileceği gösterildi. Bugün İsrail’e yönelik uygulanan ve İran’ın kendilerini bilerek sınırlı tuttuklarını ilan ettikleri cezalandırma İsrail için katlanılmaz bir cezalandırma değil, dolayısıyla bugün İsrail’in Gazze ve Lübnan cephelerindeki stratejisini ve saldırganlığını caydırabilecek bir cezalandırma değil ama yine de geleceğe yönelik verdiği caydırıcılık mesajı açısından son derece mühim. İran, İsrail’e doğrudan Tahran’a yönelik eylemlerden uzak durması mesajını net bir biçimde veriyor. Gazze zaten Hamas’a ve Allah’ın inayetine emanet ama Lübnan konusunda İran’ın cezalandırmayı daha üst boyuta taşımadan, araya direniş eksenini koyması son derece önemli bir tercih. Böylece İran, İsrail’e sabır stratejisinde kalacağını, Tel Aviv’in Lübnan sınırlarında oyalanabileceğini de dolaylı yollardan söylemiş oluyor. Hizbullah bu kadar dağınıkken İran, İsrail’in Lübnan’da savaş amaçlarını gerçekleştiremeyeceğinden emin olabilir mi? Bu sorunun cevabını vermek Tahran için çok kolay değil. Hizbullah’ın elinde bazı kabiliyetlerin kaldığı, tünel savaşı sürdürebileceği hesaplanmış olmalı, içeride ve dışarıda İsrail’e yönelik terör eylemlerinin gerçekleşme seçeneği de Lübnan savaşının İsrail açısından çok kolay olmayacağını gösterebilir. İsrail, Hizbullah’a ne kadar sızdı; Hizbullah ve Irak-Suriye-Yemen’deki hatlar Lübnan cephesi ile bağlantılı olarak ne yapabilecek bu sorulara vereceğimiz cevap, İran’ın topu tekrar İsrail sahasına atmasının gerçekten caydırıcı olup olmadığını gösterecek. Bu noktada ABD’nin İsrail’e güçlü desteğinin süreceğini düşünüyorum, muhtemelen İsrail de aynı fikirde.
ABD, İran-İsrail kapışmasından endişeli mi?
ABD’nin İsrail ile daha derin müzakere ettiği husus, İsrail’in doğrudan İran’ı hedef alacak bir eylemde bulunup bulunmayacağı hususu. İran, İsrail’in İran’a yönelik cevabına cevap vereceğini söyledi. Yani eşik aşıla aşıla İsrail-İran savaşını görebiliriz. İsrail, İran konusunda caydırılabildiği imajını vermek istemediği gibi, Lübnan, Suriye, Irak, tüm bu hatlardaki mücadelesinin İran ile çatışma dinamiğine bağlı olduğunun da farkında. İki opsiyon yazılıp çiziliyor: İran’ın nükleer tesislerine yönelik ön alıcı bir vuruş- ki hem cezalandırma hem caydırıcılık anlamına gelir. Üstelik İsrail, Begin Doktinini tüm bölgeye hatırlatmış olur ama eğer yeterince başarılı olamazsa (teknik zorluklar var) İran’ı ertesi hafta nükleer silah sahibi bir devlet olarak görebiliriz. İran’ın petrol tesislerini vurmak ise küresel petrol piyasasını sarsar, petrol fiyatları artar, ABD’nin petrol üreticisi ülkelerle (bu arada Rusya OPEC Plus mekanizmasında) özellikle Suudi Arabistan’la pazarlık etmesi gerekir. Çin’in petrol talebi daha da önem kazanır. Zaten ABD’nin Riyad’la yaptığı pazarlık bir türlü bitmedi- hem nükleer hem enerji krizi dolayısıyla- İsrail’in İran’a yönelik cevabı ABD-Riyad hattındaki pazarlığı daha komplike hale getirir.